Orta Doğu'nun Kader Anı: İsrail-İran Çatışması Uçurumun Eşiğinde
İsrail’in İran’a düzenlediği yıkıcı hava saldırıları ve Tahran’ın balistik füze misillemesi, Orta Doğu’yu topyekûn savaşın eşiğine getirdi. Küresel güçlerin çelişkili tutumları ve artan ekonomik sarsıntılar, bölgenin kaderini uçuruma sürüklüyor.
Orta Doğu, tarih boyunca çatışmaların, ittifakların ve güç mücadelelerinin merkezi oldu. Ancak 2025 yılının Haziran ayı, bölgenin kaderini yeniden şekillendirebilecek bir kırılma noktasına işaret ediyor.
İsrail ile İran arasındaki gerilim, yıllardır süren gölge savaşlardan aleni bir çatışmaya dönüşerek küresel güç dengelerini tehdit ediyor.
13 Haziran 2025’te İsrail’in İran’a düzenlediği kapsamlı hava saldırıları, nükleer tesisler, balistik füze üsleri ve üst düzey askeri komutanları hedef alarak gerilimi zirveye taşıdı.
İran’ın misilleme olarak Tel Aviv’e yüzlerce balistik füze fırlatması, bölgenin topyekûn bir savaşa sürüklendiği korkusunu körükledi.
İsrail ile İran arasındaki düşmanlık, 1979 İran İslam Devrimi’ne kadar uzanıyor.
Bu “soğuk” düşmanlık, yıllarca vekil savaşları, siber saldırılar ve suikastlarla sürdü.
İran’ın Suriye’deki varlığı, Hizbullah’a lojistik desteği ve Yemen’deki Husilere balistik füze sağlaması, İsrail’in alarm zillerini çaldı. İsrail ise İran’ın nükleer bilim insanlarına yönelik suikastlar ve Natanz gibi tesislere sabotajlarla yanıt verdi. Ancak 2024’ten itibaren gerilim, kontrollü bir çatışmadan açık bir savaşa evrilmeye başladı.
Nisan 2024’te İsrail’in Şam’daki İran konsolosluğuna saldırısı ve İran’ın buna balistik füzelerle misilleme yapması, gerilimin yeni bir evreye girdiğini gösterdi.
13 HAZİRAN 2025 VE SONRASI
13 Haziran 2025, Orta Doğu tarihinde bir dönüm noktası olarak kaydedildi.
İsrail, “Yükselen Aslan Harekatı” adını verdiği operasyonla İran’ın nükleer tesislerini, balistik füze üslerini ve askeri karargahlarını hedef aldı.
200 savaş uçağı ve Mossad’ın patlayıcı SİHA’larla desteklediği saldırı, Tahran, İsfahan, Natanz ve diğer şehirlerde büyük yıkıma yol açtı. İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri, Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Selami ve altı nükleer bilim insanı dahil üst düzey isimler öldürüldü. İran medyası, sivil kayıpların 70’i aştığını, Tahran’da 12 sivilin hayatını kaybettiğini bildirdi.
İsrail’in saldırılarının gerekçesi, İran’ın “nükleer silah üretme kapasitesine yaklaştığı” iddiasıydı. Başbakan Binyamin Netanyahu, operasyonu “çok başarılı bir açılış darbesi” olarak nitelendirirken, İran’ın 15 nükleer bomba yapabilecek uranyuma sahip olduğunu savundu. Ancak bu iddia, bağımsız kaynaklarca doğrulanmadı.
İran, 14 Haziran gecesi misilleme olarak Tel Aviv’e 150’ye yakın balistik füze fırlattı.
Saldırılar, Hayfa ve Tamra gibi bölgelerde hasara yol açarken, dört sivil hayatını kaybetti. İran lideri Ali Hamaney, İsrail’in “ağır bir bedel ödeyeceğini” ilan ederken, hava sahasını ikinci bir duyuruya kadar kapattı.
İran’ın Dışişleri Bakanlığı, saldırıları “savaş ilanı” olarak nitelendirerek BM’ye başvurdu ve ABD’yi İsrail’in hamisi olarak suçladı.
KÜRESEL TEPKİLER VE BÖLGESEL DİNAMİKLER
Saldırılar, küresel güçleri harekete geçirdi. ABD Başkanı Donald Trump, İsrail’in operasyonuna doğrudan katılmadıklarını belirtse de, İran’a “daha acımasız” misillemelerle tehdit etti. Ancak Trump’ın aynı gün İran’la nükleer müzakerelere “yakınız” açıklaması, Washington’un çelişkili pozisyonunu gözler önüne serdi.
ABD, Irak’taki diplomatlarını tahliye ederek bölgedeki tansiyonun farkında olduğunu gösterdi.
Türkiye, gerilimi düşürme çağrısı yaparak diplomatik çaba başlattı. Suriye, hava sahasını geçici olarak kapatarak tarafsız kalmaya çalışırken, Körfez ülkeleri temkinli bir sessizlik içinde. Irak’taki Şii milisler, İran’a destek sinyali verse de, henüz aktif bir rol üstlenmedi.
Piyasalar da gerilimden nasibini aldı. Brent petrol varil başına 83,7 dolara, altın ise rekor seviyelere ulaşarak 2.600 TL’yi aştı. Yatırımcılar, enerji arzındaki olası kesintilerden endişe duyuyor.
NEREYE GİDİYOR?
İsrail-İran gerilimi, artık gölge savaşlarının ötesine geçti. İsrail’in stratejisi, İran’ın nükleer kapasitesini ve askeri liderliğini yok ederek rejimi zayıflatmayı hedefliyor. Ancak bu, geri tepebilir. İran’ın balistik füze misillemeleri, rejimin köşeye sıkıştığında ne kadar tehlikeli olabileceğini gösterdi. İran’ın Hizbullah, Hamas ve Husiler gibi vekil güçleri devreye sokması, çatışmayı Lübnan, Suriye ve Yemen’e yayabilir.
En kötü senaryo, nükleer bir çatışma. İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine sınırlı bir nükleer saldırı düzenlemesi, İran’ın kimyasal veya biyolojik silahlarla karşılık vermesine yol açabilir. Bu, yalnızca Orta Doğu’yu değil, küresel güvenliği de kaosa sürükler. Daha olası bir senaryo, vekil savaşlarının yoğunlaşması ve bölgesel bir çatışma. Ancak her iki tarafın da topyekûn bir savaşı göze alamayacağı düşünülüyor; zira bu, ekonomik çöküş ve uluslararası müdahale anlamına gelir.
İsrail’in istihbarat üstünlüğü ve hava gücü, İran’ın zayıf hava savunması karşısında avantaj sağlıyor. Ancak İran’ın asimetrik savaş kapasitesi ve vekil ağları, İsrail için ciddi bir tehdit. Mossad’ın İran içindeki operasyonları, Tahran’ın istihbarat zafiyetini ortaya koydu. Öte yandan, İran’ın elindeki balistik füzeler, İsrail’in Demir Kubbe sistemini zorlayabilir.
UÇURUMUN KENARINDA
İsrail ile İran, Orta Doğu’nun en güçlü iki ordusu olarak bir satranç tahtasında hamle yapıyor. Ancak bu oyun, bir yanlış hesapla kanlı bir savaşa dönüşebilir. 13 Haziran saldırıları, gerilimin artık geri dönüşü olmayan bir noktaya geldiğini gösteriyor. Küresel aktörlerin müdahalesi, özellikle ABD ve Türkiye’nin diplomasi çabaları, savaşın kapsamını sınırlayabilir. Ancak her iki tarafın da ideolojik motivasyonları ve iç siyasi baskıları, uzlaşmayı zorlaştırıyor.
Orta Doğu, bir kez daha dünyanın nefesini tuttuğu bir arena.
İsrail’in “önleyici darbesi” ve İran’ın “intikam” yemini, bölgenin kaderini belirsizliğe sürüklüyor. Tek bir kıvılcım, tüm bölgeyi ateşe verebilir.
Soru şu: Bu ateş, sadece Orta Doğu’yu mu yakar, yoksa dünyayı mı?
Siyasetcafe.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.