General Süleymani yalnız öldürülmedi

Özgür UYANIK

İran’ın dış operasyonlarından sorumlu Kudüs Tugaylarının komutanı General Kasım Süleymani, Bağdat Havalimanı yolunda öldürüldü. General Süleymani ABD dronlarıyla vurulduğunda yanında Irak Hizbullahı olarak bilinen Hizbullah Tugayları ya da resmi adıyla Irak İslam Direniş Hareketi lideri Ebu Mehdi el Mühendis ile birlikteydi. 

El Mühendis, aynı zamanda Haşdi Şabi olarak tanınan Şii milis gücü ve Bedir örgütünü de komuta ediyordu. Hizbullah Tugayları geçtiğimiz 27 Aralıkta Kerkük’te bir üsse düzenlediği saldırıda bir ABD vatandaşının ölümüne neden olmuştu. Bunun üzerine Pentagon adı geçen örgütün silah depolarının, komuta ve kontrol merkezlerinin hedef alındığı bir dizi saldırıyı gerçekleştirdi. 

Hedeflerin tümü Irak-Suriye sınır bölgesinde yer alıyordu. Halep’te resmi bir ofisi de bulunan Hizbullah Tugayları’nın Suriye’de 500-3000 arasında silahlı militanı bulunuyor. Örgüt 2018’den bu yana Deyr ez Zor bölgesinde Esad’a bağlı kuvvetlerle beraber operasyonlara katılıyor. ABD İran’a bağlı bu kuvvetlerin Suriye’de daha fazla etkin olmasının önüne geçmek istiyor. 

Haşdi Şabi resmi olarak Irak silahlı güçleri arasında yer alıyor. Ancak Hizbullah Tugayları salt askeri bir organizasyon değil. Asıl gücünü Irak’taki siyasi etkinliğinden alıyor. Ortağı oldukları Fatah İttifakının Irak meclisinde 47 milletvekili var. Irak başbakanı suikastı egemenliklerine karşı bir eylem olarak gördüklerini açıkladı. 

ABD saldırılarından sonra El Mühendis’in yönlendirdiği bu örgütler Bağdat’taki ABD elçiliğini basıp boşaltılmasına neden oldular. Kısa bir süre önce İran’ın Necef’teki başkonsolosluğunun da benzer bir baskına uğradığı hatırlanılırsa iki ülkenin Irak’da artık doğrudan çatışmaya girdiği görülüyor. (Aynı sıralarda Lübnan’daki sivil protestoları da bölgede İran’a karşı bir siyasi itirazı yansıtıyor.)

Daha önce CIA başkanı Mike Pompeo(şimdi Dışişleri Bakanı) General Süleymani’ye bir mektup göndererek bölgede ABD unsurlarına yönelik saldırılardan sorumlu tutulacağı konusunda da uyarılmıştı. El Mühendis ise zaten Irak işgalinden bu yana ABD karşıtı eylemlerden sorumlu tutuluyordu. Hatta bir ara Irak hükümeti hakkında yakalama emri bile çıkarmıştı. Dolayısıyla bu saldırı kimse için sürpriz sayılmaz. 

General Süleymani ve El Mühendis’in öldürüldüğü son saldırı da Basra Körfezinde İran-Rusya-Çin ortak tatbikatının olduğu günlere denk geldi. Irak’taki durumla beraber değerlendirildiğinde suikast Çin’e ve Rusya’ya yönelik de bir mesaj taşıyor.

ABD, Irak’ı çoktan kaybettiğini biliyor. Bundan sonra en çok Irak Meclisi toplanır “ABD terk etsin topraklarımızı” diye karar alır.  Diğer yandan İran zaten yıllardır Irak’ı fiilen yönetiyordu. Şimdi Irak’ta krizin derinleşmesi İran için işleri daha kolay hale getirmeyecek. 

Batıda iki eğilim var: İlki İran’a nefes aldırmayalım yoksa tüm bölgeyi ele geçirir ve İsrail’i boğar. İkincisi İran’ı kışkırtmayalım diplomatik ve kontrollü askeri kuşatma uygulayalım, rejim kendiliğinden çözülsün. 

ABD yıllardır İran’ı kuşatma siyaseti izliyor. İran da buna agresif biçimde karşılık veriyor. Fakat eylemleri ABD’ye zarar vermekten çok onun işini kolaylaştırıyor.

General Süleymani’nin öldürülmesi genel olarak İslamcı çevreleri memnun etti. Muhtemelen Türk güvenlik bürokrasisi de haberi olumlu karşılamıştır. Sonuç olarak General Süleymani İran’ın dış politikada saldırgan ve katı Şii ideolojisinin simgesiydi. En sert dış politika döneminde bile ılımlı sayılan Türkiye gibi bir ülke hiçbir zaman yanı başında bu tarz bir devlet istemez. Bunun Amerikancı olmakla bir ilgisi yok. Kim iktidarda olsa istemez. 

Mesela önce Irak’ta sonra Suriye’deki mezhepsel çatışmanın ana nedeni Şii grupların varlığıdır. Özellikle Suriye’de savaşın bu kadar uzamasının asıl nedeni de budur. Yoksa şimdiye kadar sünni gruplar çoktan teslim olurlardı. 

Diğer yandan İran’ın bir nükleer güç haline gelmesi bölgesel dengeleri tamamen bozar. Fakat ABD’nin bunu engellemek gibi bir çabası olduğunu da sanmıyorum. Yaptığı şey çelişkileri keskinleştirmek ve taşları kendi istediği biçimde yerleştirmek. Bundan sonrası İran’ın vereceği karşılığa göre şekillenecek. Ancak kesin olan şu ki durumu sertleştirmek İran’ın lehine bir sonuç vermeyecektir.

İran konusunda Türkiye’nin de yapabileceği bir şey yok. Erdoğan bir defasında “Ben bu İran’dan hiçbir şey anlamadım” demişti. Öyledir. İran, Türkiye ile asla net bir ilişki sürdürmez. 

Türkiye Cumhuriyeti adalarına, boğazlarına kadar anlaşmalar üzerine kurulmuş bir devlettir. Oysa İran böyle bir devlet değil. Onlar sadece büyük imparatorluklarla geçici mutabakat kurarlar. Öyle bizim gibi habire anlaşma imzalamazlar. Pragmatisttirler ve her duruma göre yeniden çıkarlarını revize etmek isterler. 

Hele ki konu Irak ve Suriye ise İran, Türkiye’nin bölgede hiçbir sözü olsun istemez. Hayır da demezler evet de. Sürüncemede bırakırlar. Sahada bildiklerini yaparlar. 

Tüm bu kargaşa ve aşırılıklardan uzak durmaya çalışmalıyız. Irak’taki durum adeta bir kara delik halini aldı. Küçük hesapları bir kenara bırakıp Suriye’de hızla ve yeniden bir otoritenin inşası için çaba harcamalıyız. Yoksa bu girdap bizi de içine çeker.  



 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.