APTAL ÇEHRELER PARLAK İMAJLAR

Veysel BOĞATEPE

Seçim öncesinde yazdığım makalelerde 2023 seçimlerinin olağan bir seçim olmadığını, cumhuriyet değerlerinin yeniden kazanılması için verilecek olan bir savaşım olduğunu birkaç defa tekrar etmiştim.

Bunun yanı sıra Kılıçdaroğlu’nun dinci, ümmetçi partilerle ittifak yapmasının hatalı, kendisinin de cumhurbaşkanlığı için doğru bir aday olmadığı, Erdoğan’ın sadece Kılıçdaroğlu karşısında kazanma şansının olduğu ve bu sebeple rahat davrandığı önceki makalelerimde dikkat çektiğim ayrıntılardı.

Seçim öncesinde yazdığım son makalede ise sol seçmenin cumhurbaşkanı seçiminde Kılıçdaroğlu’na, milletvekili seçiminde ise sempati duyduğu partiye oy vermesinin son derece hatalı bir tercih olacağını nedenleriyle birlikte izah etmiştim. Kesinleşen seçim sonuçlarına göre şu yukarıda vermiş olduğum özet bilgiler ne yazık ki yapmış olduğum tespitleri doğrular niteliktedir. Sonuç olarak Cumhuriyet’in 100. Yılında verilen savaşım, solun aptallığı yüzünden kaybedilmiştir.

Şimdi mevcut seçim sonuçlarına göre üzerinde durduğum bu detayların ne denli doğru veya yanlış olduğunu bir kez daha özetleyelim. Kesinleşen seçim sonuçlarına göre CHP’nin çıkarttığı milletvekili sayısı 169, AKP ise 268. CHP listelerinden giren Deva Partisi 13, Saadet Partisi 10, Gelecek Partisi 10 ve Demokrat Parti de 3 vekil çıkartmış. Millet İttifak’ından 43 vekil çıkartan İyi Parti’yi hesaba dâhil etmiyorum çünkü meclis aritmetiğine göre 20 vekil ile mecliste grup kurulduğundan İyi Parti zaten grubunu oluşturmuştur. Millet İttifak’ının (6 Parti) tamamını topladığımızda vekil sayısı 248 ediyor. İyi Parti dışındakiler CHP listelerinden seçime girdikleri için kendi partilerine döndüklerinde ise CHP’nin vekil sayısı 169’dan 133’e düşüyor ki CHP, 2018 seçimlerinde 146 vekil çıkartmıştı. Bu da demek oluyor ki; eskiye göre ve üstelik ittifak kurarak daha fazla oy alması, vekil çıkartması gerekirken 2018’in gerisine düşerek 13 vekil kaybeden CHP, Kılıçdaroğlu kadrosu tarafından günden güne eritiliyor. Bir başka gerçek ise İyi Parti dışındaki partilerin, meclise vekil gönderebilmek için Kılıçdaroğlu’nu sıçrama tahtası olarak kullanmış olmalarıdır ki bu da ancak solun aptallığı ile izah edilebilir. 

Bu son seçimde sol’un aptallığı teyit edilmiştir fakat bunun öncesi de vardır. Geçmişte ödünç oy vererek meclise taşıdığı HDP’nin hedef ve amacını halen kavrayamayan, kürtçü, dinci, ümmetçi partilerle ittifak kurarak iktidarlık hayali kuran, “Atatürk’ün partisi değiliz” diyerek zihniyetini alenen ortaya koyan, özerkliği belediyelerden başlatarak yani yerelden bölmeyi teklif ederek emperyalist projeye destek veren Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Yine emperyalist destekli “Dersim İsyanı”nı, katliam olarak niteleyen Kemal Kılıçdaroğlu’nun gerçekte cumhuriyetçi, Atatürkçü olmadığı aksine bu değerleri aşındırmak için çalıştığını halen kavrayamayan sol yığınlar var. Diğer tarafta ise R. Tayyip Erdoğan’ı peygamber ilan eden, zamları Allah’ın yaptığına inan, karısının üzerinde görse bile inanmayacağını söyleyen, d.tünün kılıyım, çalıyor ama çalışıyor diyen, yoksulluktan şikâyet eden ama yine de oyunu AKP’ye neden verdiğini idrak edemeyen sağ yığın var. Bu da bize aptallığın ideolojik görüşle ilgisinin olmadığını net bir şekilde göstermektedir. 

Sol’un teyit edilmiş aptallığı

Özünde aptallığın ideolojik görüşle dolaylı veya doğrudan bir ilişkisi yoktur, sosyolojik ve ahlaki bir sorundur. Sağ görüşe kıyasla kendini bilgili, kültürlü zanneden sol cenah, 20 seneden beridir değiştirmek istediği AKP’ye iktidarlığı 2023 seçimlerinde yeniden kendi elleriyle teslim etmiştir. Bu seçimin önemini kavrayamadıkları gibi cumhurbaşkanlığında Kemal Kılıçdaroğlu’na, parlamento yani milletvekili seçiminde ise başka partilere oy vererek solun yani kendi oylarını böldüklerinin farkında değiller.

Çünkü tüm yetkilerin Cumhurbaşkanı’nda olduğunu, yani tek adam otoritesini zihinlerinde kanıksamış olmaları,  kabul etmedikleri sisteme istemeden de olsa katkı sunmuşlardır. Oysa arzuladıkları parlamenter sisteme dönüş cumhurbaşkanı yetkileri ile değil parlamento çoğunluğu ile mümkündür. Madem yazımızın konusu aptallık, o halde kolay anlaşılması için biraz daha basitleştirerek izah edelim; beş yıl içinde AKP’nin önceliği anayasa değişikliği ile cumhuriyet rejimini değiştirmeye yöneleceği ihtimal bile değildir. Bu da cumhuriyet rejiminin değiştirilmesinin dahi teklif edilmeyeceği ilk dört maddesi demektir.

Anayasa değişikliği teklifi hazırlandığında da parlamentoda oylamaya sunulacaktır çünkü şimdilik KHK ile yapılamıyor. Bu durumda AKP’nin milletvekili sayısına yani meclis çoğunluğuna (360 yeter sayısına) ihtiyacı olacaktır ki o çoğunluğu da sağlamış durumdadır. Yani HDP, İyi Parti ve diğerleri dahi CHP’yi desteklese de anayasa değişikliğini önlemeye sayıları yeterli değil. Keza, CHP listesinden giren dinci, ümmetçi ve emperyalist uzantılı (Ali Babacan ile Ahmet Davutoğlu) partilerin Kılıçdaroğlu’nu desteklemesinin de şüpheli olduğunu dikkate alacak olursak parlamento çoğunluğunun neden önemli olduğu ortaya çıkıyor.

Çıkmasına çıkıyor da buna paralel olarak parlamento çoğunluğunu kavrayamayan solun yapmış olduğu hatalar da aptallık olarak tezahür ediyor. Hiç kuşku yok bu makaleye böylesine bir başlık attığımdan dolayı okuyan her on kişiden en az sekizinin homurdanacağı ve bunu kendisine hakaret kabul edeceği tartışmasız bir gerçektir fakat bunun hakaret olmadığı da en az aptallık kadar gerçektir. Yaşadığımız bu son durum, geçmişte sıkça kullanılan “Akıl tutulması” ile açıklanacak bir durum değildir. Çünkü sağ ve sol, hangi ideolojik görüşe sahip olursa olsun toplumun aptallaştırıldığı, sonuçlarıyla birlikte somut bir şekilde önümüzde durmaktadır. Bu somut gerekçelere dayanarak özellikle de “Aptal” nitelendirmesinde bulunmamın bilimsel sağlam dayanakları vardır.

Aptallık; sosyolojik, ahlaki bir sorundur

Aptallık özünde ne entelektüel bir kusur ne de bilgisiz ve cehaletle tarif edilebilecek sosyolojik bir sorun değildir. Olağanüstü bir zekâya sahip olmasına rağmen aptal olan insanlarda vardır ki bunu günümüzde şaşırtıcı bir şekilde görmekteyiz. Genellikle doğuştan gelen bir maraz olduğu izlenimi egemen olsa da gerçekte insanı aptallaştıran koşullar yani sosyolojik olaylar, sorunlardır. İster politik ister dini nitelikte olsun kamusal alanda yükselen gücün, insana aptallık hastalığını bulaştırdığı da bir gerçektir. Yani bir nevi psiko / sosyolojik yasa varmış gibi birinin gücü, diğerinin aptallığı ile doğrudan ilgilidir. Aptallık; akılcılık veya zekâ gibi insanların belirli yeti ve kapasitelerinin aniden düşmesi veya körelmesiyle başarısız olma hali değil, yükselen gücün ezici etkisi altında bağımsız düşünme yetilerini kaybederek istemedikleri koşulları kabul etmeleridir. Aptallar ile diktatörler arasında da mükemmel bir korelasyon vardır çünkü birbirilerine ihtiyaç duyarlar. Diktatörler gücünü arttırdıkça aptallar gücün büyüsüne kapılarak bağımsız düşünme yetisini kaybeder, gözüne sokulan gerçekleri inatçı bir biçimde reddederler. Tüm gücün tek kişide toplanmasını alkışlayan organize olmuş aptallığın en somut örneği ikinci dünya savaşı esnasında ki Nazi Almanya’sıdır. O halde öncelikle aptallığın anormal hareket ve duygu sendromlarını (katatonik durumunu) yani doğasını anlamak gerekiyor. 

Aptallığın, kötüden daha tehlikeli olduğunu baştan belirtmeliyim. Kötülük kendi içinde yıkımını taşıdığından karşı çıkılabilir, kusurları ortaya dökülebilir ve hatta gerekirse güç kullanılarak önlenebilir veya en azından mücadele edilebilir. Oysa aptallığa karşı insanoğlu savunmasız durumdadır çünkü güç kullanımı dahi aptallığı önleyemez. Mantıklı gerekçeler sunduğunuzda önce reddederler, reddedemeyecek hale geldiklerinde ise sanki rastlantıymış gibi önemsizleştirirler. Gerçekler önyargıları ile çelişiyor ise artık o gerçeğe de inanmazlar. Aptal insanlar, kötülerin aksine bu hallerinden memnundur fakat kolayca sinirlenebildikleri için sözlü, fiziksel saldırıya geçebilecek kadar da tehlikelidirler. Onlarla konuştuğunuzda bir insanla değil, ezberletilmiş sloganlarla, repliklerle konuşan bir robotla konuştuğunuz hissine kapılırsınız. Büyülenmiş gibidirler, kötülük yaptıklarının, kandırıldıklarının, istismara uğradıklarının farkında değillerdir. Fiedrich Nietzsche, bireylerde deliliğin nadir olduğunu ama gruplarda, partilerde, uluslarda ve çağlarda kuralın değişmediğini söylerken aptallığa işaret eder. Aptallığın teorisini yazan, kökenini araştıran Alman ilahiyatçı Dietrich Bonhoeffer ise aptallığın bireysel ve psikolojik olmaktan ziyade sosyolojik ve ahlaki olduğu kanısına varırken, karşısında akıl yürütmenin işe yaramayacağını, mevcut durumlarından anlamsızca memnun olduklarını, önyargılarıyla çelişen gerçekleri basitçe inkâr edebileceklerini, onları gerçeklerle ikna etmenin anlamsız ve tehlikeli olabileceğine dair uyarılarda bulunur. 

Bir de sol cenahtan muhalefet ettiği sağ cenaha keskin bir dönüşle geçen, dönek, fırıldak vb. gibi nitelendirilmelere maruz kalan sözde entelektüeller vardır ki artık bu sözcük veya kavramlar bile bunları nitelemekte yeterli olmaz. Koltuk kapma, statü ve para kazanma gibi ideolojik sapkınlar, omurgasızlar bu dönüşlerini kurnazlık zannediyor olabilirler. Ama kurnazlığın hayvani bir dürtü olduğunu, akıl veya zekâ ile hiçbir şekilde ilişkisi olmadığını da söylemeliyim. İşte bu entelektüel aptallar, ablak çehrelerine parlak imajlar yaparak toplumu aldatabileceklerini, uyutabileceklerini zannederken aynı zamanda aptallar yığınına katıldıklarının da farkında değiller.  

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.