Cereyanı bol siyaset ve yalnızlık

Volkan AYDEMİR

1950’li yıllar iki partili dönem, Demokrat partinin rüzgârı ardına aldığı zamanlarda yaşandığı söylenen bir anekdot yazayım. Bütün partilerin seçim kazanmak uğruna, ağalık ve şeyhlik gibi saçma sapan feodal yapılara taviz vermek için yarıştığı zamanlarda doğuda bir ilde bilmem kaç köyün ağası genel seçimlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Milletvekili olarak girip, beş yıl boyunca bütün yasama dönemlerinde sessizce sadece genel oturumlara katılmıştı.

En son yasama döneminin son aylarında, yine bir genel seçim öncesi mecliste bütçe görüşmeleri yapılırken bütün vekillerimiz el kaldırarak söz istedikleri bir günde; bizim ağa milletvekili de ilk defa el kaldırmış söz istemişti. Meclis başkanı ve oturumdaki bütün milletvekilleri ilk defa söz isteyen bu parlamenter meslektaşlarının konuşacağı konuyu merak ettiklerinden genel kurulda bir sessizlik olmuş, pür dikkat Aziz ağayı dinlemeye başlamışlar.

Ağa milletvekili ayağa kalkmış kendisini tanıttıktan sonra genel kurul salonunun dış camlarını işaret ederek, -Camları kapatabilirseniz çok iyi olur, evde çimdim (banyo yaptım) geldim. Cereyan yapıyor çarpacak, sonra hasta olacağız. 

Dedikten sonra yine koltuğuna oturmuş. Hikâye bu ya! Ağamızın bütün parlamento hayatı boyunca, dilek ve temenniler kısmı da dâhil olmak üzere tutanaklara geçen kurmuş olduğu tek cümle bu oldu.

Geçtiğimiz günlerde, lideri Dr. Devlet Bahçeli’den dolayı çok yakından takip ettiğim partilerden birisi olan, Milliyetçi Hareket Partisi Kocaeli milletvekili Saffet Sancaklı büyük olasılıkla partisinin Kocaeli teşkilatlarının isteklerini dile getirmiş. Sokaktaki insana göre, 15 Temmuz sonrası söylemlerinde değişim olduğu düşünülse de Devlet Bahçeli, ilk söylediği sözü ikilemeden karalılıkla eyleme haline geçirip sürdürüyor. İlk aldığı karardan asla taviz vermiyor.

Herkesin diline pelesenk olmuş söylemlerindeki değişiklik ise 15 Temmuz sonrası değil, 2014 sonuna denk geldiğini birçok insan fark etmemiştir. 2013 yılındaki Gezi olaylarında, fetö ve benzeri bölücü ve yıkıcı örgütlerin de Taksim’de olduğunu haber aldıktan sonra olayların başında orada olan ülkücüleri sokaktan çeken yine Devlet beyin kesin tavrıdır. Olayların başladığı olan 28 Mayıs 2013 tarihinde Azerbaycan İstanbul Başkonsolosluğu’nun bir organizasyona katılmak için bende Taksimde bulunuyordum.

Çok masumane başlayan olaylar yabancı istihbarat örgütlerinin yanı sıra terör grubunun kışkırtmasıyla zıt siyasi grupların çatışmasına ve toplumsal bir infiale dönmüştü. Saffet beyin partiden istifasının istenmesi ve akabinde milletvekilinin partisinden ayrılmasıyla gelinen noktada aklıma yukarıda yazdığım hikâye geldi. Yine takip ettiğim kadarıyla 11 yılda ve 3. parlamento döneminde milletvekili olarak sadece tek bir şey istedi ve açık olan camlardan gelen hava akımının cereyanına çarpıldı.

Bundan sonra ne olur, Devlet bey kararından döner mi bilinmez? Büyük olasılıkla Saffet bey bu parlamento dönemini bağımsız temsilciler sıralarında oturarak tamamladıktan sonra emekliye ayrılır.

Siyaset ve seçim yatırımları Doğu demişken iktidar blokuyla muhalefet blokunun yine seçim yarışı için günümüzde verdiği bir diğer taviz, okuduğumda gözlerime inanamadım. Yok değildir, diye düşünmüş olsam da büyükşehir belediyesinden sonra aynı şehrin Vali yardımcısı da paylaşınca inandım.

Aşağıda görselini paylaştım ama bir vatandaş ve köşe yazarı olarak kişisel fikrimi sizlerle paylaşmalıyım:

İktidar ve muhalefetin bölücü sever oylarına verdikleri primde son nokta.  İki taraftan da ses çıkmıyor, iki tarafta her iki blokta yer alan malum partilerin seçmenine cici görünmeye çalışıyor.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir kurumu, yaşamış olduğu dönemde devlete başkaldırarak, birçok askerimizi şehit eden. İngiliz arşivlerindeki belgelere göre hainliği kanıtlanan birisinin ismini bir yola veremez. Bu devlete karşı terör suçunu övmek anlamına gelir. Aynı şekilde pkk veya fetö terör örgütlerinin elebaşlarının isimlerini de kullanamaz. Terör örgütü liderlerinin arasındadır şeyh Sait. Zamanın geçmiş olması yaptığı ihaneti temize çıkarmaz.

Diyarbakır vali yardımcısına ayrıca cevaben: Sayın Vali yardımcısı sizde çok iyi bilirsiniz ki; Kamu görevlileri özellikle vatana ihanet ile yargılanıp infaz edilen kişilerle ilgili paylaşımlar yaparken onları suçlarından arındıracak ve iade-i itibar kazandıracak söz ve paylaşımlarda bulunmamaya özen göstermelidirler.

“Bizden önce bu isim konulmuş bende herkes gibi kullandım” demek mazeret kabul edilemez. 

Birilerinin malum maksatlarla koyduğu bu ve benzer isimler kaldırılmalı, vatan hainlerinin değil, Diyarbakır’ın vatan millet, devlet aşığı has evlatlarının isimleri yaşatılmalıdır. Memlekette adam mı kalmadı?

Ziya Gökalp, Cahit Sıtkı Tarancı, Selahaddin Eyyubi gibi bir tarihi kimlik varken?

Geçmiş haftayı özetleyecek olursak: Somali Cumhurbaşkanının oğlu İstanbul’da kazayla birisi otizmli iki çocuk babası bir motor kuryeye arkadan çarparak ölümüne sebebiyet vermiş. Hakkında hiçbir işlem yapılmayan beyzademiz elini kolunu sallayarak uçağına binip babasının yanına, yine bir iddiaya göre; 2020 yılında otuz milyon dolar hibe ederek İMF’ye olan borcunu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kapattığı kayıtsız para cenneti Somali’ye dönmüş.

Borcunu ödeyerek İMF denetiminden kurtulan Somali’nin kayıt dışı para cenneti olduğunu, BM denetimine açılmadığını yabancı basında ve BM raporlarında bulabilirsiniz. Kaza görüntüleri çıkana kadar eşine kocasının intihar ettiğinin söylendiği iddialar arasında. Çok vahim bir iddia, araştırılmalı ve doğrulandığında sorumlular hakkında işlem yapılmalı mutlaka.
 Sokakta başıboş hayvan sorunu gün geçtikçe katlanarak devam ediyor. Ankara’da başıboş köpekler tarafından ısırılarak yoğun bakımda uyutulan kardeşimizin babasını anlamaya çalışmak zor olmasa gerek.

Bu hayvanların bir an önce AB uyum yasaları çerçevesinde değil artık, toplumumuzda yurttaşlarımızın güvenliği sağlanılacak şekilde bir çare bulunmalı.

Canına yandığımın ülkesi bazen öyle bir hal alıyor ki “kral çıplak” diyeni anadan üryan soyup buzlu suya atıyorlar. George Orwell’in çok güzel bir sözü geldi aklıma: “Habercilik birilerinin istemediği konuları kamuoyuyla paylaşmaktır. Bunun tersi halkla ilişkiler faaliyetidir” bizlerde haberleşen iddiaları araştıran taraftayız.

Son olarak sizlerle ülkemin vatanperver ve yalnız insanlarına atfen, usta kalem merhum Yaşar Kemal’in yalnızlık şiirini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdesin.
Su olsan kimse içmez, yol olsan kimse geçmez,
Elin adamı ne anlar senden? Çıkarsın bir dağ başına,
Bir ağaç bulursun Tellersin, pullarsın Gelin eylersin.
Bir de bulutları görürsün, bir de bulutları görürsün,
Köpürmüş gelen bulutları.
Başka ne gelir elden?
Çın çın ötüyor yüreğimin kökünde şu dünyanın ıssızlığı.
Tanrı kimsenin başına vermesin, böyle bir yalnızlığı!

KALIN SAĞLICAKLA!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.