Sait ÇAMLICA

Sait ÇAMLICA

Hocalar neden korkuyor?

Hocalar neden korkuyor?

Cemaat ve tarikatlar aleyhinde yıllardır yazıyorum. “Cemaatlerin Bağlama Problemi” adını verdiğim kitabımı 2014 yılında, “Paralel Gider Meridyen Gelir” adıyla derleme yazıları paylaştığım kitabımı 2016 yılında yayımladım.

Hâlen konuya dair yazı ve paylaşımlar yapmaya devam ediyorum. Yazdıklarımın önemli bir kısmını okuduğum kitaplardan ve çevremdeki dostlarımdan öğreniyorum. Ancak bana bilgi veren arkadaşlarımın önemli bir kısmı bunları kendi sayfalarında paylaşmıyorlar. Neden? Çünkü korkuyorlar.

Neden Korkuyorlar?

Birçoğunun farklı gerekçeleri var. Bazıları makamını kaybetmek istemediği için susuyor. Bir üst makama gelememe korkusundan susanlar da var. Bazıları “suya sabuna dokunmamak” için bu tür konulara girmiyorlar. Susmayıp konuşanların başına gelenleri bildikleri için, dertsiz başıma dert açmayayım düşüncesinde olanlar da var. 

Konuşanlar da susanlar da fani insanlar değil mi? Hepimiz ölüp hesap vereceğiz. Allah bizlere sadece konuştuklarımızı değil, sustuklarımızı da sormayacak mı? “Haksızlık karşında susanın dilsiz şeytan” olduğunu kürsülerde anlatan, sosyal medyada paylaşan insanlar, gördükleri haksızlıklar karşısında neden susuyorlar? Hiç ölmeyecekmiş gibi susmak Müslüman’a yakışır mı? 

Peygamberimizin Taif’te taşlandığını kürsüde anlatan, bunu anlatırken sesi titreyen (!) hocalar, sosyal medya tepkisinden korkuyorlar. İnandıklarını anlatmaya devam etmenin bedeli olarak hicret etmeyi göze alan peygamberimizin adını duyunca salavat getiren adamlar, bir üst makama gelememe korkusundan susuyorlar.   

Öldürülme Korkusu Var mı?

Cemaat ve tarikatların işlediği cinayetler FETÖ tartışması ile yeniden gündeme gelmişti. Ancak yapılan tartışmalar genelde FETÖ ile sınırlı kaldı. Diğer cemaat ve tarikatlarda yaşananların önemli bir kısmı pek bilinmiyor, bilinse bile ispat edilemiyor. 

Süleymancıların arasında kırk yıl geçirmiş olan Zekayi Işın yaşadığı süreci ve Süleymancılardan ayrıldıktan sonra yaptığı araştırmaları kitaplaştırdı. “Süleymancılık, Cemaate Adanmış 40 Yıllık Hüsran” ve “Kim Bu Süleymancılar?” adıyla yayımladığı kitaplarında, Süleymancıların da birçok bombalama ve dayak eylemlerinde gündeme geldiklerini de anlatmış.

Kendilerine engel olan müftü ve vaizleri tehdit etmelerinden, dayak atmalarına kadar birçok örnek var. Hatta 1970’li yıllarda bir müftünün evine atılan dinamitin Süleymancılar tarafından gönderildiğinden bahsediyor. 
Bir cami imamının Süleymancılar tarafından dövülmesine dair çıkan haberlerle ilgili “Süleymancılar Cami İmamını Neden Dövüyor?” başlığı ile bende bir yazı yazmıştım. 

Birçok tarikatın üst düzeyinde, özellikle lider değişimi veya ciddi bir menfaat kavgası olduğunda büyük kavgalar yaşanır. İsmailağa Camisinde işlenen birkaç cinayetin de bu menfaat savaşı yüzünden işlendiği çok yazıldı. Başka bir tarikatın lideri şeyh olabilmek için kendisine rakip olan eniştesini dövdürmüştü. Bu tür kavga ve haberler ya medyaya yansımaz veya üzeri çabuk örtülür. 

Medyaya düşmüş olan ve uzun zaman tartışılmış olan bir müftü cinayeti var. O cinayeti buraya alıntılayayım ki, bu olayları çok iyi bilen bazı hocaların neden sustuğuna dair bir yorum yapabileyim.  

Öldürülen Üsküdar Müftüsü

Bu meseleleri konuştuğumuz bir müftü arkadaşım “Beni bugün görevden alsalar ben inşaatta çalışmak zorunda kalırım” demişti. Görevden alınma ihtimali yoktu aslında. Hem uğraşmak istemiyorlar hem de korkuyorlar cemaat ve tarikatlarla mücadele etmekten. Çünkü birçok tecrübeli müftü 1982 yılında öldürülen Üsküdar Müftüsü’nün hikâyesini biliyor. 

“Tarikatlar terör faaliyetlerine ve cinayetlere karışmaz!” diyecek kadar saf bir insan kalmamıştır inşallah 15 Temmuz darbe girişiminden sonra! Ehli Sünnet ve Nurcu bir cemaat, milletin silah, tank ve uçaklarıyla milletine bomba yağdırdı. Hâlâ uyanmayanlar bir daha zor uyanır. 

1982 yılında öldürülen Üsküdar Müftüsü hikâyesinin ayrıntısını yazmadan önce, bu cinayet davasında yargılananlardan birsinin İsmailağa cemaati lideri olan Mahmut Ustaosmanoğlu olduğunu peşinen hatırlatayım. Cinayeti azmettirme suçundan idam ile yargılanıp beraat eden bir şeyh (!) kendisi.  
5 Temmuz 1982'de Üsküdar Namazgâh Camisi yakınlarındaki bir inşaatta bir ceset bulunur. Cumhuriyet tarihi boyunca saldırıya uğrayarak görevi başında öldürülen ilk müftüdür Hasan Ali Ünal. 

Olayın seyrini 23 Ekim 2006 tarihinde Hürriyet gazetesinde yayınladığı şekliyle alıntılayacağım buraya: 

“Üsküdar İlçe Müftüsü Hasan Ali Ünal’ın cansız bedeni, Üsküdar Namazgah Camii yakınlarındaki bir inşaatta bulunduğunda, ilk akla gelen isim, İsmailağa’nın lideri Mahmut Hoca oldu. Çünkü kafasına 5 kurşun sıkılan Ünal, tarikat üyelerinin Üsküdar’a girmesine izin vermiyordu. Hiçbir faaliyetlerine göz yummuyordu. Bu yüzden, hakkında ‘Dövülmesi caizdir’ diye fetva çıkmıştı. Savcı, Mahmut Hoca için idam istedi.”

“Hasan Ali Ünal, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ‘Şehitlerimiz Albümü ’ne geçecek kadar önemli bir din adamıydı. Öldürüldüğünde, 4 yıldır Üsküdar Müftülüğü görevinde bulunuyordu. Tarikatları ‘din sömürüsü’ olarak gören Ünal’ın kimseye minneti yoktu. Tarikat örgütlenmelerine yönelik eleştirilerini her ortamda çekinmeden dile getiriyordu. Eleştirilerinin en önemli muhatabı ise İsmailağa Cemaati’ydi. Cemaatin Üsküdar ve çevresindeki hâkimiyetini kırmak için büyük bir çaba harcıyordu.”

Burada Vaaz Veremezsin

“Cemaat lideri "Mahmut Hoca" olarak bilinen emekli imam Mahmut Ustaosmanoğlu’na bile kafa tuttu. Şeyh Ustaosmanoğlu’nun Üsküdar sınırları içindeki camilerde vaaz verme talebine olumsuz yanıt verdi. Sadece şeyhin vaazlarını değil, cemaatin Üsküdar’ın bütün camilerdeki faaliyetlerini engelliyordu. Diyanet İşleri Başkanlığı onayı almadan Kur’an kurslarının açılmasına izin vermiyordu.”

“Sonunda Mahmut Hoca’ya ‘Elini Üsküdar’dan çekmesi’ mesajını gönderdi. Bu, bir tür meydan okumaydı. Ünal’ın geçmişinde de bu tür tavizsiz çıkışlar vardı. Askerliğini jandarma asteğmen olarak yaparken, makamına kravatsız gelen diyanet personelini azarladığı dilden dile dolaşıyordu. Zaten ilçesinde, özellikle İsmailağa cemaatine mensup diyanet imamlarının şalvar giymelerini de yasaklamıştı.”

Dövülmesi İçin Fetva

“Elbette şeyh de bu meydan okumayı karşılıksız bırakmadı. Ünal, birkaç gün sonra İsmailağa cemaati mensuplarına, hakkında ‘Dövülmesi caizdir’ fetvası verildiğini duydu. Üzerinde durmadı. Daha önce de benzer tehditler almıştı.”
“Bildiğini okumaya, görevini yapmaya devam etti. Ancak çok geçmeden cemaatin bu kez fetvanın gereğini yapmaya kararlı olduğu ortaya çıktı. Ünal, bir meslektaşıyla beraber oldukları bir sırada, tanımadığı bir grubun zincirli saldırısına maruz kaldı. Bereket çevreden insanlar yetişti de hafif sıyrıklarla atlattı saldırıyı...”

“Fakat bu zincirli saldırı, Ünal’ın durup bir an düşünmesine neden oldu. Bir yaşam muhasebesi yaptı; kendisiyle hesaplaşma da denebilir o sırada yaşadıklarına. Çünkü İsmailağa cemaatine karşı mücadelesinde yapayalnız hissediyordu kendini. Üstelik biri 5, diğeri henüz 1 yaşında iki erkek çocuğu vardı. Cemaatle uğraşmak da gün geçtikçe zorlaşıyordu.”

“Bir karar aldı. Memleketi Bursa’ya dönecek ve Bursa İmam Hatip Lisesi’nde öğretmenlik yapacaktı. Bu kararını gecikmeden uygulamaya koydu. 1982-1983 öğretim döneminde öğretmenlik yapabilmek için gerekli başvurularda bulundu. O kadar tedbirli davranıyordu ki, hazırlıklarını gizli yürütüyordu. Saldırıyla gözünün yıldığı görüntüsü vermemek için de cemaatin faaliyetlerini engelleme çabasını ara vermeden sürdürüyordu. Cemaat, giderken arkasından ‘Gördünüz mü? Bizimle baş edemedi’ diyemesin diye.”

Katille Boğuştu

“Bir gün, Üsküdar’ın Namazgáh semtinde yaşayan yaşlı bir adamın, tüm mülkünü vakfa bırakmak istediğini bildiren bir telefon aldı. Ünal, memnun olduğunu söyleyerek, adamın müftülüğe gelmesini istedi. Fakat karşı taraftan, adamın çok yaşlı olduğu ve evinden çıkamadığı cevabı geldi. ‘Bağış işlemi adamın evinde yapılabilir.’ dedi telefondaki kişi.”

“Bu durumda Ünal’ın belirtilen adrese gitmesi gerekiyordu. Çünkü aynı zamanda Diyanet Vakfı yönetimindeydi ve bu konuda yetkili olan kişi kendisiydi. Teklifi sorgulamadan kabul etti ve ertesi sabah belirtilen adreste olacağını söyledi.”

“5 Temmuz günü, sabah verilen adrese gitmek üzere çıktı evden. Şoförünü de almadı yanına. Ancak akşama kadar, Ünal’dan ses çıkmadı. Ailesi, müftülük görevlileri merak etmeye başlamışlardı. Ertesi güne kadar da beklediler. Baktılar hâlâ yok, polise haber verdiler. Eldeki tek bilgi, Namazgâh yakınlarında oturan ve bağış yapacak yaşlı birinin evine gittiğiydi.”

“Aramalara başlayan polis, birkaç saat sonra Namazgâh yakınlarındaki bir inşaatta buldu Müftü Ünal’ın cansız bedenini. Kafasına sıkılan kurşunlarla öldürülmüştü. Katilleriyle de uzun süre boğuşmuştu. Vücudu yara bere içindeydi.”

Şeyhe Özel Muamele

“Suçlanan ilk kişi, İsmailağa cemaatinin şeyhi Mahmut Ustaosmanoğlu oldu. Polis, ilk olarak Ünal’ın öldürülmesi için fetva verdiği gerekçesiyle onu gözaltına aldı. Fakat ilginç bir gözaltıydı bu. Müftü Ünal’ın akrabaları bilgi almak için Emniyet’e gittiklerinde, Mahmut Hoca’yı gözaltı bölümünde özel hazırlanmış bir yatağa uzanmış gördüler. Böyle ağırlanması, Ünal’ın yakınlarının kuşkulanmasına neden oldu. Nitekim çok geçmeden tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.”

“Dava, 3 Aralık 1984’te, İstanbul 1. No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nde aralarında Mahmut Hoca’nın da bulunduğu 7 kişi hakkında idam cezası istemiyle başladı. Askeri savcı, sanıklar Mahmut Ustaosmanoğlu, Ömer Arlı, Turgay Taş, Abbas Çelik, Ahmet Vanlıoğlu, Ahmet Özer, İmdat Kaya ve İran’a kaçan Hamza Akdağ’ın Üsküdar Müftüsü Hasan Ali Ünal’ın engellenmesi amacıyla Fatih’teki İsmailağa Camii’nde toplantı yaptıklarını anlatıyordu. Suçları, ‘tasarlayarak devlet memurunu öldürmek ve öldürmeye iştirak’ti. İddianameye göre sanıklardan Fatih Çarşamba semtinde pazarcılık yapan Ömer Arlı, Müftü Ünal’ı öldürecek kişiye 2,5 milyon lira (yaklaşık 17 bin 500 dolar) vaat etmişti.”

Diyanet’te Örgüt

“Davada yargılanan diğer isimler ise cemaatin diyanet teşkilatındaki örgütlenmesi hakkında fikir veriyordu. Cinayet davasının sanıklarından yıllar sonra cemaate bağlı ‘İmam Muturudi Araştırma Vakfı’ başkanlığını üstlenen Ahmet Vanlıoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı merkez vaiziydi. Vanlıoğlu, cemaatin önemli isimlerinden biriydi, dahası Mahmut Hoca’nın akrabasıydı.”

“Bir diğer sanık ise yakın zamana kadar Sultanbeyli Belediyesi Mezarlıklar Müdürlüğü’nde çalışan İmdat Kaya’ydı. Cemaatin, hac hutbeleriyle tanınan önemli hatipleri arasında gösteriliyordu. İmdat Kaya. ‘Çankaya-Ezankaya’ tartışmasını başlatan kişi olarak cemaat içinde hızla sivrilmişti. Cinayetin işlendiği dönemde Ümraniye Camii imamı görevinde bulunuyordu.”

“Diğer sanıklardan Ahmet Özer Kur’an kursu yöneticisi, Turgay Taş muhasebeci, Abbas Çelik keresteciydi. Tetiği çeken isim olduğu belirlenen Hamza Akdağ ise cinayetten kısa bir süre sonra İran’a kaçmıştı.”

“Ünal Ailesi, davanın peşini bırakmadı. Özellikle de öldürülen Müftü Hasan Ali Ünal’ın polis olan kardeşi Güngör Ünal. Davaya Ünal ailesi adına, o dönem aynı büroyu paylaşan iki genç avukat müdahil olarak katıldı. İkisi de yıllar sonra siyasete atılacak, Yahya Şimşek CHP’den, Ertuğrul Yalçınbayır da AKP’den Bursa milletvekili olacaklardı. Yalçınbayır, aynı zamanda müftü Ünal’ın akrabasıydı.”

“Davanın seyri sırasında ilginç olaylar yaşanıyordu. Mahmut Hoca’nın tüm duruşmalara son model beyaz bir Mercedes’le ve müritlerinden oluşan koruma ordusuyla gelmesi, Ünal ailesinin davanın seyriyle ilgili kaygılarını artırıyordu. Nitekim dava sonucunda Mahmut Hoca beraat etti. Çok sayıda sanıktan en ağır cezaya ise Ömer Arlı çarptırıldı. 30 yıl ağır hapis cezasına mahkûm oldu.”

“Mahkeme kararı, Ünal Ailesi’ni tatmin etmedi. Emekli olan Güngör Ünal, kendi çabalarıyla olayı araştırdı. Elde ettiği bilgileri de Genelkurmay Başkanlığı’na kadar ulaştırdı ve gerçek sorumluların yakalanması için çalıştı yıllarca. Ancak bir türlü sonuç alınıp cinayet dosyası yeniden açılamadı. Güngör Ünal da kısa süre sonra öldü. Ailesine göre, kardeşinin ölümünü aydınlatamamış olmanın üzüntüsüyle kahrından ölmüştü.”
(…)

Yalçınbayır yıllar sonra ne yorum yaptı?

“AKP’den Bursa milletvekili olan Ertuğrul Yalçınbayır’ın akrabası Hasan Ali Ünal’ın davasına müdahil olarak katıldığı dönemde, Recep Tayyip Erdoğan da aynı cemaatin desteklediği Milli Görüş hareketinin parlayan isimleri arasındaydı. Yalçınbayır’ın, İsmailağa Camii’nde geçen ay işlenen son cinayetin ardından basında çıkan değerlendirmelere tepki gösteren Başbakan Erdoğan’la yaşadığı fikir ayrılığı, belki de o yıllara dayanıyor. Yalçınbayır, yıllar sonra ‘Ustaosmanoğlu’nun Ünal’ı öldürttüğüne inanıyor musunuz?’ sorusuna şu yanıtı verdi: Biz mahkemenin kararıyla ilgili yorum yapamayız. Mahkeme kararını verdi ve Ustaosmanoğlu davadan beraat etti. Ancak Ömer Arlı’nın İsmailağa Cemaati lideri Ustaosmanoğlu’nun fikirlerinden fazlasıyla etkilendiği belliydi."

Fetva çıkarmışlar

“Üsküdar Müftüsü Hasan Ali Ünal’ı fetva çıkararak öldürmekten sanık 7 kişi, İstanbul 1 Numaralı Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi’nde yargılandı. Abbas Çelik, Ömer Arlı tutuklu, Mahmut Ustaosmanoğlu, Ahmet Vanlıoğlu, İmdat Kaya, Ahmet Özer tutuksuz yargılandı. En ağır cezaya 30 yılla Ömer Arlı çarptırıldı.

Nasıl ve Neden Beraat Etti?

Bu sorunun cevabını belki asla bilemeyeceğiz. Ancak bu olayın etkisi, yaydığı korku hâlen devam ediyor.12 Eylül darbe yönetiminin söz sahibi olduğu bir dönem olmasına rağmen, idamla yargılanan Mahmut Ustaosmanoğlu beraat etti. Bu olaydan sonra, sadece Üsküdar’da değil, Türkiye’nin her yerinde konuşmalar yaptılar. Bugüne kadar öyle gelindi. 
Bazı hocaların korkularının altında bu ve benzeri olaylar var. Ama korkunun ecele faydasının olmadığını da en iyi kendileri biliyor.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sait ÇAMLICA Arşivi