82. Vilayet Kıbrıs!

Selçuk DÜZGÜN

 Osmanlının en önemli zaferlerinden biri Kıbrıs Adasını sınırlarına karmasıydı.

 

Kıbrıs adası Osmanlı devleti sınırlarına katılınca Akdeniz adeta Türk gölü haline gelmişti.

 

Bu durum ise Osmanlı Devletini dünyanın bir numaralı gücü yapıyordu.

Gün geldi Osmanlı küçülmeye, parçalanmaya başladı.

 

Bu parçalanmanın en önemli etkenlerinden birisi deniz ticaretiydi.

Osmanlı bu ticaretten yeterince pay alamıyordu ve Kıbrıs`ı kaybetmekle deniz ticaretindeki gücünü kaybetti.

 

Osmanlı yıkılıp yerine Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda Kıbrıs`taki durumun Türkler lehine en iyi olduğu zamanlar 1960`lı yıllardı.

 

1960'da kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinde her iki topluma da nüfuslarına göre her kurumda yeterli temsil hakkına sahipdi.

 

Fakat Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Makarios 30 Kasım 1963’de 13 maddeden oluşan anayasa değişikliği önerilerini sundu.

 

Bunlar arasında anayasanın değişmez maddeleri, Kıbrıs Türk'ü olan Başkan Yardımcısı’nın veto hakkının ortadan kaldırılması, Temsilciler Meclisinde ayrı çoğunluklar ilkesinin ortadan kaldırılarak kararların basit çoğunlukla alınması, ayrı belediyelerin ortadan kaldırılması gibi maddeler de bulunmaktaydı.

 

ABD Başkanı Kennedy, Makarios’a bundan vazgeçmesini önerdi ve Türkiye değişiklikleri kabul etmeyeceğini bildirdi.

 

Kıbrıs Türkleri'nin de reddi üzerine Kıbrıs Rumları, 21 Aralık 1963’te Kıbrıs Türklerine karşı ada çapında katliam başlattı.

 

21 Nisan 1966 tarihli Patris gazetesinde yayınlanan Akritas Planına göre Türk halkı sindirilerek ada Yunanistan'a bağlanacaktı.

 

1967’de Rum saldırıları tekrar başladı.

 

Yunanistan Ordusu'nun 15 bin askeri, gayri resmî olarak adaya yerleştirildi.

 

Türklere karşı sürdürülen sindirme politikasının durdurulması için Türkiye ve Yunanistan başbakanları arasında düzenlenen toplantı bir sonuç vermeyince, Türkiye askerî müdahalede bulunacağını açıkladı.

TBMM hükümete müdahale yetkisi verdi.

 

Türk uçakları Kıbrıs üzerinde uçmaya başladı.

 

Donanma ve çıkarma birlikleri harekete geçti.

 

ABD’nin arabuluculuğuyla Yunanistan birliklerinin geri çekilmesi sağlanınca, Türkiye harekâtı durdurdu.

 

Fakat Rum kesimi ve Yunanistan Kıbrıs`ı tamamen kendi topraklarına bağlamaktan asla vaz geçmiyordu.

 

Nihayet Yunanistan Nikos Sampson`a 15 Temmuz 1974`de bir darbe yaptırdı.

 

Cunta yönetimi o tarihta  Kıbrıs Ulusal Muhafız Birliği'ne bu birliğin komutanının görevinden alınmasını ve adanın kontrolünü Yunan subayların bulunduğu bu birliğin almasını istedi.

 

Birlik aynı gün Lefkoşa'daki Başkanlık Sarayı'nı bastı ve Makarios`u görevden aldı, yerine Nikos Sampson yeni hükûmetin devlet başkanı olarak atandı.

 

Türkiye Cumhuriyeti, gerçekleştirilen darbe nedeniyle Zürih ve Londra Antlaşması'nın IV. maddesine istinaden gerçekleştirdiğini savunarak Kıbrıs Harekâtı'na girişti.

 

20 Temmuz 1974`de yapılan çıkarma ile adanın  %37'si Türkler'in kontrolüne geçti.

 

İki yıl sonra Kıbrıs Türk Federe Devleti kuruldu.

 

Bu yeterli olmayınca 1983`de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu.


KKTC kuruldu kurulalı bu devleti Türkiye dışında hiçbir devlet tanımadı.

Kurulduğu andan itibaren ise Kıbrıs Türk Toplumu adeta 1960`lı yıllardaki haklarını talep dercesine Kıbrıs Rum kesimi ile defalarca barış masasına oturdu.


Perezde Kuayer`den Koffi Annan`a kadar hemen hemen bütün barış girişimlerinde masada yapıcı tutup sergileyen Türk tarafı, barışı elinin tersi ile iten ise Rum ve Yunan ikilisi olmuştur.


Türk tarafı okadar tavizler vermiştir ki 1974`de adanın %37`sini almasına rağmen bu gün nerede ise %22 üzerinden masaya oturmaktadır.


Bunun  sebebi; her anlaşmaya Türklerin evet Rumların hayır demsidir.

Zira biz her anlaşma reddedildiğinde, bir önceki anlaşmada kabul ettiğimiz şartlar üzerinden masaya oturmaktayız.

 

En son Mustafa Akıncı liderliğindeki görüşmeler de buna tanıkdır.

Tam 42 yıldır Kıbrıs Türk`ü Türkiye olmadan varlığını sürdüremez bir halde varlık mücadelesi vermektedir.


Elektriğinden suyuna, kamu çalışanından sağlık hizmetlerine kadar Türkiye adeta KKTC`yi her hangi bir ili, ilçesi gibi görmekte ve karşılıksız her türlü yardımı yapmaktadır.


Kıbrsı Türk toplumunun bütün çilelere rağmen istediği tek şey; iki toplumlu, iki kesimli, siyasi eşitliğe sahip iki kurucu devletin oluşturacağı yeni bir ortaklıktır.


Mektuplaşmasını bile Mersin 10 Türkey olarak tam 42 yıldır yapan Kıbrıs Türk`ü dünyanın bu duruma kayıtsız kalmasından artık bunalmış, sıkılmış ve kendi kaderini kendi tayin edecek duruma gelmiştir.


42 yıldır Rum-Yunan ikilisi ile AB gözetiminde barış arayan bu toplum artık beklemeden sıkılmasını başka sonuçlara kanat açarak değerlendirmelidir.


Tıpkı HAYAT`ın Türkiye`ye katılması gibi KKTC`de de bir referandum yapılmalı ve `dünyaya açılmak için Türkiye`nin 82. vilayeti olur musunuz?`  diye halka gidilmeli.


Zira başka çare kalmamıştır.

 

Hasta yatağında HATAY`ı ülkemize katan Atatürk`e ne kadar şükran duyuyorsak Kıbrıs`ı ülkemize katacak siyasi iradeye de baş eğeriz.

 

Kıbrıs`ın 82. Vilayetimiz olması demek ise;

 

-BOP`un çökmesi,

 

-Kürdistan`ın hayal olması,

 

-Türkiye`nin  bölünme korkusu yerine genişleme  gururu yaşaması olacaktır.

 


Ve en önemlisi;

 

Rum ve Yunan ikilisi  bir 15 Temmuz günü adada darbe yapıp Kıbrıs`ta Türk varlığını yok etmeye çalışmıştı ve 1974`de bu densizliklerini cevaplarını aldılar.

 

Ne tesadüftür ki; yine bir 15 Temmuz`da ABD`nin gayri meşru çocukları Türkiye`nin parçalanmasını istercesine bir darbe girişiminde bulundular.

 

Adına `Yurtta Sulh` dedikleri ve bizi cihandan silmek istedikleri bu darbeye en güzel cevap ise Kıbrıs`ın 82. Vilayet olması olacaktır.

 

Kıbrıs Türkiye her sıkıştığında Türk milletinin Ergenekon`u olmuştur, olmalıdır da.

 

Hadi ozaman demir dağları eritip, hak ettiğimiz yurtlara yeniden çıkma zamandır.





Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.