AYAĞIMIZDAKİ KIYMIK

Vedat DEMİRBAĞ

 

AYAĞIMIZDAKİ KIYMIK…


Ormanlar kralı aslan yıllarca bütün  hayvanlara hükmederek yaşamış.

 

Kudurmuş cehennemler gibi kükrer, etrafa korku salarmış.

 

Her şeyi denetlermiş; kurallara uymayan hayvanları asla bağışlamaz, onları pençeleriyle öldürür ya da sakatlar, sonra da kemirgen yaratıkların insafına terk edermiş.

 

Bazen bütün canlıları toplayıp kükrermiş: “Yıldırımlar yaratan ırkın ahfadı kimdir?”

 

Hayvanlar hep bir ağızdan haykırırlarmış: “Sizsiniz efendimiz, saygıdeğer efendimiz!”

 

Bunun üzerine aslan kamçı kuyruğunu havada şaklatarak, kendinden emin köşesine çekilir, istirahat edermiş.

 

Bir gün ormanda dolaşırken  pençesine bir diken batmış.

 

Önce önemsememiş.

 

Kim ona ne yapabilir ki?

 

Fakat diken zorluymuş, aslanın canı fena yanıyormuş.

 

Bir süre kuytuya çekilip debelenerek dikeni çıkarmaya çalışmış.

 

Lakin iri pençeleri ve kocaman dişleri ince ve keskin dikeni çıkaramayacak kadar kabaymış.

 

Tam o sırada çalılıkların arasında  bir kurnaz  tilki belirmiş.

 

Aslanı görünce dona kalmış, ön ayaklarından birini kaçma belirtisi olarak kıvırıp, kulaklarını  kısarak dikkat kesilmiş.

 

“Korkma,” demiş aslan. “Yaklaş!”

 

Tilki çaresiz, başını öne eğip sürünürcesine  aslana  yaklaşmış.

 

Aslan  pençesine batan dikeni çıkarırsa   onu ödüllendireceğini söylemiş.

 

Kurnaz tilki, “Aman efendimiz,” demiş, “dikeni çıkarırım çıkarmasına ama, bu talihsiz olaya tanık olduğum için beni öldürmeyeceğiniz ne malûm.”

 

Aslan acıdan kıvranıyormuş.

 

“Şartların nedir?” diye sormuş.

 

Tilki yutkunmuş.

 

“Efendimiz,” demiş, “Eğer uygun görürseniz sizi şuradaki ağaca bağlamak isterim. Dikeni çıkarırken canınız yanarsa beni bir pençe darbesiyle öteki tarafa yollamamanız için, bir önlem olarak… Acınız dinince çözerim sizi, eğer siz de uygun görürseniz bu fikri.”

 

Tilkinin önerisi aslanın aklına yatmış.

 

“Peki madem,” demiş. “Elini çabuk tut, o zaman.”

 

Kurnaz tilki aslanı hemen oracıktaki bir ağaca sıkıca bağlamış,  sivri dişleri ve ince pençeleriyle dikeni çıkarıvermiş. Aslan rahatlamış. Fakat tilkinin gözleri bir tuhaf parlıyormuş, dişlerini gösteren bir tebessümle aslanın haline bakıyormuş.

 

“Ne bakıyorsun?” demiş aslan. “Çöz şu ipleri, acımıyor artık.”

 

“Tilkinin bağladığı bir aslan, asla bağışlamaz tilkiyi,” demiş öteki.

 

Ve sık çalılıkların arasında kaybolmadan önce dönüp,  “Gün akşamlıdır hünkârım,” demiş alaycı bir sesle, “inişli çıkışlıdır dünya işleri.” Sonra da gözden kaybolmuş.

 

Gündüzler geceleri, geceler gündüzleri kovalamış. Aslan öylece ağaca sıkıca bağlı kalmış. Hep geçmişi düşünmüş. Düşüne düşüne tam ormanın sırlarına vakıf olmak,  bir demokrasi ve hukuk nosyonu edinmek üzereymiş ki çalılıkların arasında bu kez  ıslak tüyleri diken diken, bir “çise çakalı” belirmiş.

 

Kıskıvrak ağaca bağlı aslana korkusuzca yaklaşmış çakal, tam önünde durmuş.

 

“Çakal kardeş,” diye inlemiş aslan.

 

“Beni şu tuzaktan kurtar, krallığımın yarısı senin olsun.”

 

Çakal, bir çakal gibi sırıtmış.

 

“Ey ormanlar kralı,” demiş. “Çakalın çözdüğü aslan, ilk iş olarak boğazlar çakalı.”

 

Aslanın yüzünde  keder dolu, acı bir tebessüm belirmiş,

 

“Rahat ol, çakal kardeş,” demiş.

 

“Tilkinin bağlayıp, çakalın çözdüğü aslan artık ormanlar kralı denmez.”

 

Uzun zamandan beri yakinen takip etiğim siyasetcafe ailesinde kalemi ve kelamı çok kuvvetli yazar ağabeylerim yazmaktalar. Bizimkisi acemi sarraf işi şimdilik…

 

Siyasetcafe ailesine yukardaki kıssadan hisse ile katılmak istedim…

 

Hem günümüz siyasi polemiklerine bir nükteli dokunuş, hem de okurlara tebessümle birlikte biraz düşünceye sevk etmek amacım.

 

Yani kelam neyse de kalem alışkanlığımızı geliştirme diyelim.

 

Bu vesile ile siyasetcafe ailesine katılmama vesile olan herkese teşekkür ederim

 

Efendim ilkyazı aslında kısaca teşekkür yazısı olarak kaleme almayı düşünüyordum ancak, Gerek siyasetcafe ailesinin hitap ettiği kitlenin canlılığı, ger4ekse gündemin bu kadar fokur fokur kaynadığı bir süreçte camiamız adına gidişat ile alakalı birkaç tespitte ben yapayım dedim.

 

Özellikle sosyal medya üzerinden karşılıklı devam eden horoz döğüşlerinin camia içinde git gide bir ayrışmaya doğru insanları kemikleştirdiğini tespit ettiğimi ifade edeyim. Ülkücü harekette feraset ve nezaket git gide zayıflamakta, ağzı olan konuşur algısı üzerinden sadece konuşmakla yetinmeyip klavyeye sarılan yazmaya da başlamış durumda. Ülkücüler bir dönem Türk siyasi tarihi ve devlet yönetiminin en belirleyici aktörleri iken geldiğimiz şartlar gösterdi ki artık hiçbir ortamda etki alanı kalmamıştır.

 

Sürekli bir ötekileştirme, karalama, yalnızlaştırma gayretleri Ülkücüleri kendi camialarından soyutlamaya tecrit etmeye kadar ileri boyutlara ulaşmıştır. Umarım bu badireler çok büyük yaralar açmadan, çok keskin kamplaşmalara neden olmadan Ülkücüler fikirdaşlık hukukunu göz ardı etmeden bir an önce toparlanır. Aksi takdirde kimsenin telafi edemeyeceği derinlikte yaralar oluşacaktır. Makam, mevki, konum ve istikbal uğruna 5000 yıllık bir millet tarihinin 47 yıllık siyasal oluşumu siyaset sahnesinde büyük yaralar alacaktır.

 

Bu gidişatın önlenememesi halinde ülkücüler kıssadan hissedeki aslan gibi bir hale geleceklerdir. Ülkede bir dönem siyasi-sosyal ve kültürel bitin aksiyonel hareketlerin belirleyicisi olan ülkücüler şimdi sıradanlaşmış bir halde gündem takip eden bireylere dönüşmek üzeredir.

 

Yazarken, söylerken kimseye hakaret etme niyetim olmaz.

 

Aklıma yatan, fikir ve ruh süzgecimde sağlamasını yapmış olduğum inandığım şeyleri yazmaya devam edeceğim.

 

Derdimiz birilerinin gözüne girmek değil,

 

Birilerinin gözünden kaçan gerçekleri olduğu yalın hali ile ortaya koymaktır…

 

MHP Genel Merkezi 1 Kasım seçimlerinden sonra gerek sosyal gerekse siyasi manada toplumsal karşıtlığı iyice zayıflamıştır. Ülkücü irade artık zaptu rapt altına alınamaz hale gelmiştir. Sadece ülkücü irade değil tabi… Önüne gelen ülkücü irade yerine konuşmaya başlamıştır.

 

Bir an önce gidişatın daha tamir edilemez boyutlara ulaşmaması için samimi bir ülkücü olarak TOY kurulması gerektiğine ve toyda atanmışlar ile seçilmişlerin değil, seçenlerin söz söz sahibi olmasına inanmaktayım…

 

Ayağımıza batan kıymığı kendimiz çıkarmazsak,

 

“Tilkinin bağlamasına, çakalın çözmesine razı olmak” kaçınılmaz sonumuz olacak…

 

Selametle

TTK ve Y

Vedat DEMİRBAĞ

Ziraat Yüksek Mühendisi


Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.