'Devrim' solcuları ile 'Devrim' Yobazlarının Savaşı

Selçuk DÜZGÜN

 

`DEVRİM`SOLCULARI VE `DEVRİM` YOBAZLARININ SAVAŞI!

 

Beni bir önyargıya kurban etmek istemiyorsanız lütfen başlıktan yola çıkarak hemen hükmünüzü   koymayınız   ve  yazıyı baştan sona okuyunuz.

 

Türkiye dolayısı ile tüm Türk Dünyası`nın geldiği noktayı şöyle bir göz önüne getirirsek eminim herkesin ortak bir sesle `kahrolsun  emperyalizim` diyeceği  aşikardır.

 

Emperyalizim denince de hemen akla kapital sermaye, batı ve ABD gelmektedir.

 

Oysa,  bu yalnış bir algıdır emparyalizim bölgesi, sınıfı, temsilcisi yoktur.  

 

Emperyalizim bir millet, bir devlete hegomanya ile, sosyalzim ile, kapitalizim ile ve hatta din ile de gelebilir.

 

Hatta batı emperyalizmi, Amerikan emperyalizmi derken Çin, Rus, Arap, İran emperyalizmini ihmal etmemiz başından beri hep hata idi.


Bu yüzden biz emperyalizme savaş açtığımızda iki kesimi hep ihmal ettik ki, bu iki kesim hep burnumuzun dibinde ve hep iktidarda idiler! 


Bunlar yeşil devrim anlayış ile İran`dan, kızıl devrimanlayışı ile Rusya`dan beslenen tehlikelerdi. 

 

Rusya`dan , Çin`den, Küba`dan  bize gelen de emperyalizimin bir ürünüydü,

 

İran`dan Arap dünyasından gelen İslam adına kültür savaşıda bir emperyalizimin bir ürünüydü!

 

Komizimle sınıflaşırken millet ve dini kaybetti, İran`la Mülümanlaşırken Araplaştık , yine milleti kaybettik ve taklidi bir din yarattık kendimize.

 

Bunların inanın AB, ABD ve benzeri ülkelerden gelen emperyalizimden bir farkı yoktur.

 

Ama  ben bu yazımda diğerlerinden ziyade İRAN`dan gelen yani ACEM`lerin ülkemiz üzerinde oynadıkları bazı oyunlardan bahsetmek istiyorum.

   

Üç asırdır ülkemiz üzerin de emelleri olan Acem faaliyetlerini maalesef unutmuş durumdayız.

 

Bu durumu okadar ihmal etmişiz ki, Türkiye`de 3.Köprü`ye Yavuz Sultan Selim adının verilmesi karşında çıkan tartışmalarda şaşırıp kalmışken karşımıza çıkan RÜŞVET Sıkandallarında da İRAN`lılarının arkasından da Acem diyarı çıktır!

 

Oysa şaşıracak bir şey yoktu. Dün fitne, fesat ile Yavuz`la Şah İsmaili birbirine düşman ederek Türk devletlerini birbirine düşürenler bu gün halen aynı oyunlarla yollarına devam etmekteydirler.


Ben asla Yavuz ve Şah İsmailin bir mezhep kavgası yüzünden birbirine düşman olduğuna inanmıyorum. Bu düzmece bir tarihtir.


Bir dünya düşünün ki, iki hükümdar var her ikiside kendilerine   Zil-ullah (Allahın gölgesi) denmekteydir ve karşılarında başka güç yoktur. Ozaman yapılması gerek gücü güce kırdırmaktı. Buda tipik Acem oyunuydu ki, bunu başardılar.

   

Türkler ve Acemler arasında hiçbir zaman dostluktan söz edilemelemez!


Çünkü; 1779’dan beri İran’da Kaçar Şahları hakimdi. Kaçarlar, İran’ın Kuzeydoğusunda yaşayan Türk kökenli bir aşiretti. Tahran’ın İran’ın başkenti seçilme sebebi Kaçarların anavatanının yakın olmasıydı.

 

Şah`ın  Cengiz Han soyundan geldiğine inanıyordu. Kaçarlar İran’da ayrıcalıklı bir ırk gibiydiler. Oysa İran’da başka ırklar ve aşiretler vardı . Kaçarlar dahil nüfusun büyük çoğunluğu Türkçe konuşuyordu.

 

1828 Türkmençay Antlaşmasıyla İran gerilemeye başladı ve bu çöküntü o kadar hızlı gitti ki, Rusya’nın Türkistan’ı ele geçirmesinden sonra, Rusya ve İngiltere, İran üzerinde sürekli bir nüfuz kurma mücadelesine girdiler.

 

İşte bu dönemden sonra hep arkadan tetikleyerek oyuna getikleri Türk`ler İran`da iktidardan düştü ve iktidar halen Acem`lerin elindedir.


Görüldüğü üzere oyunlarını asırılara dayandıran bir politikayı ustalıkla yönetebilen ender bir topluluktur.

 

1941 de Rusya ve İngiltere İran’ı işgal etti.  Tabi işgal edenlerin atadıkları yeni şah İran`ın Türkiye ile olan dostluğunu iyice bozdu ve açık açık ülkemiz üzerindeki emellerini harekete geçirdiler.  

 

Türklere yönelik  kanlı oyunları tekrar yürürlüğe koydular, hem kendi ülkesindeki Türklerin özgürlüklerini kıstlayıp onlara yaşam alanı tanımadılar hemde Türkiye'deki Alevi vatandaşlarımızı karşı Şii`lik propagandalarıyla iyice Ruslara itmiş ve maalesef Alevi kardeşlerimizin büyük çoğunluğu, solculuğa, kominizme taraftar olmuştur.


1979 İslam devriminden sonra iktidara gelen Humeyni zamanında ise Türkiye'ye karşı tamamen düşmanca bir politika izlenmeye başlandı.

 

Hatta,  Atatürk'e hakaret etmeye kadar işi vardırdılar. Bunun yanı sıra Türkiye'deki bölücü teröre destek vererek Türkiye aleyhine çalışan na kadar örgüt varsa hem İran`da onlar yerler verdi, kamplar kurdu.

 

Humeyni’nin Şubat 1979’da Şah Rıza Pehlevi’yi devirmesi, Türkiye`de yaşayan kimi İslami kesimlerin yüreğini kıpır kıpır etmiş ve Cumhuriyet Türkiyesine karşı İran Modeli bir devrimin olması gerektiğini savunmaya başlamışlardı.


Aynı yıllarda başka bir geçlik yani solcular ise , dünyanın bir bölgesinde Sovyetler Birliği yanlısı bir devrim gerçekleştiğinde sevinçten uçacak gibi olurlar ve devrimi kendi ülkelerinde gerçekleştirmiş gibi gurur duyarlardı.


İşte o dönem bu görüşlere sahip olan her iki DEVRİMİN yanlısı geçler bu gün siyasi dünyamızın en önemli yerlerindedir.


Türkler ise bunlar hep seyirci oldu ve hatta onların taraftarlarından oldu.

 

Tüm bunlar olurken biz İran`da yaşayan 40 milyon Türk`ü hep görmemezlikten geldik.

 

Kendi ülkemizde bir avuç etnik usur devlet bölmeye kadar haddini aşan isteklerde bulunurken, biz nedense İran`da yaşana ve kendi dilini kullanamayan hemde ülkenin çoğunluğu olan Türk`leri görmedik veya görmek istemedik.


Diyeceksiniz ki, bukadar şeyi niye anlattın?


Türkiye`deki son gündem olaylara bir de bu penceren bakın ne demek istediğimi anlayacaksınız!


Kalın sağlıcakla


Selçuk Düzgün- Bakü 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.