İhvan bataklığında 'Domates mutabakatı'

Celal Eren ÇELİK

Geçtiğimiz hafta Perşembe gecesi İdlib’te Rusya destekli rejim kuvvetlerinin askerlerimizi bombalayarak şehit etmesi ile başlayıp, Türkiye’nin misilleme olarak Bahar Kalkanı Harekatı’nı başlatması ile doruğa çıkan gerginlik dün Erdoğan-Putin arasında gerçekleştirilen görüşme sonrasında açıklanan ateşkes mutabakatı metni ile en azından “şimdilik” sona ermiş gözüküyor.

Putin ile gerçekleştireceği görüşmeye kadar gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan,gerek AKP kurmayları, gerekse yandaş medya ve paralı sosyal medya hesapları “Sonuna kadar savaş” mesajları veriyorlar, sadece İdlib’te değil Suriye’nin her yerinde rejime ait tüm unsurların vurulacağını ifade ediyorlardı…

Ama dün açıklanan metin ile birlikte Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan “Rusya ile ilişkilerimizin tavan yapmış olduğu bir dönemi yaşadığımızı” öğrendik milletçe…

Tabii “İlişkilerin tavan yapmış halinde Rusya rejime destek vererek askerlerimizin tepesine bomba yağdırıyor,onlara yardıma gelen konvoyu da vuruyor yetmiyor ambulansları hedef alıyor ve şehitlerimizi almamız için dahi helikopter uçuşuna izin vermiyorsa bir de ilişkilerimiz krizde olsa ne olurdu acaba?” diye sorası geliyor insanın ama şimdi konu bu değil.

Açıklanan ateşkes mutabakatı ile neye vurgu yapıldı peki dün akşam?

Astana süreci ve Astana anlaşmasına…

Bu anlaşmaya sadık kalınacağının altı çizildi…

Çok önemli bir vurgu da “Suriye’nin toprak bütünlüğü” vurgusuydu…

Mutabakat metninde BM’nin 2254 sayılı kararına da atıfta bulunuldu ki bu karar aslında Türkiye ve rejim muhalifi guruplar ne kadar karşı çıksa da Rusya ve Çin’in geçiş sürecini Esad ile gerçekleştirme taleplerini fiili olarak kabul ettirerek kendilerine alan yarattıkları bir madde…

Peki Astana Anlaşması’na ekstra ne oldu dünkü mutabakat metninde?

Suriye için son derece kritik olan 2 karayolundan birisi olan M4 karayolundaki kontrol alanımızın yarısını Ruslar ile birlikte paylaşmaya razı olduk, M5 karayolu üzerindeki Türkiye kontrolü ise çoktan gitti.

Pazartesi günü yine Siyaset Cafe’de yayınlanan 'İDLİB’DE KİM KAZANDI?'  başlıklı köşe yazımızdaki Rusya’nın 5 Mart’taki görüşmelere kadar M-4 ve M5 otoyolunun kontrolünü ele geçirerek masaya kendi hedeflediği güvenli bölgede kontrolü ele almış olarak oturmayı hedeflediğini belirtmiştik.

Aynen dediğimiz gibi de oldu, anlaşmadan hemen önce M-4 ve M-5 otoyolunun kontrolünü sağlayan Serakıb’a girerek özel  güvenlik güçlerini buraya konuşlandıran Rusya masaya aslında alanda tüm istrediklerini almış ve eli güçlü biçimde oturdu.

Peki o zaman madem Astana anlaşmasına sadık kalacaktık, madem Esad’ın önünü açan BM kararına yeniden bağlılığımızı bildirecektik, madem M5 ve M4 karayolunda hemen hiçbir etkimizin kalmamasına onay verecektik biz Suriye’ye ta en başından, Rusya askeri konvoyumuzun görüntülerini uydu görüntüleri ile servis edip açık açık “Vururum” mesajı verirken, üstüne üstlük hava sahasını kapatmış ve kara birliklerimizi hava desteğinden mahrum bırakmışken Suriye’ye nasıl bir “kurmay zeka” (!) ile girdik, Mehmetçiklerimiz neden şehit oldu diye sormak gerekiyor…

Dünkü mutabakat metnini kimsenin “Masada kazanılan zafer” gibi ambalajlayıp, allayıp pullamasının mantığı yoktur.

Dün gerçekleşen anlaşma bölgede daha çok şehit verip bataklığa daha çok batmamızın önüne geçtiği için olumludur ama bu “olumlu” durum yapılan mutabakatın bir “hezimet” olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Bugün Rusya ile ile bölgede gelinen bu durum ise maalesef bir “sonuçtur” bizi bu sonuca iten ana sebep ise AKP iktidarı eli ile 2002 yılından itibaren uygulanan basiretsiz,beceriksiz ve liyakatsiz dış politikadır.

Türkiye,Suriye bataklığında belki de son 30 yılın en sıkıntılı süreci ile karşı karşıya bırakıldı.

“Bırakıldı” diyorum zira bugün gelinen nokta AKP iktidarının liyakatten uzak tamamen İhvan sevdası ile kurguladıkları ve ısrarla sürdürdükleri hatalı dış politikanın sonucu.

AKP’nin 2002’de iktidara gelmesi ile o dönem “Danışman” sıfatı taşıyan Ahmet Davutoğlu AKP dış politikaları hakkında belirleyici oldu.

Kendisinin ayakları yere basmayan, bölge dinamikleri ve reel politik ile örtüşmeyen, Neo-Osmanlıcılık temelli ve “Osmanlı’dan kopan ülkeler hem bu sebeple hem de Müslüman olmaları nedeni ile Türkiye’nin klasik nüfuz alanıdır” şeklinde özetlenebilecek dış politika doktrini Türkiye’nin Cumhuriyet döneminde ilmek ilmek örülen tüm dış politika dengelerini alt üst etti.

Daha sonra önce Dışişleri Bakanı sonrasında ise Başbakan olarak bu hatalı dış politikanın tamamen Türk dışişlerine –tabii buna uygun ama liyakatsiz kadrolar ile-hakim olmasını sağlayan Ahmet Davutoğlu’nun bir diğer özelliği de tıpkı Recep Tayyip Erdoğan gibi İhvan-ı Müslimin ideolojisine olan yakınlığıydı.

İşte Türkiye’nin bugün Suriye bataklığında oluşunun asıl sebebi,Esad rejiminin devrilmesini Suriye’de kendilerinin “ideolojik akraba” olduğu bir İhvan iktidarının kurulması için fırsat olarak gören AKP’nin sırf bu ideolojik saplantısı yüzünden ABD ile Rusya gibi iki dev ülke Esad’ın yönetimde kalması konusunda anlaşmışken “Esad gidecek” gibi boş ve pratik olarak gerçekleşmesi mümkün olmayan bir söylemin arkasına takılmış olmasıdır.

Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler ve Mısır’da İhvan’cı Mursi’nin Sisi tarafından devrilmesini kabullenmeyerek tüm Dünya’nın hiç tasvip edilecek bir yolla olmasa da Mısır’da yönetimi ele geçiren Sisi’yi meşru Mısır Devlet Başkanı olarak tanımasına rağmen,AKP yönetiminin Sisi’yi tanıyıp muhatap almaması da aynı İhvan sevdasının sonucudur ve bu sevda sonucunda Ortadoğu’daki en önemli aktörlerden Mısır ile olan tüm bağlar da kopma aşamasına gelmiştir.

İhvan fikriyatı,Ortadoğu’da bir bataklık varsa bu bataklığın çiçeği değil, bu bataklıktaki çamurların farklı tonlarından bir tanesidir.

AKP ise İhvan sevdasına Türk politikasını esir etmiş bu bataklıkta güller açmasını hayal etmektedir.

Bu bataklıkta kan kırmızı güller açmayacağı aşikardır ancak AKP’nin bu İhvan sevdası dış politikanın belirleyici ana ekseni olduğu sürece o bataklıkta daha çok kanımız dökülür bunun biran önce idrak edilmesi gerekmektedir.

Ama siz bozmayın moralinizi hatta bir de “Majestelerinin” yağdanlık medyası gibi olaylara Polyanna’nın penceresinden bakıp “Zafer kazandık” nidaları atın gitsin efendim…

Niye?

Domates ithalat kotamız arttı.

Ve Rusya ile ilişkilerimiz ”tavan” yaptı…

Boşverin Osmanlı’nın canına okuyan 2. Katerina’nın heykeli önünde el pençe divan duran bakanlar ile yerle yeksan olan devlet itibarını falan sakın ha fitne fesatlık da yaratmayın memlekette…

Zira “Domates” önemli..

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.