ILIMLI İSLAM EŞİTTİR HIRİSTİYAN TÜRKLER

Veysel BOĞATEPE

Medeniyetler İttifakı’nın 2006’da İstanbul’da yaptığı toplantının raporunda batı ile İslam dünyası arasında ki gerilimin dini değil, siyasi olduğu vurgulanmıştı. Bu rapordan yaklaşık dört yıl sonra da AB uyum yasaları çerçevesinde Vakıflar yasasında yapılan düzenlemelerle birlikte Türkiye cumhuriyeti tarihinde ilk defa misyonerlik faaliyetleri yasallaştırılmıştı. Aynı yıl içerisinde yani 2010’da Ermeni Patriği Mesrob Mutafyan, Ermeni kiliselerinin yeniden hizmete açılması yönünde beyanatlarda bulunmuş ve başta Van’daki Ortodoks Akdamar kilisesi olmak üzere bölgedeki Ermeni kiliselerine devlet hazinesinden 3 trilyon harcanarak hizmete açılmıştı. Vakıflar yasasında yapılan değişiklikle serbest bırakılan misyonerlik faaliyetleri, kiliselerin hizmete açılması, Fener Rum patriğine ekümenlik verilmesi gibi bir dizi gelişmeler “Medeniyetler İttifakı-Dinlerin Buluşması” adı adlında gerçekleştirilmişti.

Hepimizin de tanık olduğu üzere ne medeniyetler arası ittifak sağlandı ne de dinler arasındaki sorunlar çözüldü. Zaten projenin de gerçekte böylesine nafile bir amacı da yoktu çünkü Medeniyetler İttifakı örtüsü altında yürütülen misyonerlik faaliyetinin gerçek amacı, tüm dünya halklarını Hıristiyan çatısı altında toplamaktır. Büyük Ortadoğu projesinin din ayağı oluşturan bu proje Türkiye’de, Ilımlı İslam örtüsü altında Türkleri Hıristiyanlaştırma amacıyla yürütülmüştü. Ancak BOP’un Türkiye’de ki diğer yağını oluşturan açılımın rafa kaldırılmasıyla, Medeniyetler İttifakı da rafa kaldırıldı fakat misyonerlik faaliyetlerine herhangi bir yasaklama falan getirilmedi.

Dinini parayla mı sattın?

Geçmişte yaptığım araştırmalar sonucunda Güneydoğu’da, özellikle de Diyarbakır ve çevresinde İngilizce kursu gibi tabelaları altında, İstanbul’da ise Kurtuluş semti pazarında misyonerlik faaliyetlerinin yürütüldüğünü tespit etmiş, güneydoğu gibi kırsal alanlarda Müslümanlıktan Hıristiyanlığa geçişin, din değiştirmelerin hızla yayıldığına dair birkaç makale yazmıştım. Günümüzde ise bu faaliyetler, enformasyon ağı üzerinden özellikle de öğrencileri, işsizleri ve eğitimsizleri hedef alarak yoğun bir şekilde yürütülmektedir. Kiliselerin önderliğinde hazırlanarak basılan ve ücretsiz olarak dağıtılan kitap, broşürün yanı sıra kampusweb.com gibi siteler ile kısa filmlerde “Hepimiz aynı Allah’a inanıyoruz.” sloganı merkezde tutuluyor ve propaganda da bunun üzerinden yürütülüyor.

Birçok kitabın, kitapçığın önsözünde yazısı bulunan Diyarbakır Kilisesi Önderi Ahmet Güvener, 1991 yılında İsa Mesih’e iman ederek dinini değiştirenlerden sadece birisidir. Ahmet Güvener, kendi deyimiyle önce çok dindar, sonra ateist, daha sonra ise Hıristiyan oluyor. Pek inandırıcı olmasa da Güvener’in, kendini örnek göstermesindeki gerçek amacının tıpkı Mevlana’nın “Kim olursan ol, yine gel” çağrısına benzer “ İster ateist, ister Müslüman, ister deist ol, kim olursan ol, yine gel. Sonuçta hepimiz bir tek Allah’a inanıyoruz.” şeklinde kurnazca mesajlar verdiği açıktır. Bu ve benzer taktiklerle, tanrının tek olduğuna ve dinin de tek olması gerektiğine dair zihinsel yönlendirmelerle Hıristiyanlığı ve kiliseleri işaret ediyorlar. Ahmet Güvener’in, kendisine yönelik yapılan“Duydum ki papaz olmuşsun, dinini para için mi sattın?” gibi eleştiriler, misyonerlik faaliyetlerinde para teklifinin de yapıldığına, işsiz ve eğitimsizleri hedef aldıklarına dair tespitlerimi bir kez daha teyit etmiş oluyor.

Fethullah’ın fettan faaliyetleri

Saadet zinciri gibi bir hiyerarşik düzen içinde çalışan misyonerlik faaliyetlerinde, Hıristiyanlığa geçen her Müslüman, tıpkı Ahmet Güvener gibi bu kez Hıristiyan misyoner olarak görevini yürütmeye devam ediyor. Hıristiyanlığa geçiş yapan Can Nuroğlu ise “Hey Gavur Anlatsana” adlı kitapçığında “misyonerlik aslında tebliğ etmektir. Bu durumda her Hıristiyan bir misyonerdir” diyerek, misyonerlik yaptığını açıkça itiraf ediyor. Diyarbakır kilisesinin Türkiye, Endonezya, Nijerya, Mısır ve İran’dan örnekler vererek hazırlamış olduğu “Düşten Öte” adlı DVD’deki kısa filmlerle, cemaat televizyonlarında yayınlanan dini hikayeler, (Büyük Buluşma, Sırlar Dünyası, Beşinci Boyut) karşılaştırıldığında, tek merkezden yönetilen prodüksiyon olduğu açıkça görülecektir. Cemaat televizyonlarında gösterilen din temalı filmlerde aksakallı, nur yüzlü, uzun beyaz kostümlü bir dedenin özellikle fakir-fukara, cahil insanların rüyasına girmesi temsil edilirken, diğer örneğinde bu kez aynı beyaz kostümü ve aksakalıyla Hz. İsa, karşımıza çıkıveriyor. Her ikisinde de Hz. İsa’yı temsil eden hayali figür, kimi zaman çoban Ali’nin düşlerine, kimi zaman ise fakir bir köylü kızının rüyasına girerek kendisini takip etmesi hususunda telkinlerde bulunuyor.

Dinlerin kimin için buluştuğu, medeniyetlerin ise hangi amaca hizmet için kucaklaştığı ekranlardan yansıtılırken, ikisinin arasında ki tek fark ise Hıristiyan yapımı “Düşten Öte” de temsili kişinin Hz. İsa olduğu açıklığa kavuşurken, Müslüman yapımı “Büyük Buluşma”da ki aksakallı dedenin kim olduğu sır gibi saklanıyor. Oysa hem cemaat / Müslüman yapımı hem de Hıristiyan yapımındaki aksakallı kişinin Hz. İsa olduğu açıkça sırıtıyor. Hıristiyan Türkleri oluşturmada en büyük görevi de Fethullah Gülen cemaati üstlenmişti. Başta STV olmak üzere Gülen kanallarında gösterilen Büyük Buluşma, Sırlar Dünyası ve Beşinci Boyut gibi programların ana fikri de buydu. Bugün Türkiye de kiliselerin açılması, Medeniyetler İttifakının başarısı olarak gösterilirken, bu kiliselerin kapatılma nedenini ise hiç dillendirilmemektedir. Oysa bugün vatandaşın vergisiyle hizmete açılan bu kiliseler, amacının dışına çıkarak tamamen siyasallaşıp, propaganda ve casus yuvasına dönüştükleri için kapatılmıştı. İşte bu noktada bütünsel olarak görülmesi gereken gerçek de, emperyalizmin demokrasi örtüsüne bürünerek gittiği, uğradığı her yere işgal ve misyonerlik programlarını da götürdüğü gerçeğidir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.