İskilipli Atıf Hoca ve Uzay Anayasası

Özgür UYANIK

Bu köşeyi takip edenler hatırlayabilir: 26 Eylülde “Kara Vatan’ı İlan Ediyorum” demiştim.

İktidar nihayet sesimi duydu; “Mavi Vatan”ı bir yana bıraktık ve “Kara Vatan”a yani uzayın fethine yöneldik.

Boğaziçi ile beraber geçen hafta dört başlık vardı. İskilipli Atıf Hoca’nın devlet erkanıyla mezarında anılması, yeni Anayasa ve Türkiye’nin uzay programı.

Birbiriyle alakasız gibi görünen bu dört başlık Beştepe’nin önümüzdeki dönem Türkiye’ye nasıl bir yön vermek istediğini gösteriyor.

Boğaziçi’ne yönelik uygulama içeride siyaseti “milli- gayrı milli” temelinde ayrıştırma çabasının bir parçası gibi görünüyor. Rektör atamasına karşı olanlar “demokrasi ve özerklik” dedikçe hükümet cephesi “sapık, terörist, provokatör” dedi. İktidar buradaki çatışmanın konseptini kendi kontrolünde sürdürmeyi başardı. Karşı taraf yabancılaştı ve bir cephe kuramadan dağıldı.

İskilipli Atıf Hoca’nın devlet erkanıyla anılması ise yeni anayasanın hangi referanslara dayanacağına dair bir mesaj veriyor. 

Önce Atıf Hoca hakkındaki fikrimi söyleyeyim.

İskilipli’yle cumhuriyeti kuran kadro arasındaki husumet 1923’te başlamadı.  

Atıf hoca 31 Mart ayaklanmasında ve Mahmut Şevket Paşa’nın suikastla öldürülmesi sonrasında yapılan yargılamalarda tutuklanmış bir şahsiyet. İttihatçılara düşman diyebiliriz.  

Şapka Devrimi gibi cumhuriyetin modernlik hamlelerine karşı tavrıyla tanınıyor. Yani modernizme ve onun

Türkiye’deki yorumu olan Kemalizm’e de karşı.

İskilipli Hoca örneğin bir Saidi Nursi değil. Dönemler arasındaki farklılıkları ve değişen dünyayı kavrayamıyor. 

Atıf hocaya göre bir Müslüman ile Yahudi aynı elbise giymemeliydi. 

Osmanlı toplumunda bu önemli bir ayrım olabilirdi ama cumhuriyette böyle ayrımlara ihtiyaç duyulmuyordu. Bugün ise çok az kişi onun gibi düşünüyor. 

Kaderin bir cilvesi mi diyelim, Atıf Hocanın anmasını yapan devlet yöneticilerinin hepsi “Hıristiyan batı icadı” takım elbise ve kravatla onun mezarında hazır bulundu.

Atıf’ın idam edilmesinin asıl sebebi, açıkça cumhuriyetin devrim olarak nitelendirdiği adımlara karşı olasıydı. Fakat her ne kadar devrim kanunlarına karşı gelmekten yargılansa da, Teali İslam Cemiyeti yönetiminde olan İskilipli, bu cemiyetin imzasıyla Yunan uçaklarından atılan bildiriler, vatan hainliğine delil olarak gösterilerek idam edilmiştir. 
Atıf’ın bu bildiride dahli olmadığına dair zamanın gazetelerinde yayınlanan yazıları var.

Bana sorarsanız Yunan uçaklarından bildiri atılması kimsenin hain olduğuna kanıt değildir. 

Günümüz dünyasında rejim karşıtı olmak birinin idam edilmesi için yeterli bir neden değil. Hatta demokratik ülkelerde idam cezası diye bir şey de yok. 

Ama o günün dünyasında ve özellikle devrim süreçlerinde böyle çok kişinin kanı akmıştır. 

Yani söyleyeceğim o ki kimseyi sonsuza dek ipin ucunda sallandıramazsınız. Kin ve nefret cumhuriyetin dili olamaz. Cumhuriyet, gericiliğin vahşetine karşı aydınlamacılığın ve hümanizmin dilini egemen kılmak için çalışmalıdır.

Bu yüzden Atıf Hoca’nın ipten indirilip ruhunun huzura ereceği bir yerde yatması ve rahat bırakılması doğrudur. 

Diğer yandan onun hatırasını canlı tutmak isteyen ve onu bir zamanlar cumhuriyetin haksızlık yaptığı şahsiyetlerin sembolü olarak görenler olabilir. Şeyh Sait’in, Seyit Rıza’nın heykellerinin dikilmesi gibi, siyasi mücadelenin bir parçası olarak, Atıf hocanın hakkını almayı düşünenler de olabilir.

Bunların hepsi günümüz dünyasında anlaşılır şeyler.

Fakat, reel siyasette bir iktidar, kurucularının mahkum ettiği bir şahsiyeti devlet töreniyle anıyorsa bunun anlamı o devletin referanslarının değiştiğidir.

Zaten Ayasofya Caminin kıymetli baş imamı “1921 ve 24 anayasalarında devletin dini İslam’dı ve laiklik yoktu. Cumhuriyet fabrika ayarlarına dönsün” dedi.

Neden olmasın? Pekala olabilir. 

Ama eğer sayın baş imam bunu Türkiye’yi “Müslümanlaştırmak” için öneriyorsa, hatırlatmak isterim ki bu ülke halkı Müslümandır. 

Yok devleti Müslümanlaştırmak için gerekliyse, dikkatinizi çekerim, bu devlet laikken halkı Müslümandı. 
Son yıllarda devlet Müslümanlaşmaya doğru adımlar attıkça, görünen o ki, halk İslam’dan uzaklaşıyor.

Neyse, benim için Türkiye’nin “Uzay Programı” bunların hepsinden önemli. 

Anladığım kadarıyla bu program Karadeniz’de gaz rezervlerini işletmekten daha gerçekçi ve olası. Fakat doğrusunu isterseniz ben ayrılan bütçeyi yetersiz buldum. Bu program köprülere harcanan paradan çok daha fazlasını hak ediyor.

Bir şey daha var.

Madem uzaya çıkıyoruz ve aynı anda devletin dinini İslam yapıyoruz, öyleyse Diyanet buna da hazırlıklı olmalı.

İbadet ve teolojinin de uzayda yaşanmaya uygun hale getirilmesi gerekir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.