PETROL ARAPLARDA İSE KİBRİT İSRAİL'DEDİR

Veysel BOĞATEPE

Henüz Rusya ile Ukrayna çatışması devam ederken, İsrail’in kurulduğu 1948’den beridir devam eden Filistin ile İsrail arasındaki sorun Hamas’ın saldırısıyla İsrail-Arap savaşını yeniden başlattı.

Çatışma ile savaş arasındaki ayrımın dahi farkında olmayan sözüm ona siyaset bilimcisi, uzmanı yine televizyon ekranlarında bildik klişe söylemlerin dışında ne bir doğru teşhis, analiz ne de tutarlı öngörüde bulunabildiler.

Böylece aydınların aydınlatamadığı toplumları şarlatanların kararttığı gerçeğini bir kez daha görmüş olduk. Gerçek ile yanlışın yer değiştirilmesi toplumun manipüle edilmesinde başvurulan yöntemlerin başında gelmektedir. O halde gerçek ile yanlışın ne olduğunu düzeltmekle başlayalım ve sözüm ona aydınlara da hatırlatalım; savaş ile çatışma aynı değildir. Savaş olması için bir devletin diğer bir devlete resmen savaş ilan etmesi gerekir ve çatışmaya nazaran daha kapsamlıdır.

İsrail ile Hamas arasındaki mevcut durum savaş halidir çünkü İsrail resmen savaş ilan etmiştir. Rusya ile Ukrayna arasındaki mevcut durum ise çatışmadır. Çünkü ikisi de birbirine resmen savaş ilan etmemişlerdir. 

Fark bu kadar açık iken ve çok fazla da zekâ gerektirmezken her iki durumu da savaş olarak değerlendirilmesi, makul anlayışla karşılanabilecek bir tutum değildir. Kahvedeki Mehmet amcanın her iki durumu da savaş olarak nitelemesi olağan karşılanabilir fakat aydın olarak toplumun karşısına çıkıyorsanız doğru ile yanlışları yerli yerine oturtmakla sorumlusunuz.

Zaten zihni boşaltılan toplumu aydınlatmak, uyarmak yerine böylesine gelişigüzel söylemlerle kararttığınızı, bu halinizle de aydınlanmanın önünde en büyük engeli siz ve sizin gibilerin teşkil ettiğini söylemek zorundayım. Yazıya böyle bir girizgâh ile başladığımdan bazı okurlar bu konuda ki “doğru ile yanlış nedir?” diye sorabilir. Bu ve benzer soruların yanıtlarını vermek için belki de hiç bilmediğiniz İsrail gerçeği üzerinden bugün devam eden İsrail-Hamas savaşını değerlendirmeye başlayalım. 

Yahudilerin zaferi, Pan Arabizm’in çöküşü

İsrail-Hamas sorununu doğru anlayabilmek için tarihi biraz geriye sarmamız gerekiyor. Her ne kadar İsrail ile Araplar arasında süregelen sorunun İsrail’in kurulduğu 1948’den itibaren başladığı üzerinde durulsa da sorunun asıl başlangıcını, 1904 ile 1914 yılları arasında gerçekleşen ikinci Yahudi göçü sonrasında 40 bin civarında Yahudi’nin Filistin’e yerleşmesiyle başladı. Siyonist Yahudi örgütünün 1908’de Yafa şehrinde kurduğu “Filistin Bürosu” sistematik olarak Yahudilerin Filistin’e göç etmesine öncülük ederek göç yoluyla Filistin toprakları işgal edilmeye başlandı. Sessiz bir şekilde işgal edilen topraklarına karşı sesini çıkartmayan Arap toplumu, 14 Mayıs 1948’de Tel Aviv’de toplanan “Yahudi Milli Konseyi”nin İsrail Devleti’nin kurulduğunu ilan etmesinden birkaç saat sonra nihayet gerçeği görebildi ve “Arap Birliği” üyesi Mısır, Ürdün, Suriye, Irak ve Lübnan İsrail’e resmen savaş ilan etti.

Yahudiler ile Araplar arasında ilk defa çıkan ve beş ülkeye karşı tek başına savaşan İsrail, yaklaşık bir yıl süren savaşın sonucundan galip çıktı ve ateşkes sonrasında mevcut topraklarını iki buçuk katına çıkartmış oldu. İkinci bir savaşın başlayacağı tarihe kadar iki ülke arasında küçük çapta çatışmalar olsa da 1967’de başlayan ve sadece 6 gün süren savaş sonrasında İsrail’in yine kesin zaferi, Araplara karşı bölgede ki gücünü uluslar arası platformda kanıtlamasını da sağlamış oldu.

Tarihe “Altı Gün Savaşı” olarak geçen ikinci İsrail-Arap savaşında İsrail yine tek başına Mısır, Ürdün ve Suriye’ye karşı savaşmış altı gün içinde bu üç ülkeyi mağlup etmiştir. Üstelik Arap İttifakı’ndan Suudi Arabistan, Sudan, Tunus, Fas ile Cezayir asker ve silah yardımında bulunmasına rağmen. Altı gün dayanan Arap ülkeleri Suriye’den Golan tepelerini, Mısır’dan Sina Yarımadası ile Gazze Şeridini, Ürdün’den Doğu Kudüs’ü ve Batı Şeria’yı taksim planıyla kaybetmiş ve böylece İsrail, mevcut topraklarını altı günde dört katına çıkartmıştır. Bir diğer önemli savaş ise 1973’te Mısır ile Suriye liderliğinde ki Arap devletlerinin İsrail’e karşı başlattığı “Yom Kippur Savaşı”dır.

Yahudilerin dini bayramı olan Yom Kippur’un kutlandığı günde Mısır’ın sürpriz saldırısı sonucu çıkan savaşta ilk defa ABD ile Rusya’da savaşa taraf olmuşlardır. Rusya Filistin’i desteklerken ABD ise İsrail’in yanında yer almıştır.

Zaten Doğu Kudüs’ü, Gazze Şeridi’ni, Sina Yarımadası’nı ve Golan tepelerini 1967’deki savaşta topraklarına katan İsrail, bu savaşta da Hermon dağını ele geçirerek Suriye topraklarında 20 km. derinlik ile 40 km. genişlikte araziyi de işgal etmiş oldu. BM’nin ateşkes kararına ilk başlarda uymayan İsrail, bölgeye Barış Gücü’nün gitmesiyle ateşkes sağlanmış oldu. İsrail yine savaşın galibi olurken Arap ülkeleri ise ABD’ye petrol ambargosu uygulayarak politik zafer kazanmış olsalar da ambargoyu yaklaşık bir yıl, 1974’e kadar uygulayabildiler. İsrail, BM’nin kararlarına rağmen Golan tepeleri ile Gazze Şeridi’nde ki hâkimiyetini koruyarak askeri bakımından kazançlı çıkan tek ülke oldu. 

Araplarla giriştiği tüm savaşlarda galip olarak çıkan ve her savaş sonrasında topraklarını daha da genişleten İsrail, bölgedeki gücünü ispatlamakla kalmadı İsrail’i bölgeden süremeyeceğini acı bir şekilde anlayan Araplar, Osmanlı idaresine karşı yürüttükleri Pan Arabizm’i de terk etmek zorunda kaldı. 

İsrail’in nükleer silah cephanesi

Yaklaşık bir hafta önce Hamas’ın saldırısıyla başlayan ve İsrail’inde savaş ilan ederek yeniden gündeme gelen sorunun nedenleri aynı olmakla birlikte sonucu da farklı olmayacaktır. Yukarıda da özet bilgi verdiğim üzere yıllardan beridir süregelen çatışmalar, İsrail’in kesin zaferiyle sonuçlanmıştır. Bugün Hamas’ı, İran’da dâhil olmak üzere hangi devletin veya devletlerin destekleyeceğinin hiçbir önemi yoktur ve sonucu da değiştirmeyecektir. Geçmişte Arap devletine karşı tek başına savaşan İsrail, kazanan taraf olmuştur. Şimdiki sorunun görülmeyen bir tarafı vardır ki o da İsrail’in sıkı güvenlik önlemlerine rağmen Hamas’ın güvenlik şeridini nasıl aştığıdır.

Yabancı, yerli tüm kaynakların tamamı neredeyse bu sızma planını İsrail’in “Şin Bet” adındaki dış istihbarat teşkilatı ile gizli Servisi MOSSAD’ın zafiyetine bağlıyorlar fakat bu çok yüzeysel bir değerlendirmedir. Peki neden? Sırayla İzah edelim; Birincisi; İsrail, Filistinli militan grupların yanı sıra Lübnan, Suriye ve diğer ülkelerde finanse ettiği muhbirleri ve ajanlarıyla Orta doğunun tartışmasız en iyi finanse edilen ve en kapsamlı istihbarat ağına sahip tek ülkedir. İkincisi; Gazze ile İsrail arasında ki sınır hattı boyunca yer hareketini izleyen sensörlerin yanı sıra kameralar, alarmlar ve düzenli ordu devriyeleri var. Buna rağmen Hamas’ın sessizce güvenli bölgeyi aşması mümkün olabilir mi?

Elbette ki değil, burada bir komplo söz konusudur. Çünkü Hamas’ın sızma öncesinde prodüksiyon olarak çekip yayınladığı videolar bir komplonun olduğunu açıkça ifşa etmektedir. Komploda kimin parmağının olduğu henüz belli olmasa da İsrail’in istihbarat zaafını olduğunu söylemek yanlıştır. Doğru olan ise şudur; İsrail, bilerek sızma girişimine göz yumdu çünkü savaş ilan edebilmek için meşru müdafaa hakkının doğması gerekiyordu. Hamas ise büyük bir operasyon yaptığını zannediyor olabilir ama gerçekte yaptıkları intihar teşebbüsüdür. 

İsrail ile ilgili diğer bir gerçek ise Ortadoğu’nun tek dünyanın ise altıncı nükleer silaha sahip olmasıdır. Faslı bir Yahudi ailenin çocuğu olan Mordehay Vanunu adında ki teknisyenin 1986’da Necef Çölü’nde bulunan “Dimona Nükleer Araştırma Merkezi”nin fotoğraflarını servis etmesiyle İsrail’in korkunç bir nükleer silah cephanesine sahip olduğu ortaya çıkmıştı. Buna rağmen İsrail halen de nükleer silah konusunda belirsiz bir politika izlemekle kalmadığı gibi Dünyada “Nükleer Silahların Yaygınlaştırılmasını Önleme Antlaşmaları”nın hiçbirine imza atmamış ve bu konuda ne Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun ne de Güvenlik Konseyi Kararlarını tanınanmış, denetlenmesine izin vermemiş, rest çekmiştir. Nükleer silah bahanesiyle Irak’ın işgal planı hazırlayan BM ile NATO’nun İsrail’e değil yaptırım uygulaması, restine dahi yanıt verememesi düşündürücü olmakla beraber arka planda ki organizasyon gerçeğine işaret ediyor.

Doğu Kudüs’ü, Gazze Şeridi’ni, Sina Yarımadası’nı ve Golan tepelerini 1967’den beridir BM kararına rağmen ilhak etmeye devam etmesi İsrail’in gerekirse nükleer silah kullanmaktan kaçınmayacağı gerçeğini gösteriyor.

Yakın tarihte dört savaşla yeniden şiddetlenen Arap-İsrail sorununu lehine çeviren İsrail olurken Filistin topraklarında İsrail devletinin kurulmasını engelleyemeyen Araplar ise her zaman kaybeden taraf olmuşlardır. Bu gerçekler ışığında Hamas’ın saldırısına karşı İsrail’in savaş ilan etmesi hafife alınacak bir durum değil, aksine artık bu sorunu kökünden çözmek için taktiksel bir manevradır diyebiliriz.

İsrail ile Arap ülkeleri arasında süregelen savaşın en kısa özetini dönemin İsrail başbakanı Ariel Şaron yapmıştı; Petrol Araplarda ise kibrit İsrail’in elindedir. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.