ÇÜNKÜ DENKTAŞ!

Selçuk DÜZGÜN

KKTC`nin kurucusu rahmetli Rauf Raif Denktaş’ın, ANNAN PLANI (2003-2004) sürecinde Cumhurbaşkanı olarak görev yaptığı son günleriydi ve bir daha aday olmayacağını açıklıyordu. O tarihlerde ben de Kuzey Kıbrıs’ta idim!...

 

O dönemi bilenler ANNAN PLANI (Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Kıbrıs Rum Kesimi’nin birleştirilmesi) adı altındaki o şeytani yapının, KKTC`de tüm Türk Dünyası’nda nasıl sonuçlar doğurduğunu iyi bilirler. O planın detaylarına ve sonuçlarına girmeyeceğim. Ancak o yıllarda ben de bu plana HAYIR diyen ve tüm dünyaya başkaldıran ekibin içerisindeydim.

 

Elbette ki liderimiz DENKTAŞ idi!

 

Bir noktanın altını dikkatlice çizmek isterim; ben gözümle gördüğüm üç insana gönlümle Lider dedim ve Denktaş bunlardan biriydi.

 

Evet Cumhurbaşkanı olarak son günleriydi ve üzerindeki baskılara rağmen sanki 18 yaşında bir delikanlı gibi yeniden mücadeleye başlamak için sivil hayata geçiyordu.

 

Elbette bizler de O’nun yanında olacaktık ve kendisiyle beraber mücadeleye devam edecektik.

 

Öyle de yaptık. Bu süreçte ne yazık ki şahsıma yönelik ağır zulümler olmasına rağmen, hiç duruşumdan ve Denktaş`ın Türklük için verdiği mücadelede yanında olmaktan vazgeçmedim.

 

Benim özel hayatımda bu mücadeleler ile kaybettiklerimin önemi yok. Çünkü, ben her kaybedişimde kazandığım değerlerle, bugünlere geldim. Tüm bunlar benim bireysel kültürümün mihenk taşları oldu.

 

O dönem rahmetli Denktaş, bir daha cumhurbaşkanlığı’na aday olmayacağını ve son nefesine kadar davasının haklılığını anlatacağını söylediğinde, O’nun için aşağıdaki şu satırları dile getirmiştim;

 

YİĞİT ADAM

Bu şarkı hepimizin şarkısı, burada bitmez…

Yiğit adam halkına seslendi; Bana gözyaşı borcunuz var!

Halk yiğit adama sordu; ‘Nasıl öderiz?’

Yiğit adam gözlerini kırptı; ‘Haydi gülümseyin, sahip çıkın devletinize!’

Gülümsedi, sahip çıktı damarında ki asil kanı hissedenler.

Yiğit adam, cebinden mendilini çıkarıp bir hayat arkadaşının birde halkının, borcunu sildi.


Ve mendilini özenle katlayıp, yine kalbinin üzerindeki iç cebine koydu.

Demet demet yasemin tütüyordu Halk.
Cumhuriyet tütüyordu, Türklük tütüyordu…
Her mevsim bu koku böyle idi Kıbrıs’ta

 

Yiğit adam, seslendi yine; ‘Şehitlere mutluluk borcunuz var!’

Halk biraz mahcup, biraz sıkılgan sordu; ‘Nasıl ödeyebiliriz?’

Heyecanı dizlerine vurmuştu yiğit adamın ve haykırdı; ‘Çiğnetmeyerek toprağın altında yatanı’ diye

 

Halk asil kanıyla, diz çöktü, avuçlarını kaldırarak havaya “Ya İstiklal, ya ölüm” diye haykırdı..

 

Yiğit Adam, gururla baktı halkına ve göğsü kabardı. Gözleri buğulandı, güneşe ve yağmurlara hasreti gönlü, hiç yaşamamıştı gençlik çağını.

 

Bu son konuşmasıydı, bu bir veda idi. Çaresizliğini ördü gönlüne sıra sıra… Boğazında yumruklandı duygular.

 

Sonra sesinin her telinde “Hürriyet” diye haykırdı yiğit adam.

Yetmezdi, gizli düğüm attı gönlüne... ağladı, ağladı…

Karardı ertesi gün hava, yağmur delice yağmaya başladı.

Yiğit Adam, sürekli borç defterlerini kurcalıyordu.

Halkının yüreğinin içine baktı; ‘Bana yürek borcunuz var!’

Borcunun farkındaydı sanki halk, şaşırmadı.

 

- Bağırdılar hep bir ağızdan “Bu borcumuzu nasıl ödeyebiliriz?” diye

Yiğit Adam parmağı ile ay-yıldıza göstererek
- Sarılın bayrağınıza hadi tutun yüreğinizle O`nu!

Altaylardan Tuna’ya Türklük sinmiş yürekler uzattı ellerini gökyüzüne ve hep bir ağızdan haykırdılar “Ay gibi tek yıldızlar gibi beraberiz” diye.

Elleri öyle sıcaktı ki, Yiğit Adam yandı kavruldu bu sıcaklıkta.

Yiğit adam gitmek üzereydi.

Son kez seslendi; ‘Bana can borcunuz var!’

 

Halk irkildi; Can mı?

 

Derdinden derin bir nefes çekti adam; Evet... Can borcunuz var. Teslimiyet öldürüyor beni!

 

Titredi halk aldı mesajı ve sordu:
- Ne yapmalıyız?

 

Yiğit Adam, biraz daha sertleşti;


- Yummayın gözlerinizi, açın kulağınızı, Ben sizi su borularından silah yapan, Barış harekâtında şahlanan bir halk olarak biliyorum… Düşmanlık aşılamayan ama RUM’u öğreten öğretmenler olarak biliyorum… Görüşmeler esnasında arkamda duran yılmaz güç olarak görüyorum. ‘Egemenlik pazarlık edilemez’ dediğimde, devlete sahip çıktığımda arkamda durdunuz…’Hürriyet’ dedik, ‘Anavatan’ dedik. İnançtan, milli heyecandan başka neyimiz vardı… Bu gün bu milli heyecana ne oldu , nerededir?… Uyanın artık, uyanın, uyanın ve bu devlete sahip çıkın…”

 

Halk hiç tereddüt etmeden boğuldu gözyaşına.


Yiğit Adam da yumdu gözlerini, masumca bir veda selamı verdi gözünden düşen damlalarla.

 

- `Oldu mu şimdi yaptığın?` diyerek çattı kaşlarını hilal!

Yiğit Adam, büyük bir yürekle ve kararlı seslendi;

-Hakkınızı helal edin! Helal olsun, helal olsun, helal olsun…

Sende bize helal et Yiğit Adam.

Yiğit adam halkın arasına dönüyordu ve mutluluğuna diyecek yoktu.

Halkın neşesi yerine geliyordu çünkü mücadele yeni başlıyordu.

Bu şarkı senin için ve bitmez YİĞİT ADAM…``

Evet o yiğit ama halkının arasında son nefesine kadar milli mücadelesini verdi. Ve son nefesinde `Söyleyin onlara; burası bağımsız Cumhuriyet’tir` oldu!

 

Neden mi bunları yazdım?

 

Rahmetli Denktaş sadece Kıbrıs davasının değil TÜRKLÜK dünyasının bir ateşiydi ve onun yaktığı ateş SSCB`den ayrılan Türk Devletleri’ne dahi kıvılcım olmuştur.

 

Tüm dünyada bu tür şahsiyetler ebediyete intikal edince; arkasındakiler hatırlasın, unutmasın ve kendilerine yön tayin etsinler diye anıt mezarlar yapılır. Ne gariptir ki Denktaş`a, bu güne kadar bir anıt mezar yapılmamıştır.

 

Elbette bunun en önemli nedenlerinden biri bu çağın TÜRKLÜK düşmanlığı ile beslenmesidir.

 

Çünkü Denktaş; Mete Han, Attila, Alparslan, Kürşad, Oğuz Han, Fatih, ATATÜRK’ lerin devamıdır!...

 

Çünkü Denktaş; Kaşgarlı Mahmut, Yusuf Has Hacip, Ali Şir Nevai, Ahmet Yesevi'ler`in torundur…

 

Çünkü Denktaş; Mehmet Akif, Ziya Gökalp, H.Nihal Atsız, Yusuf Akçura, Yahya Kemal , Arif Nihat Asya 'lardan feyz almıştır…

 

İşte tüm bunlar yüzünden elbette ki çağın Türklük düşmanlığı, onun kara toprakta yok olabileceğini düşünüyor ve varlığını unutturmaya çalışıyor.

 

Türk milletinin en büyük görevlerinden biri de abide-i şahsiyetlerine sahip çıkmak ve onları tanıtıp, koruyup, kollamaktır.

 

Türk Milleti ne zaman Mozart yerine Dede Efendiyi, Sezar yerine Atilla'yı ve muhatabı bile olamayacakların yerine Denktaş’ın önemini kavrarsa işte o zaman başarıya ulaşır.

 

Aksi takdirde birisi gelir Akkoyunlu Uzun Hasan`ın başkenti Diyar-ı Bekir`e `Kuzey Kürdistan` der…

 

Birisi gelir Çanakkale`yi geçilmez kılan Seyit Onbaşı’nın adının verildi caddeyi, Türklüğe kan kusan soysuzlara ağıt yakan Ahmet Kaya`nın adı ile değiştirir…

 

Birileri gelir hem de Türk`ün Meclisi olan TBMM`de Erzurum`un, Van`ın adının Ermenice olması için kanun teklifi verir…

 

Bu birilerinden örnekleri saymakla bitiremeyiz.

 

Ama artık birileri çıkmalı Türkiye`nin yedi bölgesinin adını değiştirmeli ve 7 bağımsız Türk devletinin adını vermeli.

Birileri çıkmalı, Azerbaycan`da Mehmet Akif, Türkiye`de Ahmet Cevat Üniversitesi kurmalı!

 

Birileri çıkmalı, Azerbaycan`da Nuri Paşa Heykeli, Ankara`da Mubariz heykeli dikmeli!

Türk dünyasının her yerinde kardeş ülkelerin devlet büyüklerinin isimleri birbiri ile süslenmelidir.

 

Unutmamalı ki; Abide-i şahsiyetlere hürmetini unutan milletler, millet olmayı da yitirirler. Ülkenin idaresine biraz Venedik, biraz Lüzinyan yarı Hiristiyan, yarı Müslüman adamlar gelirse sonuçta yukarıdaki soysuzluklarla muhatap kalırız.

 

Bilmem anlatabildim mi?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.