Al birini vur ötekine: Amerikan muhipleri, Rus muhipleri..

Özgür UYANIK

NATO İngiltere’de bir toplantıyla 70. Yaşını kutladı.

Dünya değişti; eski düşman Rusya tehdit algısında ikinci plana düştü.

Türkiye bile değişiyor: Ankara’da Moskova havaları esiyor.

S 400’ler sinek avlar gibi F 16 avlıyor. NATO toplantısında Türkiye, Rusya’ya karşı hazırlanan “Baltık Planı”na karşı olduğunu açıkça ilan ediyor. 

Oysa 1945 sonrası Atlantik ittifakında yer alan ülkemizin dünyadaki kutuplaşmada tuttuğu mevzi hep Batıdaydı.

Batıya yanaşma bahanemiz de Komünizm tehdidiydi.

Sovyetlerin(SSCB) bize dönük doğrudan tehdidi olmadığı halde ABD’nin nükleer bombalarını İncirlik’e, orta menzilli Jüpiter füzelerini İzmir’e yerleştirdik.

Buna rağmen SSCB en Amerikancı Demirel yıllarında bile Türkiye ile arasını iyi tuttu.

12 Martta “komünist” denilen sol ezilirken, SSCB İskenderun Demir Çelik, Seydişehir Alüminyum gibi Türkiye’nin en büyük üretim tesislerini inşa ediyordu. 

Batı ile ittifakın bazı faydalarını gördük ama bunları elde etmek için bunca teslimiyet gerekmezdi. Bize araba satacaklar diye demiryolunu komünist ilan ettiler. Yıllarca demiryolu yatırımı yapılmadı.

Aynı mantıkla Cumhuriyetin en iyi eğitim kurumları tasfiye edildi. Sağ-sol, Alevi-Sünni kavgası hep Amerikancılığın neticesiydi.

Sürekli bize kapitalizmi, liberalizmi, serbest piyasayı övüp durdular.

Devletçiliği, halkçılığı, kamu ekonomisini karaladılar. 

Dünya değişiyor; geçmişin “komünistleri” Amerikancı, Avrupacı oldu.

Bir zamanlar 6. Filoya doğru namaz kılanlar şimdi Rusya’ya yanaştı.

Komünizm ortadan kalktı ama düşmanlık politikası miras kaldı.

Ancak geçmişte sınırlar ve taraflar belirgindi.

Saflaşmaları ideolojik gerekçelere de dayandırabiliyorduk.

Oysa bugün işimiz o kadar kolay değil.

Öncelikle “Soğuk Savaş” yıllarının bakış açısıyla bugünün kutuplaşmasının açıklanamayacağını söylememiz gerekiyor.

Bir başka değişle sosyalist geçmişi olması bugünün kapitalist Rusya’sını açıklamaz. Rusya-ABD ilişkisi de o yıllardan çok farklı biçimde işliyor.

O gün Sovyet düşmanlığı bizi Batıya bağımlı yaptı.

Bugün Batı düşmanlığı yapıp kendimizi Rusya’ya mı bağımlı hale getiriyoruz? 

Rusya bizim büyük komşumuz. Ona düşmanlık eskiden yanlışsa bugün çok daha büyük bir yanlış. Aynı biçimde Batı ve ABD düşmanlığı da bizi yanılgıya sürükler. Nasıl ki Batıya angaje olmak büyük bir hataysa Rusya’ya bağlanmak da hatadır. 

Dış ilişkilerde kültürel ve coğrafi yakınlıklar anlamlıdır. Fakat asıl önemlisi dengeli ilişkiler kurmaktır.

Eskiden Necmettin Erbakan, Avrupa ile aramızdaki eşitsizliği açıklamak için, “Onlar Ortak biz Pazar” diyordu.

ABD pasaportlu Başbakanımız Tansu Çiller’in 1996’da Gümrük Birliği anlaşmasını imzalamasına bu yüzden karşı çıkmıştık.

Hiçbir hazırlık olmaksızın pazarımızı Avrupa’ya açmıştık. Hala o gün yapılan anlaşmanın dezavantajlarını yaşıyoruz.

Örneğin Meksika’nın AB ile serbest ticaret anlaşması var. Malları AB üzerinden vergisiz Türkiye’ye giriyor. Ama Türk malları her yerde yüksek vergi duvarıyla karşılaşıyor.

Rusya bize beş yüz kalem mal satıyor. 2018 yılında Rusya’dan 22 milyar dolarlık ithalat yapmışız. Karşılığında 3,3 milyar dolarlık mal satmışız.  Yani kazancımız verdiğimizin %15'ine denk düşüyor. Bir başka deyişle Rusya ile dış ticaret açığımız %85'lere varıyor.

1996’da AB ile Gümrük Birliği anlaşmasını imzaladığımızda bile bu oran %45’di. 

2018’de Almanya’ya ihracatımız 16 milyar dolar, ithalatımız 20 milyar dolar olmuş. Sattığımız aldığımızın %79’unu karşılıyor.

Aynı dönemde İtalya’ya ihracatımız 9,5 milyar dolarken ithalatımız 10 milyar dolar. Neredeyse aldığımız sattığımızı karşılıyor (tam oran %94). O çok nefret ettiğimiz ABD’ye bile 8,3 milyar dolarlık ihracat yapmışız. Aldığımız 12,3 milyar dolar (oran %66). Bu tabloya göre emperyalist dediğimiz Batı ile ticari ilişkilerimiz Rusya’dan çok daha dengeli görünüyor.

Rus uçağını düşürmek, Suriye’de rekabete girmek ne kadar saçma ise böyle eşitsiz bir ilişki geliştirmek de bir o kadar saçma. Bunu söylemek Rus düşmanlığı değildir ama görmezden gelmek en hafif deyimiyle “Rus Muhipliği”dir. Amerikan muhipliği ne kadar onursuzca ise onun Rus versiyonu da aynı oranda onursuzcadır. 

Belli ki Rusya’nın Ankara’da nüfuzu arttı. Promosyonunu yapan çok sayıda ilişkiye sahip oldu. Geçmişte siyasetçilerin, bürokratların ABD elçiliği önünde sıra olduğu gibi bugün aynı ilgi Ruslara dönmüş durumda. Basında da Moskova’nın kırıntılarıyla beslenen kişilerin bu ülke lehine manipülasyon yaptığına tanık oluyoruz. 

Manipülasyonun çok şekli var: Sırf bir gücü kurtarıcı göstermek adına gerçeklere dayanmayan ya da gerçekçi olmayan propaganda yapmak bunun en genel biçimidir. Ayrıca gerçekleri perdelemek, hafif göstermek ya da unutturmaya çalışmak da manipülasyondur. 

Batılıları PKK ile ilişkileri sebebiyle kınıyoruz.

Peki, bunu Rusya’nın PKK/PYD ile ilişkileri söz konusu olduğunda neden yapmıyoruz?

Trump bile Erdoğan’ın önünde gazeteci hanıma “sen bu soruyu Putin’e sorabiliyor musun” dedi.

Tutarlı olmak gerekmez mi?

Bunu ilk kez burada yazıyorum: Halen “Komünist Parti” ile yönetilen bir ülkenin en üst düzey yöneticilerinden biri bana, 1980’lerde halen Sovyetler yıkılmamışken, bu ülke istihbaratının PKK’nın tüm dünya Komünist Partileri’yle ilişki kurmasını sağladığını söylemişti.

PKK tüm dünya soluna Sovyet istihbaratı tarafından kabul ettirilmişti.

O ilişkiler sayesinde bugünkü uluslararası ilişkilerinin temelini atılmıştı. 

Şimdi Sovyetler iyiydi, hoştu, çok güzeldi falan da Türkiye’nin başına örülen çorapta onun da payı vardı.

Bugün Moskova’da PKK temsilciliğine izin vermesi bir yana bölgede alttan alta sürdürdüğü ilişkiler yarın Türkiye’nin başına ne çorap örer sormamız gerekmez mi?

Bunları sorgulamadan vatansever olunur mu? 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.