İstanbul’da hızla yükselen kira fiyatları, barınma krizini derinleştirirken toplumsal yapıda köklü değişimlere yol açıyor.
Konutların temel ihtiyaçtan çok yatırım aracına dönüşmesi, orta ve alt gelir gruplarını kent merkezlerinden dışlarken, paylaşımlı ev sistemini zorunlu bir çözüm haline getiriyor.
Uzmanlar, bu durumun hem yeni dayanışma biçimleri oluşturma potansiyeli taşıdığını hem de toplumsal eşitsizlikleri artırarak güven ve aidiyet duygusunu zedelediğini belirtiyor.
KİRA ARTIŞLARININ ARKASINDAKİ NEDENLER
Sosyolog Dr. Berat Dağ, İstanbul’daki kira artışlarının ekonomik ve sosyolojik boyutlarına dikkat çekiyor. Enflasyon, döviz kuru dalgalanmaları, plansız kentleşme, göç ve deprem riski gibi faktörler, kiraların New York’u bile geride bırakacak seviyelere ulaşmasına neden oluyor.
Dr. Dağ, “Konutlar artık barınma aracı olmaktan çıkıp spekülatif bir yatırım aracına dönüştü. Bu durum, özellikle alt ve orta-alt gelir gruplarının kent merkezlerinde yaşamını zorlaştırıyor.” diyor.
Plansız ve rant odaklı kentleşme, güvenli konut talebinin artmasıyla birleştiğinde kira fiyatları üzerindeki baskıyı artırıyor.
Göç ve deprem riski gibi unsurlar da bu sorunu körüklüyor. Sonuç olarak, İstanbul’da barınma, üst sınıfların lüks ihtiyaçlarını karşılayan bir imtiyaza dönüşürken, çoğunluk kent haklarından mahrum kalıyor.
PAYLAŞIMLI EVLER: ZORUNLULUK MU, DAYANIŞMA FIRSATI MI?
Artan kira maliyetleri, özellikle gençler ve beyaz yakalılar için bireysel konut kiralamayı imkânsız hale getiriyor. Bu durum, paylaşımlı ev sistemine olan ilgiyi artırıyor. Dr. Dağ’a göre, paylaşımlı evler gönüllü bir tercih olmaktan çok ekonomik bir zorunluluk.
Ancak bu sistem, bireysel özgürlüklerden ödün verilmesine rağmen kentte yeni bir dayanışma ve yardımlaşma kültürü oluşturma potansiyeli taşıyor.
Paylaşımlı evler, geleneksel aile yapısından kopuşu hızlandırırken, bireysel özerkliği artıran bir yaşam biçimi sunuyor. Ancak bu model, mahremiyet ve güven gibi konularda yeni düzenlemeler gerektiriyor.
Dr. Dağ, “Paylaşımlı evler, toplumsal müzakere ve uzlaşı örnekleri yaratabileceği gibi çatışmalı süreçleri de tetikleyebilir. Bu nedenle bireylerin bu sistemi esnek ve kapsayıcı bir şekilde değerlendirmesi kritik.” diyor.
TOPLUMSAL EŞİTSİZLİK VE MEKANSAL AYRIŞMA
Konutların yatırım aracına dönüşmesi, toplumsal eşitsizlikleri derinleştiriyor. Orta ve alt gelir grupları, İstanbul’un merkezi semtlerinden dışlanarak kentin ekonomik, kültürel ve sosyal imkânlarından mahrum kalıyor.
Dr. Dağ, “Bugün İstanbul, ayrıcalıklı azınlıkların hâkimiyetinde bir mekânsal parçalanma yaşıyor. Kent çoğunluğu ise güvensiz ve riskli bir yaşam döngüsüne hapsoluyor.” uyarısında bulunuyor.
Bu süreç, toplumsal güven ve aidiyet duygusunu zayıflatırken, kentte yaşayanların temel ihtiyaçlarını karşılamasını zorlaştırıyor.
Özellikle gençler ve yaşlılar, bireysel konut ediniminin imkânsız hale gelmesiyle paylaşımlı evlere yöneliyor. Bu durum, kentte yeni bir dayanışma biçimi yaratma potansiyeli taşısa da eşitsizliklerin gölgesinde şekilleniyor.
Siyasetcafe.com