Nihat Genç'ten dikkat çeken Odatv yazısı

Nihat Genç'ten dikkat çeken Odatv yazısı

Nihat Genç bugünkü köşe yazısında Odatv'ye destek verdiğini ve Odatv hürriyetine kavuşana kadar eleştiri yapmayacağını yazdı.

MİT mensubunun cenaze fotoğrafını yayınlayan Odatv'ye önceki gün soruşturma açıldı.

Soruşturmayla birlikte Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu ve haberi yazan muhabir Hülya Kılınç hakkında gözaltı kararı verildi.

Gözaltına alınan Barış Terkoğlu ile Hülya Kılınç, çıkarıldıkları nöbetçi hakimlikçe tutuklanarak cezaevine gönderildi.

Dün ise Odatv'ye erişim engeli geldi.

Tutuklanmaların ve Odatv'nin kapatılmasının ardından Gazeteci Nihat Genç, bugünkü köşe yazısında 'Odatv’ye tam destek' başlıklı bir yazı kaleme aldı.

'Son yıllarında Odatv’nin siyasi tutumlarına en ağır, en sert eleştirilerin Veryansın TV’de özellikle Nihat Genç’ten geldiği çok açıktır, bugününe siyasi eleştirilerimiz bakidir ve şüpheniz olmasın kaldığı yerden devam edecektir.' diyen Genç, bugünden itibaren Odatv hürriyetine kavuşana kadar eleştiri yapmayacağını söyledi.

 

İşte o yazı:

 

Frances Yates imzalı Hafıza Sanatı kitabı mesela tiyatrocu ve hatiplerin uzun metinleri akıllarında tutmak için geliştirdikleri ‘metodları’ anlatır, eski Yunan’dan Roma’ya ve bugüne.

Şöyle yöntemler geliştirmişler, bir tiyatrocu ya da hatip, zihninde bir bina tasavvur ediyormuş, binanın avlusu, girişi, sütunları, ikinci katı, hepsinin yerlerini zihninde sıralıyor ve diyelim, beş kıtalık bir şiir ezberleyecek, avludaki yerde ilk kıtası, birinci katta ikinci kıtasını zihninde işaretliyor. Sonraki çağlarda diyelim yıldızları sıraya koyuyor kodluyorlar. Ya da eski Mısır’ın hiyeroglif sembolik yazı sistemine bir de böyle bakın.

Yani, bir şeyi ezberde tutabilmek için ‘ezber’ tekniklerinin tarihini yazmış. Zihnimizde gölgeleri olmayan şeyleri ezberde tutmamız mümkün değildir.

Yazının kağıdın icad olmadığı en eski yıllarda her kültür yaşadıklarını hafızalarına kaydeder, biz buna ‘sözlü kültür’ diyoruz, diyelim Manas Destanı… Ve kültürlerini unutmamak için de milletler, anmalar kutlamalar bayramlarla hatırlarlar.

Daha o çağlarda zihnin yapısı hakkında derin bilgiler elde etmişler, şöyle, bir şeyi çok iyi hatırlamak için onu bir ‘yer’le (lokasyon) işaretlemek gerekir. Diyelim Tuz Gölü dediğinizde aklınıza bir şey gelir, diyelim İstanbul Galata dendiğinde başka şey.

Bu ‘hatırlama’ yani hafızaya alma kitabını çok merak ettim, çünkü, yirmi uzun yıl ekranda otuz uzun yıl konferanslarda konuşacaklarımı hiç değilse ana başlıklarıyla zihnimde önceden tekrar ederim, değilse, bu kadar şeyi iki saate yakın peş peşe sıralamam mümkün değil. Bir ezber, zihinde tutma tekniğin olmalı yoksa ekranda tek kişilik konuşma için akıcılığı kaybetmeden seri bir düzenin olamaz.

İnsan zihni, her sıradan günü, her sıradan sokağı ‘zihninde’ tutmaz, mesela güneş her gün doğar ilgi çeken tarafı yoktur, ama, ay tutulmasını hatırlarsınız çünkü özel bir gündür.

Olağanüstü çatışmaları kavgaları yani travmatik olayları zihin unutmaz tutar. Bunlar bilindik şeyler, ancak Hafıza Sanatı kitabından öğrendiğim ‘lokasyon’, yani, bir şeyi hatırlamada bir işaret olarak ‘yer’in önemi. Diyelim Antalya dediğinizde aklınıza bir şey gelir ve en çok Dumlupınar, Sakarya, dediğimizde bir milletin ortak hafızasında insanın aklına çok şey gelir.

Odatv’yi bir ‘lokasyon’ olarak Türk Milleti’nin unutması mümkün değildir, çünkü, Türk tarihinin en büyük kumpasıyla silahlı kuvvetlerin, hukukun, medyanın FETÖ tarafından ele geçirildiği günlerde tek başına ayaktaydı.

Bugün size Samanyolu Tv desem, Pelikan desem, Hilal Kaplan desem, Nagehan Alçı, Habertürk, CNN desem, Bülent Arınç desem, aklınıza ne gelir?

Mesela, çocukluğumun Trabzon’una gittiğimde, bir çok hatıram olan sokak ve mahalleler Tanjant denilen şehrin ortasından geçen yol yüzünden bütünüyle yıkılıp kaldırıldı ve artık çocukluğumun masalsı hikayelerini hatırlayamıyorum. Peki gittiğimde neyi hatırlıyorum, mesela AKP’li belediyelerin plastik palmiyelerini görmüş çirkinliğinden utanmıştım. Bu pespaye görüntülerden zihnim hala kurtulamıyor.

Görüntü gerçekten çok önemlidir, çünkü rezalet şöhretten daha uzun ömürlüdür ve daha kötüsü rezaletin yarı yoldan sonra şöhrete dönüşmek gibi bir huyu vardır.

Şimdi büyümekte olan nesil diyelim 20, 21, 22 yaşındaki çocukların bugünkü Türkiye’den akıllarında kimler kalacak, hangi yerler, hangi isimler, hangi yazarlar, hangi gazeteler? Onurlu insanlar mı kalacak, bok püsür, çöpten, rezil rüsvay isimler mi, rezaletin yarı yolunda şöhrete dönüşenler mi?

Bu yeni nesil yarınlarda iftihar edip övünecekleri isimleri yerleri hatırlaması mümkün değil, çünkü ‘medya’mız hatıraları hafızasıyla ‘imha’ ediliyor. Baskın iktidar medyası ancak yarınlarda milletin utanacağı bok püsür, üçkağıtçı, utanmaz, rezil rüsvay yerleri işaret ediyor.

Kuşkunuz olmasın, bugün olup biten gaddarlıklar, yasaklar bizler susarsak dün olduğu gibi yarınlarda da hiç hatırlanmayacak. Hatırlamak, hatırlatmak, bu yüzden tam da bugün milli bir görevdir. Hatıralarınız geçmişiniz milli mücadelenizin zihninizde sizi uyaran gölgeleri abideler gibi işaret taşları olmadan yaşayamazsınız.

Hatırası olmayan hatırlanmayan şey, ülkenizdir. Ortak hafızanıza alınmayan şey, memleketinizin işgalidir. İşgalcilerle el ele işbirlikçilerdir. Ne istediler de vermedikçilerdir.

Odatv’yi ‘hatırlamak’ istemezler, çünkü, bugünkü medyanın hepsi o gün o FETÖ’cülerle el ele, hepsi orada suçüstü yakalanmışlardı.

Zihinlerimizde o işgal yıllarından bir gölge bir iz kalsın istemiyorlar, hâlâ o günleri hatırlatanları, hala o günlerde elele işbirliği içinde olanları işaret edenleri, milletimizin onur haritasına, hafızasına girsin diye mücadele eden cesur yazarları, işte bu yüzden, milletin zihninden silmeye çalışıyorlar.

Ey millet!

Unutulması mümkün olmayan karanlık yıllardaki o muhteşem cesareti, mücadelesi uğruna Odatv’yi ‘hatırlamak’ ‘hatırlatmak’ önce insanlık sonra milli görevimizdir.

Son yıllarında Odatv’nin siyasi tutumlarına en ağır, en sert eleştirilerin Veryansın TV’de özellikle Nihat Genç’ten geldiği çok açıktır, bugününe siyasi eleştirilerimiz bakidir ve şüpheniz olmasın kaldığı yerden devam edecektir. Ancak bugün, Odatv hürriyetine kavuşana kadar ‘eleştirilerimi’ askıya alıp, geçmişteki büyük onurlu hatırasına saygımızı sunmak, değil yazarlık, insan olmanın gereğidir.

Not: Odatv’nin kapatılması karşısında Odatv savunusunda hangi sivil kurum hangi yazar hangi avukat hangi siyasetçi konuşmak istiyorsa, Veryansın TV sonuna kadar, Veryansın TV de kapatılana kadar açıktır.

 

ODA TV SATILDI MI?

 

Genç, Ağustos ayında  'Yanıtlıyorum! Odatv satıldı mı?' başlıklı bir yazı kaleme almıştı.

Genç yazısında çok sorulan 'ODA TV kime satıldı' sorusunu yanıtlamış ve  'İmamoğlu’nun her hareketinin ‘haber’ yapılmaya başlanmasıyla ODATV’de yazıp çizenlerin içine büyük bir ağrı girdi' demişti.

 

Genç'in o dönem yazdığı köşe yazısı şöyle idi:

 

'Dünya yıkılsa on yıl boyunca Türk Tarihinin en karanlık işgal günlerinde ODA TV’de birlikte aynı cephede kahramanca kavga verdiğimiz Barışlar’ı Fethi’yi Sami’leri, nicesini unutmam mümkün değil.

Üstelik en zor en imkânsız günlerde saldırıları bu dünya güzeli arkadaşlarımla hulohup (belde çevrilen çember) çevirir gibi bir neşeyle savuşturuyorduk. Ayakta kalan ve hatta alayına meydan okuyan tek basın organı olarak tarihe geçtik; bunlar mezarımıza kadar onurla taşıyacağımız mutlu günlerdi.

Sonra, belediye seçimi öncesi, bir ağrı girdi içimize, bir böbrek sancısı, bir diş ağrısından beter. Tabiatın ortasında kıvranan ilk insan gibi kalakaldım, derdimi ‘ağrımı’ kimseye anlatamıyorum, inilti, bağırtı, içimize bir ‘canavar mı’ girdi.

Ağrı, bedenin beyne yolladığı yolunda gitmeyen bir şey var, sinyalidir. Her insanın ağrısı kendine, her insan ağrıyı kendince tanımlar. Benimki feryat figan, çığlık çığlığa, veryansın: Veryansın TV böyle doğdu.

 

SEÇİM BAŞLAR BAŞLAMAZ ODA TV'YE BİR HALLER OLDU

 

Seçim startıyla birlikte ODA TV’ye ‘tekinsiz’ yüzlerce İmamoğlu haberi akmaya başladı? Editör kadrosuna güvenim sonsuz, her defasında haberlerin doğruluk değerlerini test edip tarafsızlıklarını korumuşlardır, hayranım arkadaşlarıma. Ancak İmamoğlu yolda yürüdü, İmamoğlu, pencereden baktı, gibi, İmamoğlu’nun her hareketinin ‘haber’ yapılmaya başlanmasıyla ODATV’de yazıp çizenlerin içine büyük bir ağrı girdi.

Cumhuriyetçi muhaliflerin böyle bir ağrısı yoktu, şen şakrak dalgamızı geçerek muhalif yazılarımızı yazıyorduk, bu ağrı, seçim startıyla ‘icat’ olundu.

Sözcü, Halk TV, Cumhuriyet ve ODA TV aynı telden İmamoğlu haberlerini şartsız koşulsuz denetimsiz ve sanki ‘teslim olunmuş’ gibi vermeye başladı.

On yıl gibi süre ODA TV’de yazıp çizen Nihat Genç için bu ‘ağrı’ sadece ‘beyinde’ değil aynı zamanda bir ‘kalp’ ağrısıydı. Sevip okşayıp yere göre koyamadığımız ODA TV, bir yerlere mi (daha ağırını yazmaya dilim varmıyor) teslim olmuştu.

 

KİM BU MURAT ONGUN?

 

Bu olayı çözmek için zihnim şöyle bir muhakeme yürüttü, çok uzun zaman önce işsiz kalan ve aynı zamanda ODA TV’de de yazıları çıkan Murat Ongun, İmamoğlu’nun Beylikdüzü günlerinde danışmanı olmuştu. Murat Ongun ‘bizimkilerin’ dostu ve arkadaşıydı ve İmamoğlu’nun basın danışmanıydı.

İmamoğlu haberlerinin merkezi olsa olsa Murat Ongun olmalı, yani, İmamoğlu haberlerinin elekten ve testten ve eleştiriden ve editöryodan geçirilmeden ODA TV’ye saat başı dakika başı girmesine sebep başka ne olmalı, aklım almıyor.

Canınızın yanması çok şeyi kilitler, ünlü nörologlar, ağrı, düşüncenin kaynağını tıkar, der, ve ekler, ağrı aynı zamanda mutluluğun sıradan dalgalanmalarını yok eder, düşünce kaynağım tıkandı ve neşem gitti, uzunca süre yazamadım.

İmamoğlu haberleriyle ODA TV arasında neler döndü, bilemiyorum, ama çok tuhaf şeyler olduğunu kestirebiliyorum, ki, çok geçmeden bugünlerde ODA TV, İmamoğlu gibi ‘gaz’ kaçırmaya gözden güçten düşmeye başladı.

Ve ODA TV’ye on yıllarca karşılıksız destek veren yazarçizer kadrosu ODA TV’nin çok bozulduğunu içten içe huzursuzlukla utana sıkıla konuşmaya başladı.

Bu ağrı, masum bir ağrı değil, cumhuriyetçi muhalifleri ortadan ikiye bölen ve bir tarafını siyasi olarak ‘açılımcı’ çizgiye sokan büyük bir yarılma ve çok derin bir ağrı, sözde Kemalistleri gardıropçuları Atatürk posterciliği yapan siyasilerin maskesini düşüren bir ağrı.

Mesela, geçen hafta, ODA TV’de ODA TV’nin yön ve yörüngesinin tayininde

kıstas olabilecek çok ağrılı bir haber gördük, Diyarbakırlı bir anne, Diyarbakır HDP binası önünde PKK’ya ‘oğlumu geri verin’ diye kendi başına bir eylem yapıyor.

ODA TV, devreye girdi ve PKK’ya yakın bir haber ajansına dayanarak acılı kadının eylemini manipüle eden bir haber yaptı.

ODA TV, PKK’ya yakın kaynağa dayanarak, dedi ki, dağa kaçırıldığı söylenen çocuğu ailesi evlendirmek istiyormuş, evlenmemek için kaçtı.

 

ODA TV RUHEN SATILDI

 

Oysa bildiğimiz ODA TV, PKK’ya yakın kaynağa değil bilakis acılı anneye dayanarak haber yapabilmeliydi.

Yetmedi, Kaftancıoğlu’na güzelleme haberleri? Felaketimiz olan şey işin en acı tarafı ODA TV yaptığı bu manipüle haberlerin bilincinde olması.

Selam sabah yanıma yaklaşan dünkü gün birlikte çalıştığımız ne kadar arkadaş varsa artık çekinmeden yüzüme karşı ‘Nihat, ODA TV’ satıldı mı, demeye başladı, bu utanç duyulacak soru karşısında, verebildiğim cevap:

‘Hayır, bilmiyorum, editör kadrosuna toz kondurmam laf ettirmem, ancak şu kesin bilgi: ODA TV ruhen satıldı’.

 

ODATV’NİN İTTİFAKLARI

 

Bu kadar abartılı İmamoğlu haberi ve Sözcü, Cumhuriyet ve Halk TV ve yazarlarının bu kadar aleni ‘açılımcı’ beyanlarına ODA TV’nin sessiz kalması, görmezden gelmesi, şunu rahatlıkla gösteriyor:

ODA TV, yeni CHP, Cumhuriyet, Sözcü ve Halk TV’yle birlikte yeni bir YOL’A GİRMİŞLER.

Şimdiden söyleyeyim, çok ‘ağrılı’ bir yol’dur bu, bunca emeği bunca coşku ve heyecanı ve bunca birikimi kirletip tarihten silen doktoru tedavisi olmayan şifa diye üfürükçü hocalara İmamoğulların kapısına giderek ilacı bulunamayacak bir ‘ağrı’.

Ve zihnimizdeki ODA TV resmi birden bulandı, yıllar yılı çocuk gibi bir neşeyle dönüp dönüp bir daha baktığım ODA TV’de ne değişti ki, artık gözüme, sıska sakallı dişsiz duygusuz Yahudi tüccar Soloman karikatürleri gibi görünmeye başladı.

Oysa zulüm ve eziyet içinde yıllar yılı ODA TV çalışan ve yazarlarıyla altın gibi parlayan bir Cumhuriyet heykeli gibiydi. Bir seçim süreci bir derin sancı yüzlerce fütursuz İmamoğlu haberi ve manipülatip açılımcı körlüklerle, birden resim değişti, pırıl pırıl şekli imgesi ruhu bedeni ‘acılar’ içinde kıvranmaya başladı.

Artık ODA TV’nin ruhu tutsak!

Kafamızdaki ağır muhalif yük’ü neden ve ne uğruna kaldıramadı?

Boşlukta kalan çok derin çok soru var.

Ancak ağrı çeken insanlar, insanlar, ağrıyı hissettiklerinde veryansın eder.

Sevgili okuyucu, kendine muhalif diyen medyayı iyice analiz edin, numaradan ayılıp bayılanların ‘feryadı’nı kimse ciddiye almaz, “numara yapıyor puşt”, derler.

Numaradan sözüm ona ağrıyla ‘algı’ yaratabilirsiniz ama yalandan ağrıyı, ağıtlara, feryatlara, türkülere, şiirlere, sert metinlere sokamazsınız.

Ağrı düşüncenin kilit taşıdır.

Ağrısı acısı gerçek insanlar feryat figan veryansın eder ve derdin dermanın peşine düşer.

Ya da eline keskin bir bıçak alır ve ağrı çeken organın yarasını dağlayarak kesmek ister, yukarıdaki satırlarıyla Nihat Genç’in yaptığı gibi.

Sahiden ağrısı olan kardeşlerim, sahiden ülke ve toprak bütünlüğü ve hukuk derdi olan kardeşlerim, ağrımız dünden daha derin ve büyüktür.

Üstelik yalandan numaradan ağrısı olanlara toplum ‘deli’ der ‘artiz’ der ‘üçkağıtçı’ der ‘hesapçı’ der, bu ‘der’lerden kurtulamazsınız.

 

SİYASETCAFE.COM

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.