Çağı ve Gençliği Okuyamayan Alimler!

Sait ÇAMLICA

Dünyanın gidişatını, çağın ihtiyaçlarını okuyamayan İslam Alimlerinin vebali çok ağırdır. Sadece din bilgisine sahip olup, çağın bilgisine sahip olmayan kişilere alim demek bile doğru değil.

Fatih Sultan Mehmet gibi hem dini ilimlere sahip olup hem çağının ilimlerine vakıf olan yöneticiler döneminde, en büyük başarılarımızın gerçekleşmiş olması tesadüf değildir. Tarihimizde çağın ihtiyaçlarını okuyamayan alimlerin, engel olduğu gelişmelerin haddi hesabı yoktur.

Üsküdar’da kurulan Rasathaneyi yıkma emri veren kişi, sadece bir alim değil aynı zamanda Şeyhülislam olarak görev yapan kişiydi. Takiyüddin tarafından inşa edilen Rasathane, 1578 yılında veba salgınında insanların ölümü üzerine, Şeyhülislam Ahmet Şemseddin Efendi'nin Sultana mektup yazarak verdiği fetva ile 21 Ocak 1579 günü Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa tarafından top ateşiyle yıkılmıştır. 

Çağı okuyamıyorlar, gençliği anlamıyorlar ama her sorunun çözümünü biliyormuş gibi konuşuyorlar. Gençlere yol gösterme adına söyledikleriyle bazen gençleri yoldan çıkarıyorlar. Din adına ezberleriyle gençleri dinden uzaklaştırıyorlar. Dünyanın değiştiğini, gençlerin zihin dünyalarının kendilerinden çok farklı olduğunu anlamıyorlar. İnternet dünyasında, sosyal medya çağında doğan ve büyüyen bir neslin zihin ve ruh dünyasının nasıl olduğunu idrak bile edemiyorlar. 

Akıl Yaşta Değil

“Akıl yaşta değil baştadır” sözünün bu kadar anlam kazandığı bir çağı, insanlık tarihi boyunca belki hiç yaşamadık. Ulaşım ve iletişim imkanının kısıtlı olduğu yıllarda, insanların büyük bir kısmının hayatı, ortalama 20 km’lik bir alanda geçermiş. Yürüyerek veya at / eşek gibi araçlarla ulaşabildiği yerlerden uzağa, askerlik veya önemli bir ziyaret gibi nedenler dışında, çıkabilen çok az olurdu. Bedenin ulaşabildiği sınırlar ile ufkun / vizyonun ulaşabildiği sınırlar arasında ciddi bir paralellik oluşur. Ne kadar çok gezer ne kadar farklı şeyler görür ne kadar çok farklı fikirler duyarsa insan, ufku da o kadar genişler.    

2000’li yıllarda dünyaya gelmiş olan gençleri bir düşünün. İletişim ve ulaşımın bu kadar geliştiği böyle bir dönemde bu gençler neler gördü, nereleri gezdi? Köyde doğup büyüyen bir genç bile, internet imkânına sahipse, dünyanın diğer ucunda, yüzlerce bilim insanının ürettiklerini öğrenme, dinleme ve seyretme imkânına sahiptir. Bu gencin zihin dünyası ve ufku kendisini doğurup büyütenlerden hatta okulda eğitimini veren öğretmenlerinden çok farklı gelişir.  

İlk okuduğumda beni hayrete düşüren, üzerine düşününce de çok beğendiğim bir tespiti paylaşayım. “Bugünün 18 yaşındaki gençlerinin bilgi birikimi 18. yüzyıldaki bir bilim adamının bilgi birikiminden çok daha fazladır.” Bu sözün ne anlama geldiğini ne kadar derin mesajlar verdiğini anlamak için, sözü bir kez daha okuyup üzerine biraz düşünün. Hatta birlikte düşünelim. 

18. yüzyılda yaşamış ve öğrenme merakı olan bir bilim insanını veya alimi düşünün. Ne kadar zeki olursa olsun ne kadar meraklı olursa olsun, bilgiye ulaşma imkânı sınırlıydı. Yaşadığı şehirdeki kütüphanelerde hangi kitaplar varsa, yaşadığı şehirde kaç tane bilim adamı veya alim varsa sadece o kitaplara o alimlere ve o bilgilere ulaşabiliyordu. Maddi imkânları seyahat etmeye müsait olsa bile, ne kadar uzağa gidebilirdi ki? Bugün bir gencin oturduğu yerden, elindeki cep telefonu ile ulaşabildiği bilgiye ulaşabilmek için haftalarca yolculuk yapmak, saatlerce hatta günlerce kütüphanelerde araştırma yapmak zorundaydı. İstediği kadar seyahat edip kütüphane dolaşsın, elinde dünyanın tüm verilerine ulaşma, kütüphane ve ansiklopedilerini tarama / karşılaştırma imkânı olan bir gencin imkânına sahip değildi.    

Din Tartışmaları

Bugün hoca veya alim diye bilinen birçok yetişkin, 18 yaşına kadar hangi dini tartışmalara şahit olmuştur? Belki de hiçbir tartışma ortamı görmemiştir 18 yaşlarına kadar. Sadece dinlemiş, öğrenmiş ve itaat etmiştir. Lise öğrencisi olduğu dönemde sınıf arkadaşları veya birkaç öğretmenle kısa süreli fikir farklılığı tartışmaları yaşamıştır sadece. Zamanla okumaya araştırmaya devam ettikçe, bambaşka gerçeklerle karşılaşmış ve tartışmalara şahit olmuştur. Farklı fikirleri olan insanlarla tartışma meselesini küçümsemeyin. İnsanın ufkunu / vizyonunu en çok geliştiren zihinsel eylemlerden birisidir, farklı fikirleri karşılaştırmak. 

Bugün 18 yaşındaki bir gencin dinlediği, izlediği veya bizzat katıldığı farklı fikir tartışmalarını, önceki kuşaklarla kıyaslayarak üzerine düşünün bakalım. Önceki kuşakların, belki de 50-60 yılda şahit olabildikleri tartışma ortam ve konularını, daha 20 yaşına gelmeden yaşıyor gençler. Bugün 18 yaşındaki bir genç, birçok farklı tartışmalara şahit oluyor. İnternet üzerinden sevdiği veya sevmediği birçok insanın farklı fikirlerini duyma imkânı oluyor. Farklılığın zenginliği ile yetişen bir nesli, tek taraflılığın fukaralığı ile büyümüş insanlar anlamakta zorlanıyorlar.   

Virüs Denilince Grip Sananlar

Belki biraz sivri bir örnek olacak ama, ne zaman çağı ve gençliği anlama konusu gündemime gelse, ilk önce bu örnek aklıma geliyor. Millî Eğitim Bakanlığı 2000’li yılların başlarında “Her okula bilgisayar sınıfı” kapsamında birçok okula Bilgisayar sınıfları açtı. Sınıfın büyüklüğüne göre 20-30 arası bilgisayar alındı her okula. Bilgisayar sınıfı açılan bir okulda, bilgisayarları ve sistemi kurmakla görevli olan genç, işlemleri bitince okul müdürünün odasına gitmiş. Okul müdürüne işlerinin bittiğini, tüm bilgisayarları kurduğunu, şayet bir sıkıntı olursa kendisine haber vermesi gerektiğini, özellikle virüs bulaşınca kendisini çağırmasını söyledikten sonra okuldan ayrılmış. Bilgisayar odasını hemen kilitleyen okul müdürü ertesi gün 25 tane battaniye alıp bilgisayarların üzerine örtmüş. Neden mi? Bilgisayarlara virüs bulaşmasın diye! 

Bu örneği bana bizzat şahit olan insanlar anlattı. Ben kime bunu anlatmışsam, olayın gerçek olduğuna inanmak istemediler. Ama maalesef yaşandı bu örnek Türkiye’de. Bilgisayarın üzerini battaniye ile öreterek virüsten koruyabileceğini sanan bir okul müdürü düşünün. Bu okul müdürü gençleri anladığını düşünüyordur! Bilgisayardan anlamıyor, virüs denilince grip olmak sanıyor. Ama aynı müdür gençleri anladığını sanıyor. Anlamadığı zaman “zamane gençliğinde iş yok” diyerek, ya zamanı veya gençleri ve ailelerini suçluyor.  

İnternet çağında öğrenci olmanın, sosyal medya çağında insan olmanın ne demek olduğunu bilmiyor ki, sosyal medya çağında genç olmanın ne demek olduğunu anlasın. 

Her okula bilgisayar sınıflarının açıldığı o yıllarda, maalesef birçok okul müdürü bilgisayar sınıflarının kapılarını genelde kilitli tuttular. Çocuklar öğrensin diye devlet tarafından satın alınan bilgisayarları kullanılmadan eskittiler. Yüzlerce bilgisayar ve diğer parçaları (klavye, mouse) poşetinden çıkmadan çöpe atıldı. 

At Yarışı Caiz mi? 

Çağı ve gençliği okuyamayan alim denilince aklıma gelen örneklerden birisi de rahmetli Ömer Nasuhi Bilmen hocayla ilgilidir. İstanbul Müftülüğü ve Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış olan Ömer Nasuhi Bilmen hocaya “At yarışı oynamak caiz midir?” diye soru sormuşlar. Dünya’da ve Türkiye’de yaşanan değişimleri, gençlerin nelerle uğraştığını bilmeyen Ömer Nasuhi Bilmen Hoca bu soruya cevap verirken “sünnettir” demiş. At yarışı ile gençlerin o dönemde kumar oynadığını, yarış tutkununa dönüştüklerini bilmediği için bu komik cevabı vermiş. 

İyi niyetli olmak veya çok şey bilmek gençleri ve çağı okuyabilmek, anlayabilmek için yeterli olmuyor. Çağı ve değişimi anlamak ve okumak zorundasınız. Bu değişimin aileye, gençlere, eğitime ve gençlerin zihin dünyasına yansıması üzerine kafa yormak zorundasınız. Dünyanın değişimini okumadan, gençlerin değişimi ve gelişimini okuyamazsınız. Okuyamadıklarınızı okutamazsınız.    

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.