Kadın meselesi rejim meselesidir

Özgür UYANIK

Kadınlarla ilgili alınan karar ve çıkarılan yasalar neden önemlidir, hiç düşündünüz mü?

Kadınların sorunları deyip geçtiğimiz meseleler sadece sosyo-ekonomik nedenlere mi bağlıdır?

Bugün olduğu gibi tarih boyunca kadınlara yönelik uygulamalar daima ideolojikti. Cumhuriyetimizin kadınlara birçok Avrupa ülkesinden önce hak tanıması da öyleydi.

Türkiye’de Cumhuriyet fikrinin kadınlarla özdeşleşmesi bir imaj çalışması değildir. Karma eğitimden başlayarak, kadınları sosyal hayata erkekle eşit düzeyde onurlu ve kendi iradesine sahip bireyler olarak yerleştirmesi cumhuriyet ideolojisinin özünü yansıtmaktadır.

Cumhuriyetimiz daha ilk yıllarında çağının en modern yasalarını uygulamıştır.

Düşünün, bundan neredeyse yüz yıl önce İsviçre Medeni Kanununun tamamını aldığımızda Avrupa’nın tüm büyük devletleri ilkel yasalarla yönetiliyordu.

Bu kanunun temel özelliği kadın erkek eşitliğine dayalı bir aile düzeni içermesiydi.

O gün, Batı’dan geldiği için, Medeni Kanuna aynen bugün İstanbul Sözleşmesi’ne olduğu gibi karşı çıktılar.

“Türk aile düzenine, dinimize aykırı; ahlaksızlığı özendiriyor” dediler.

Fakat mesele ne aile ne de ahlaktı.

Mesele rejim meselesiydi.

Rejim kadını tanımlayamaz ama sosyal, ekonomik ve hukuksal anlamda kadının yeri, rejimi tanımlar.

Bu, saltanat ve hilafeti getirmek, toplumu cemaatlerle, şeyhlerle yönetmek isteyenle çağdaş bir ulus inşa etmek isteyenler arasındaki farktı.

Bugün neredeyse bir asır sonra bile bu durum değişmemiştir.

Kadın meselesi halen rejimin niteliğini belirlemektedir.

Bir, bir buçuk yıldır şu soruya cevap arıyorum: Neden devlet kadın hareketini tehdit olarak görüyor?

Kadına yönelik şiddete karşı çıkanlar neden sert biçimde bastırılıyor? “Lastesis” olarak bilinen feminist dans neden yasaklanıyor?

Örneğin, İran devleti kadın hareketini rejime karşı tehdit olarak görüyor. Çünkü, en başta kadınların kapatılması İran’da rejimin niteliğini belirleyen temel bir yasadır. Bu yüzden kapatılmaya karşı çıkan kadın da rejime karşı çıkmış sayılıyor.

Peki, Türkiye’de kadınlar Cumhuriyet rejimine aykırı ne talep ediyor olabilir ki bastırılıyorlar?

İşte şimdi o noktaya gelmişe benziyoruz.

Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış biçimi bunun bir rejim meselesi olduğunu gösteriyor.

Böyle olduğu için, sözleşmeden çıkıldığı andan itibaren, Cumhuriyet’in niteliğini ve sınırlarını belirleyen uluslararası anlaşma ve yasalar da hedef alınmaya başlandı.

CEDAW (Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Anlaşması) ve Lanzarote Sözleşmesi’nden(Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi) çıkılmasının sırada olduğu söyleniyor.

Dahası yine Montrö ve Lozan Anlaşmalarından da aynı biçimde çıkılabileceği resmi ağızlardan ifade ediliyor.

Ve şimdi anlıyoruz ki Cumhuriyetin temeli kadınmış.

Sadece eşit ve hür yurttaş olmamızın garanti belgesi olan Medeni Kanun değil, bağımsızlığımızın simgesi Lozan bile kadınların omzunda yükselmiş.

Tüm bunlar da kadına yönelik uygulamaların rejimin niteliğini belirlediğini fazlasıyla kanıtlıyor.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.