Kesin bir şeyler olacak!

Özgür UYANIK

Korona virüsün duyulmasıyla beraber yaşanan paniğe bakınca Kolombiyalı ünlü yazar Gabriel García Márquez’in “Bu köyde çok kötü şeyler olacak” isimli öyküsünü anımsadım.

Okurlarının hemen hatırlayacağı bu kısa öyküde Márquez, hiç yoktan çıkarılan bir söylenti sebebiyle küle dönen bir yerleşimi anlatır.

Olay, sabah yaşlı bir kadıncağızın “içime doğdu, bugün çok kötü şeyler olacak” diye söylenmesiyle başlar. Bunu duyan çocuğu onunla dalga geçer ama kahvede oyunu kaybedince annesinin söylediklerini hatırlar ve oradakilere tekrar eder.

Oyunu alan genç evine gider ve keyifle bunun hayatında kazandığı en kolay para olduğunu anlatır.

Etrafındakiler nasıl kolayca kazandığını sorunca, kaybeden çocuğun annesinin ona “bugün çok kötü şeyler olacak” demesinden bahseder.

Büyükleri onu azarlayarak, insanların hisleriyle dalga geçmemesini, çünkü bazen gerçekleşebildiği uyarısında bulunur. Bu konuşmayı dinleyen ailenin bir üyesi kasaba gider ve bir kilo et ister. Sonra durur “hayır sen bana iki kilo ver çünkü ortalıkta kötü şeyler olacağı” söylentisi dolaşıyor der.

O çıkar ve yerine gelen müşteriye kasap “en iyisi daha çok et al” tavsiyesinde bulunur. Müşteri sebebini sorduğunda, düşünceli biçimde eti doğrarken “bugün galiba kötü bir şeyler olacak” der. Böylece dilden dile yayılan söylenti kısa sürede köyde kaygılı bir beklentiye dönüşür.

Gün batarken telaş içinde halk köyü terk eder. Son ayrılan da lanet üzerinden uzak olsun diye köydeki evleri ateşe verir.

Her yıl gribe bağlı rahatsızlıklardan yarım milyon insanın öldüğü biliniyor. 10 milyon kişi kanserden, 18 milyon kişi kalpten, şeker hastalığından 3,5 milyon kişi ölüyor.

Daha da vahimi her gün, her Allahın günü(!) en az 21 bin insan açlık ve yetersiz beslenmeye bağlı nedenlerle hayata veda ediyor.

Niye bunca ülke, iktidarlar, partiler, sermaye, Birleşmiş Milletler, Dünya Sağlık Örgütü, IMF akla gelen şu veya bu güç odağı onlar için endişelenmiyor?

Tam da Márquez’in yazdığı gibi, gerçekte ne olduğunun değil neye inandırıldığımızın önemi var.

Hiç düşündünüz mü, dünyanın sonu gelmiş gibi hayatı durduran bu önlemler kimin için alınıyor? Mesela olağanüstü hal sebebiyle işe gidemeyen bir işçinin maaşını kim garanti ediyor?

Dükkanını açamayan bir esnafın kaybını kim telafi ediyor? Bırakalım Korona karantinasını güya piyasalar düzgün çalışırken bile bunları hesaba katan yok.

Şöyle bir bakın; etrafınızda son iki yıldır işi olduğu halde, doğru düzgün maaşını alamayan kaç kişi var?

Bu virüs zenginlere bulaşıyor. Fakat belli ki birileri fırsattan istifade yoksulların soyunu kurutmayı planlıyor. Maaş garantisi olan orta sınıf, tuvalet kâğıdı derdine düşmüş. Zenginlerden hiç söz etmiyorum bile. Peki günlük ne bulursa çalışıp, birkaç kuruşla o gün çorba kaynatan 4 milyara yakın insan ne yapacak?

Farkında mısınız, gerçekte bir orta sınıf pandemisi yaşıyoruz.

Sürekli önlemler alınması için ortalıkta feryat eden, çoluğu çocuğu eve kapatıp ölümle korkutan bir sınıfın krizi bu.

Tuvalet kağıdı, konserve,
un ne bulursa satın alıp eve dolduran, savaş çıkmış da acil para lazımmış gibi altınını bozdurup dövize yatırtan bir bulaşıcı hastalık bu.

Virüse karşı alınan önlemler dünya kapitalist sisteminin çelişkilerini radikal biçimde taşıyor. Korona krizi doğa ve insan toplumunun acil ihtiyaçlarıyla bunlara cevap araması gereken politik organizasyonlar arasındaki uçurumu daha da derinleştirdi.

Açıkça görüldü ki dünya nüfusunun yarısını
oluşturan yoksulların hayatını savunan bir politik odak bulunmamakta.

Trilyonlarca dolarlık önlem paketleri açıklandı. Daha önceki krizlerde olduğu gibi bu inanılmaz orandaki paralar hiç kimsenin yarasına merhem olmayacak.

Dünya Gayrı Safi Milli Hasılasının %10’una sağlık endüstrisi denilen şey el koyuyor. Ve bunlar ulusal ekonomilerden emdikleri akıl almaz paralara rağmen bir grip virüsüne bile çare bulamıyorlar. Üstelik daha da istiyorlar.
Ortalıkta birçok komplo teorisi dolaşıyor.

İşin ilginci bu teoriler bize bir türlü açıklanamayan virüsün kökeni, yayılması, nedeni ve toplumsal sonuçları hakkında ikna edici dayanaklara sahip. Ancak bu komplo teorilerinin ne kadar hakikati açıkladığının bir önemi yok.

Çünkü kötümserliği ve çaresizlik duygusunu yaymaktan başka bir şeye hizmet etmiyor.

Ulus devletlerin üzerinde esrarengiz bir güç, adeta yoğunlaştıkça görünmez hale gelen bir sermaye gücü hepimizi evlere hapsetti.

Öyle ki tek bir mermi atmadan istediği zaman orduları bile hareketsiz
bırakabileceğini kanıtladı.Dinler ve inançlar bile onun önünde duramadı. Korku tüm dünyayı teslim aldı.

Bu virüs insanlığın geleceğini tehdit etmiyor ama korku ediyor. Umalım ki insanlık korkuya teslim olmasın.

Aksine bu durum herkesin içindeki gücü uyandırsın. Adalet, eşitlik ve kardeşlik olmadan bu dünyada insanlığın bir geleceği olmayacağını herkes anlasın.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.