AB, Türkiye, Şangay İşbirliği Örgütü

Doç. Dr. Hasan OKTAY

AB son zamanlara Türkiye’ye karşı Tutumunu değiştirdi ve sertleştirdi. Sıcak gelişmelerin olduğu bu günlerde dengeler değişiyor ekonomiler alt üst oluyor ve ülkeler birbirine karşı açıktan operasyonlar yapmaktan kaçınmıyor.


Suriye krizi üçüncü dünya savaşı çıkarmadı ama bir çok devlet nefesini tuttu adeta savaşın eşiğinde seyrediyor gelişmeleri. Türkiye hemen yanı başında cereyan eden olaylara müdahale edip etmeme noktasında tereddütler yaşıyor. Dengeler değişiyor yeni ittifaklar gündeme geliyor.


Avrupa Birliği İngiltere şokunu üzerinden atamamışken Türkiye ile büyük bir gerginlik yaşamaya başladı. Bir taraftan Teröre açıktan destek veriyor görüntüsü beklenmedik bir şekilde AB’ın yakasına yapıştı. AB 1992den beri bölgesel gelişmeleri okuyamamakta başta Karabağ krizi olmak üzere PKK sorununu yanlış okuduğundan bugüne gelen sorun yumağı Abı sıkıntıya sokmaktadır.


Karabağ krizi başladığı dönemlerde olayı Rusya’nın içişleri sorunu ve ya Ermenistan’ın Azerbaycan’a karşı bir zaferi gibi değerlendirmeyip sorunun çözümüne odaklanılsaydı bugün Ukrayna üzerindeki Rusya AB krizi belki de olmayacaktı. Ve ya AB Rusya’nın Karabağ’da gerçekleştirdiği stratejiyi aynı şekilde Ukrayna’da gerçekleştirmesinin önü alınmış olacaktı.


Ruslar Karabağ’da uyguladıkları siyaseti aynı şekilde Ukrayna’da uygulayarak AB’ye karşı ciddi anlamda bir üstünlük elde etti. AB bir taraftan Türkiye ile müzakere ederken bir taraftan da Türkiye içinde faaliyette bulunan PKK terör örgütü ile değişik atmosfer ve ortamlarda görüşmeler yapmakta. PKK çok rahat bir şekilde AB ülkelerinde faaliyette bulunmaktadır.


AB bunu belki demokratik ortam özgürlük adına yapıyor ama neticede Türkiye’nin güvenini kaybetmekte Türkiye AB’ye karşı haklı olarak itirazlarını yükseltmektedir.


Türkiye AB ilişkileri neredeyse 50 yıldır dalgalı seyrettiği için bu süreçten her iki taraf da yorulmuş, birbirlerine güveni kalmamıştı. Özellikle AB ile Rusya’nın Ukrayna üzerinde rekabeti ve savaşında Türkiye adeta tarafsız kalarak Rusya’yı desteklediği görüşü AB beyninde Türkiye’ye karşı bakışında büyük bir olumsuzluk oluşturdu.


ABD-AB Ukrayna konusunda son derece hassas davranırken Türkiye’nin tutumunu cezalandırılacak bir duruş olarak gördüler ve bunun gereğini yapmak için de kısa zamanda harekete geçtiler. Rusya ile Ukrayna’da meydana gelen büyük mücadelede başarılı olunamayınca Rusya’yı İran üzerinden Suriye’ye davet ettirdiler.


Suriye sahası aynı zamanda büyük güçlerin açıktan birbirleri ile mücadeleden kaçmak için kullandıkları örtülü operasyon sahasına dönmüştü.


İran bu operasyona karşılık hem müttefiki Esad’ı yalnız bırakmadığını göstermek ve hem de ABD—AB’nin İran’a uyguladığı ambargoyu kaldırtmak için yaptığı görülmektedir. İran Rusya’yı çok fazla şüphelendirmeden gerçekleştirdiği bu harekat ile bölgede önemli bir denge unsuru olduğunu gösterirken Suriye’ye gelen Rusya bölgede Türkiye ile karşı karşıya kaldı.


Malum 24 Kasım 2015 Rus uçağının düşürülme olayı ilk zamanlar pek anlaşılamadı. Rusya ve Türkiye yetkilileri tarafından ama netice itibariyle Rusya ve Türkiye beklenmedik bir şekilde savaşın eşiğine getirildi. Bu ABD-AB-İran ittifakının büyük bir başarısıdır.


Ukrayna’da devam eden mücadeleyi kazanabilmek için ABD-AB Suriye cephesinde Rusya ve Türkiye’yi savaştırma planlarını işlettiler. Türkiye’nin NATO ülkesi olmasına rağmen Rus uçaklarının Türk hava sahasını aynı zamanda NATO hava sahasını ihlal etmesine göz yumuldu. Rus uçaklarının öncelikle NATO’nun tepkisini test etmek için Türk hava sahasını ihlal etmeleri Türk Rus krizine dönüştü kısa zamanda.


Türkiye bir NATO ülkesi olarak Rusya’ya bir tepki hatta yaptırım beklerken AB ve NATO’dan gelen açıklamalar Türkiye’yi bölgede yalnız bırakmıştı. Durum böyle olunca hangi mekanizmanın harekete geçirdiği hala tartışılan Rus uçağının düşürülmesi olayı gerçekleşti. Rusya ile Türkiye adeta savaşın eşiğine gelmiş oldu. ABD-AB Ukrayna’da Rusya’yı engelleyemeyince Suriye’de bir oldu bitti ile Rus Türk savaşı çıkartarak Ukrayna’yı kurtarabileceklerini hesap ettiler.


Geçen bir yıl iyi gözden geçirilirse bu dediklerimiz daha iyi anlaşılır. Haziran ayında Türkiye Rusya İsrail yakınlaşması başladığında ABD-AB-İran ittifakı panik halinde 15 Temmuz darbe/askeri isyan girişimini başlattı Türkiye’de.


15 Temmuzda Türkiye’de meydana gelen olayların bu güne yansımasına baktığımızda sanki mevcut hükümet darbeye maruz kalmamış darbe ile iktidara gelmiş gibi ABD-AB’den muamele görmektedir.


15 Temmuzda Türkiye’de ABD-AB destekli askeri isyan olurken 17 Temmuz’da ise Ermenistan’da buna benzer bir girişim gerçekleştirdiler. Hapisteki bir siyasi muhalifin serbest bıraktırılması için silahlı kişiler bir karakolu bastılar ve içerideki görevlileri rehin alarak kargaşa çıkartmak amacıyla eylemlerini 10 gün sürdürdüler. Rusya’nın Ermenistan üzerindeki tesirini kırmak, Ermenistan’da meydana gelecek karışıklıkların Rusya coğrafyasına sıçramasını sağlayarak Rusya’yı zayıflatmaya yönelik böyle bir operasyon gerçekleştirildi. Fakat her iki isyan girişimi de bastırılınca Türkiye ve Rusya’ya karşı başarısız kalan ABD-AB-İran ittifakı başka yollara tevessül etmeye girişti.


ABD’de seçimler çok önemliydi ve Hilary Clınton üzerine hesap yapıldı o hesap tutmayıp beklenmedik bir şekilde Trump kazanınca bu sefer AB harekete geçti ve 15 Temmuz sonrası gelişmeleri bahane ederek Türkiye’ye karşı kabul edilemeyecek bir karar alarak uygulamaya başladılar.


Bu karar Türkiye’nin Şangay’a girme isteği ile değil baştan beri Türkiye’nin Ukrayna konusundaki tutumuna bağlı olarak gelişen olaylarla ilgilidir. AB Ukrayna’da Rusya’ya kaybedince bunun faturasını Türkiye’ye kesmek istemektedir. Oysa AB için Türkiye geçiş coğrafyasıdır Asya Avrupa arasında köprüdür enerji nakil koridorudur.


Türkiye, AB için vazgeçilmez olması gereken bir devlettir ve birliğe giriş müzakerelerinin kesintiye uğramadan devam ettirilmesi gereken bir ülkedir. İngiltere’nin birliğin dışına çıkmak istemesi ister istemez AB’nin yeni bir gelecek kurgulaması yapmasını gerektirmektedir.


Bu sorgulamanın faturası Türkiye’ye kesileceğine Türkiye ile birlikte yeni bir çıkış yolu AB için yaşam kaynağı olabilir. AB’nin bu duygusal tutumu Rusya Türkiye ilişkilerini geliştirecek bölgede iki devlet birbirini kollayarak bölgesel güç oluşturmaya doğru yol alacaklardır.


Türkiye AB sürecinden ve batılılaşma projesinden vazgeçmeyeceği gibi bölgesel ittifaklarla da görüşmelerini sürdürecektir.


Bu anlamda Türkiye’nin Şangay işbirliği örgütü (ŞİÖ) ile yeni bir yol arayışına kalkışması bütün dikkatleri üzerine çekmesine sebep oldu. Türkiye ittifakların aranan üyesi gibi değerlendirilmektedir.


Çoğu zaman krizler yeni dönemlerin müjdeli habercileridir. ŞİÖ ile AB arasında tercih değil köprü rolü oynayabilecek olan Türkiye AB standartlarını ŞİÖ’ye ŞİÖ’nün potansiyelini de AB’ye transfer edebilecek bir sorumluluk üstlenebilir. Aynı şekilde Rusya NATO gerginliğinde bu rolü üstlenecek olan Türkiye mevcut krizin çözüm anahtarı konumundadır.


Önemli olan bu krizi çözüp bölgesel güç dengelerinde yerini alabilecek politikalar uygulayabilecek yeni siyasi aktörlerin devreye girmesidir.


ŞİÖ gelişmekte olan bir örgüt olmakla beraber AB’nin geliştirdiği standartlardan çok uzaktır. İnsan hakları hukukun üstünlüğü gibi evrensel değerler konusunda ŞİÖ çok zayıftır. Türkiye evrensel değerlerin transferi konusunda üstleneceği rolün ötesinde yapması gereken AB ile müzakereleri devam ettirecek zemini tekrar tesis etme yönünde çalışmalar yapmalıdır.


Krizden kaçmak değil krizi çözebilmek önemlidir. Türkiye 50 yıllık AB macerasını bir çırpıda vazgeçerek yeni arayışlara giriyor görüntüsünü vermesi belki pazarlığı kızıştırmak adına erekli bir hamle ama neticede bir ittifaktan çıkıp diğerine girmek sanıldığı kadar kolay değildir.


ŞİÖ’de buna benzer çıkabilecek bir krizde Türkiye yeni yol, ittifaklar arayan ülke görünümünde algılanacağı için güvenilmez pozisyonuna düşer. AB ile Türkiye 50 yıllık macerası 15 Temmuz sonrası gelişen olayları okuyamamanın tesiriyle bir çırpıda askıya alacak ve ya yeni arayışlara girişecek bir macera değildir. Onun için hem AB ve hem de Türkiye ilişkileri gözden geçirirken daha sağlıklı bir yol izlemeliler.


AB Türkiye’ye karşı almış olduğu kararı elbette bir gerekçeye oturtacak fakat esas niyetini gizlemek için bu iki gerekçeyi dillendirmesi kabul edilir bir gerekçe değildir. Aldıkları karar iyi okunduğunda görülmektedir ki AB farkında olmadan teröre destek verdiğini ortaya koyan bir karar almış oluyor. İttifakına almaya çalıştığı bir devlete karşı alenen açıktan terör uygulayan bir terör örgütünü koruyan kollayan bir gerekçe ile Türkiye ile olan müzakerelerini dondurmaya kalkışması AB’ı çok zor bir duruma sokmuştur. AB almış olduğu bu karar ile güvenilirliğini yitirdiği gibi terörü destekleyen bir duruma düşmüştür.


15 Temmuzda Türkiye’de askeriyenin içerisinde bir grubun isyanı söz konusu olmuştur. TBMM bombalanmış halkın üzerine ateş açılarak 250 sivil masum insan ölmüştür. PKK terör örgütüdür ve AB ne 15 Temmuzu yapanları ne de PKK’yı savunmamalıdır. Bun karşılık Türkiye’ye düzen görev 15 Temmuzu hakkıyla dünyaya anlatmasıdır.


KHKların gözden geçirilmesi normalleşmesi sağlanmalıdır. KHK ile görevinden uzaklaştırılan yüzlerce masum insan mağdur edilmiştir. Özellikle üniversitelerde Türk milliyetçileri FETÖ’cü diye görevlerine son verilen uygulamalardan vazgeçilmelidir.


ŞİÖ AB’ın alternatifi değil bilakis Türkiye bu iki örgüt arasında katalizör görevi görebilir. Ekonomik kriz yaşayan dünya için bu iyi ir alternatif olarak değerlendirilmelidir.

 

 

Doç. Dr. Hasan Oktay

Uluslararası Vizyon Üniversitesi

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.