İslami değerler mi biçimsel demokrasi mi?

Özgür UYANIK

Yıl 1989 ya da 1990 tam hatırlamıyorum. Ama 1991’de çıkarılan infaz yasasından önceydi. Hayatımda ilk kez bir cezaevine ziyarete gitmiştim. Anadolu’daki bu cezaevinde yaptığımız görüş sırasında adli mahkumların tek tip elbise giydiğini fark ettim. Oysa o tarihte Türkiye’de “tek tip” uygulaması yoktu. Daha doğrusu 12 Eylül sonrası bir ara getirilmiş fakat içeridekilerin direnişi neticesinde yasa geri çekilmişti. 

Gel gör ki tek tip elbise bir kez cezaevlerine girmişti ve adli mahkumların çoğu da giymişti. Anadolu’daki bazı cezaevi idareleri yasal olmadığı halde uygulamayı kaldırmadı. Çünkü bu biçimde mahkumları yönetmek daha kolaydı.

Demokrasi dediğimiz şey böyledir; felsefi bir derinlik gerektirmez. Özgürlük, hak, hukuk, kimlik, temsil vb sayısız kavram demokrasi değildir. Demokrasi gayet pragmatik bir şeydir. Kurallarla sınırlanmış bir tür toplumsal işleyiştir. Esas olan kurallara sadakattir. Eğer kuralların uygulamasını denetleyen güçlü kurumlar yoksa her biçime girebilir.  

Demokrasinin gücü de zayıflığı da işte buradaki biçimselliğinde yatıyor. Gücü diyorum çünkü özellikle kriz dönemlerinde rejimi yönetenler açısından felsefi özüne sadık kalmaksızın bu biçimsel sistemi yürütme olanağı sağlıyor.

Örneğin serbest seçimler, yargı, meclis ya da basının varlığı demokrasinin basit anlamda işlediğini gösterir. Meclisin hiçbir politika belirleme iradesi yoksa, yargı hukuka değil iktidara göre işliyorsa, basın yine iktidara yakın sermaye çevrelerinin elindeyse ve seçim kurulları siyasetten bağımsız değilse bile “demokrasi” vardır. Bu şartlarda da seçimler olur, ekonomi yürür, meclis çalışır, mahkemeler ve televizyonlarda muhalif görünümlü ağızlar sabahtan akşama kadar konuşur.

Geçen hafta hiç beklenmedik bir şekilde gündemimize “çıplak arama” konusu düştü. 

Kimi kurumlar reddetti, kimileri kabul etti. Doğrusu dünyada ve ülkemizde böylesine yaygın bir uygulamanın varlığının tartışma konusu olması beni çok şaşırttı. 

Türkiye’de yolu emniyetten ve cezaevinden geçen çoğu kişi bu uygulamayla karşı karşıya gelmiştir. Dünyada da olmadığı yer var mı bilmiyorum. 

Dedim ya demokrasi biçimsel bir şeydir, insanların hisleriyle ilgilenmez.

Ancak tartışılan olay ülkemizde esas olanın kuralların uygulanması değil güçlü-zayıf dengesinin korunması olduğunu gösteriyor. Tutuklanan bir kadın avukat soyunduğu halde elle dokunuluyor ve erkek gardiyanların bulunduğu bölümden yarı çıplak geçmek mecburiyetinde bırakılıyor. 

Şikayet konusu olan bir diğer olayda ise Anayasa Mahkemesi(AYM) hak ihlali kararı verdi. 2017’de metro istasyonu girişinde çanta aramasına itiraz eden R.A.S. adlı bir kadın emniyete götürülüyor ve orada çay ocağına sokularak soyulup darp ediliyor. Bu olayda açıkça görüldüğü üzere çıplak arama uygulaması adli bir önlem olarak değil gözaltına alınan kadını aşağılamak, korkutmak ve ezmek için yapılıyor. 

Sosyal medyada buna benzer sayısız şikayet, kimlikleri açık mağdurlar tarafından dile getiriliyor. Fakat burada benim dikkatimi çeken bir ayrıntı kadınların çoğunun İslami kimlikli olması. Ve bunun tabii sonucu olarak da uygulamanın inançlarına, kimliklerine ve onurlarına yönelik bir saldırı olduğu hissini taşıyorlar.

Bu hissiyatın iktidar cephesinde karşılık bulduğunu gözlemliyorum. Zaten bulması da gerekir. Zira siyasetin temel taşlarını, sosyal hayatı, devlet idaresini, hukuku ve hatta anayasayı bile İslamcı bakış açısıyla yorumlayan bir anlayışın “çıplak aramayı” istisna olarak değerlendirmesi riyakarlık olur.

Eğer İslam çıplaklığı, bir saç telini bile göstermeyi günah sayıyorsa bir insanı bunu yapmaya mecbur kılan da dinden çıkar.

Yok eğer demokratik formlara dayanarak kurumlar işleyecekse o zaman dini değerleri bir kenara bırakıp “çıplak arama” uygulamasına devam edilebilir. 

Ancak bu tip durumlarda işleyen bir demokrasi uygulamayı yaymaz; belli durumlarla sınırlar. Her kolluk görevlisine, istediği yerde şüpheli, tutuklu ya da hükümlüleri soyma yetkisi vermez. Bununla ilgili belirli birimleri yetkilendirir ve istismarı önlemek için denetime tabi tutar.

Ama yine de insanın aklına gelmeden edemiyor: X-Ray teknolojileriyle bırakalım bir insanı dev konteynerlerin içindeki birkaç gram uyuşturucunun tespit edilebildiği bir çağda devletler halen neden insanları soymak gibi ilkel bir uygulamayı sürdürür?

Bu da herhalde insan bilincinin teknikten daha yavaş ilerlediğini gösteren işaretlerden biri.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.