20 Temmuz 1922'de kendisine dördüncü kez başkomutanlık yetkisi verilen Mustafa Kemal, işgalci düşman kuvvetlerine karşı hazırlıklarını gizlice yürüttü.
Bunun başlıca iki nedeni vardı; gereken cephane ve malzemeyi toparlayabilmek ve savaş için yeterli asker sayısına ulaşmak.
Başkumandan Mustafa Kemal, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ve Garp Cephesi Kumandanı İsmet İnönü ve Birinci Ordu Komutanı Nureddin İbrahim Konyar, bir araya gelerek taarruz ile ilgili son detayları görüştü.
Hatta komutanlar büyük taarruz öncesinde bir çay partisi bile verdi. Bunun ardından da milli mücadelenin en kritik savaşlarından biri olan büyük taarruz için düğmeye basıldı.
Savaşa katılan Türk ordusundaki asker sayısı 207 bin civarında iken, Yunan askeri sayısı ise yaklaşık 225 bindi.
Yunan ordusunun silah ve cephane konusunda Türk ordusuna karşı sayıca üstünlüğü de bulunuyordu. Hava desteğinde ise Türk ordusunun gücü, karşısındaki orduya göre oldukça zayıftı.
İki ordu arasındaki savaş, piyade ve süvari birlikleri arasında geçecekti.
Türk süvari birlikleri kendilerine düşen hayati görevi layıkıyla yerine getirerek savaşın kazanılmasında önemli rol oynayacaktı.
26 Ağustos gecesi Afyon'da başlayan Büyük Taarruz’u Mustafa Kemal, bizzat kendisi yönetti.
Ünlü şair Nazım Hikmet, Büyük Taarruz Zaferi’ni anlattığı şiirinde muharebeninin başlangıç anlarını şu sözlerle tasvir eder; "Dağlarda tek, tek ateşler yanıyordu. Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında, birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar. O, saatı sordu. Paşalar: “Üç” dediler. Sarışın bir kurda benziyordu. Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu. Bıraksalar ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe'den Afyon Ovası'na atlayacaktı."
Sis nedeniyle bir saat geciken topçu ateşi, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte başladı. Yaklaşık yarım saat süren yoğun bombardımanla Yunan mevzileri büyük yıkıma uğratıldı.
Piyade birliklerinin taarruzu sayesinde kısa sürede Tınaztepe, Belentepe ve Kalecik bölgeleri geri alındı.
Bu sırada cephe gerisine sızan süvari birlikleri de, Yunan ordusunun İzmir-Afyon iletişim bağlantısını kesmeyi başardı.
Geri çekilmeye başlayan Yunan ordusu ile Türk askerleri arasında şiddetli çatışmalar yaşandı. Türk ordusu, geri çekilen Yunan askerlerini takibini sürdürdü.
Yunan askerlerinin Afyon’u terk etmesinin ardından Türk ordusu 27 Ağustos'ta kente girdi. Cepheye destek veren halk, askerleri coşkuyla karşıladı. Afyon’un kurtuluşu, düşman kuvvetlerinin sıkışmasına yol açtı. Yunanlar demiryolu hakimiyetini de kaybetti. Türk askerleri, 30 Ağustos günü ise Kütahya’ya vardı.
Dört gün süren Büyük Taarruz, Dumlupınar Meydan Muharebesi (Başkomutanlık Meydan Muhaberebesi) zaferiyle taçlandırıldı. Bu savaşta Türk ordusu yaklaşık 2 bin 500 kayıp verirken, Yunan ordusundaki ölü sayısı ise 8 bini aştı.
İki gün sonra Yunan Generali Nikolaos Trikupis, Uşak’taki karargahında binlerce asker ile birlikte esir alındı. Mustafa Kemal Atatürk, kazanılan bu zaferin ardından Türk askerlerine “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri” talimatını verdi.
Bu emir doğrultusunda üç koldan ilerleyen Türk ordusu; 1 Eylül'de Uşak'ı, 2 Eylül'de Eskişehir'i, 6 Eylül'de Balıkesir ve Bilecik'i, 7 Eylül'de Aydın'ı, 8 Eylül'de Manisa'yı geri aldı. İşgalci askerlere son darbe ise İzmir’de vurulacaktı.
9 Eylül’de İzmir’in de geri alınmasıyla birlikte Anadolu toprakları, Mustafa Kemal ve silah arkadaşları sayesinde ilk kez rahat nefes alıyordu.
Çanakkale ve Sakarya savaşlarında işgalci güçler geri püskürtülürken, Başkomutanlık Meydan Muharebesi zaferle sonuçlanan bir taarruz savaşı olarak tarihe geçti.