Suriye’de ne işimiz var?

Taha Can Gürlek

Bulunduğumuz coğrafyaya bakıldığında Suriye çok önemli stratejik konuma sahip bir ülke olarak göze çarpmaktadır. Suriye hâkimiyeti sağlanmadıkça, Ortadoğu’da etkin bir aktör olunması söz konusu değildir. Geleceğe ışık tutan yegâne kaynak olan tarihe baktığımız zaman, Suriye’nin öneminin daha çok farkına varabiliriz. Tarih’e adını büyük olarak yazdıran hemen hemen her imparatorluk, Suriye için bir mücadeleye girmiştir. Mesela dünyanın ilk yazılı antlaşması olan Kadeş antlaşmasının konusu Suriye’dir. Hitit, Roma, İslam medeniyetleri, Osmanlılar, Fransızlar ve İngilizler burası için sürekli bir mücadele içinde olmuştur.

Yaşadığımız coğrafya olan Anadolu için ciddi bir anahtardır Suriye. Önemli bir Ortadoğu aktörü olan Mısır için ciddi bir beka problemidir. Suriye’ye egemen olabilen güç bu iki bölgeyi tehlikeye düşürme potansiyeline sahiptir. Filistin ve Kudüs gibi dünyanın gidişatını değiştirme yetisine sahip önemli bölgelerin de güvenlik problemini Suriye’nin kaderi tayin eder.Daha detaylı bakarsak konuya “Arz-ı Mev’ud” aslında İsrail açısından dini olmaktan çok stratejik bir meseledir.  Çevresi Arap ülkeleri ile çevirili olan bir coğrafyada tutunmak istiyor ve mutlak bir Filistin hâkimiyeti umuyorsanız, Fırat ve Nil arsında olan toprakları elinizde bulundurmanız hayati önem taşır.Ya doğrudan bir hâkimiyetle ya da dolaylı yoldan bu bölgede bir şekilde egemen olmanız gerekmektedir. 

Tarihe tozlu sayfalarını karıştırırsak, Haçlılar içinde Suriye’nin önemi gözden kaçmamıştır. Haçlılar Suriye seferine çıktıklarında önce Suriye coğrafyasının stratejik noktalarını ele geçirmiş, ardından Kudüs’e ilerlemişlerdir. İlginçtir, o dönemlerde Urfa’nın Müslümanların eline geçmesinden dolayı Kudüs tehlikeye düştü diyerek II. Haçlı seferi düzenlenmiştir.

Yukarıda bahsi geçen konular ışığında günümüze gelindiğinde Suriye meselesi, Suriye’de kimin ne çıkarı var şeklinde ele alınmalıdır. Çünkü Suriye halen geçmişte olduğu gibi stratejik önemini koruyan bir yapıya sahiptir. Komşularına bakıldığında bu durum daha net anlaşılmaktadır. İsrail, Irak, Ürdün, Lübnan ve Türkiye, Suriye’nin komşuları arasında yer alırken Mısır, Suudi Arabistan, İran ise doğrudan etkilenen bir konumda yer almaktadır.Bu durum Suriye’yi kendi eksenine çeken her gücün kendi konumunu bu coğrafyada güçlendirebileceği anlamına gelir. Bütün bunların yanında Suriye’nin asıl etkin olma sebebi ise İsrail ile olan komşuluğudur. İsrail ile olan komşuluğu, Lübnan ve Ürdün üzerinde etkin bir yapıya sahip olması ve Filistin’de bulunan örgütler içinde etkin nüfuza sahip olması, Suriye’yi daha önemli bir noktaya taşır. 

Rusya için önemi nedir?

Bütün bunların yanı sıra, 1971 yılında Sovyetler Birliği ve Suriye arasında imzalanan anlaşma sonucunda, Suriye’nin Tartus kenti limanında Rusya’nın bir deniz üssüne sahip olduğunun,bu üssün Akdeniz’de bulunan tek üs olma niteliğini taşıdığının vebu bilginin devamında Rusların ve Suriyelilerin yakın ilişkilerinin olduğunun unutulmaması gerekir. Karadeniz’den gelen deniz trafiğinin Boğazlar’dan ve Doğu Akdeniz’den geçme zorunluluğu ve güneyde Süveyş Kanalı, Türk Boğazı gibi önemli noktaların bulunması bu üssün stratejik konumunun Ruslar açısından önemini kat ve kat arttırmaktadır. Suriye, hem bölgesel hem de küresel güçlerin Akdeniz’e erişim sağlaması açısından önemli bir emlaktır.

Suriye yer altı zenginlikleri açısından da önemli bir konumdadır. Bu nedenle petrol üreten ülkelerin çıkarlarını da yakından ilgilendirir. İran’ın bölgede elinin güçlenmesi yahut elinin zayıflaması bölgedeki her aktörün en son isteyeceği şeydir. Suriye mevcut konumuyla ABD, AB ve hatta Rusya için İran’ın Akdeniz’e ulaşmasına karşı bariyer görevi yapmaktadır. Zamanla meydana gelen yeni konularda Suriye’nin önemini arttırmıştır. Mesela; Doğu Akdeniz’de doğalgaz bulunması, Suriye’nin değerine değer katmıştır. 

Batı için önemi nedir?

Rusya gibi eski günlerine özlemle bakan ve o günlere dönmeye çalışan bir ülke,bu bölgede mevcut konumunu güçlendirmeye çalışırsa, karşısında derhal süper güç olan ABD ve uzantısı NATO belirecektir. Bölgede Rusların güçlenmesi batı dünyasının güvenlik sorunsalı yaşamasına neden olur. Somut bir ifadeyle İran’ın batıya doğru genişleyen nüfuzu, diğer yandan İsrail’in bölgedeki kaygıları Amerika’nın sıkı takipçisi olduğu konulardır. 

ABD’nin bölgede bulunan petrol, doğalgaz üretimini ve sevkiyatını güvene almak gibi daha derin çıkarları da mevcuttur. Konu ABD’nin fosil yakıtlara olan bağımlılığıyla ilgili değildir; aksine ABD bu konuda zaten tartışmasız bir ihracatçı konumdadır. Ama ABD’nin ekonomi ve güvenlik üzerine inşa edilmiş politikası AB, Japonya, Kore hatta Çin başta olmak üzere Asya Pasifik bölgesinden oluşan küresel sistemle bütünleşmiş olmasıdır. Bu ülkeler ise Ortadoğu’nun fosil yakıtlarına bağımlı olduğundan; Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’in güvenliği daha fazla önem kazanmıştır ki, Suriye bu tablonun en önemli parçalarından biridir. 

Bir diğer neden ise Batı’nın ve ABD’nin kırmızıçizgisi olan İsrail’dir. İsrail’in burada rahat nefes alabilmesi, güvenliğini kolaylıkla sağlayabilmesi açısından bölgenin yeniden şekillenmesi ivedi bir şekilde gerekmektedir.

İran için önemi nedir?

İran açısından Suriye, ciddi bir şans teşkil ederken aynı zamanda ciddi bir tehlike arz etmektedir. Bölgede İran’a yapılacak her hamlenin kilit taşı Suriye olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü İran, ancak Suriye’yi elinde yahut ayakta tutabilirlerse kendini etkili bir şekilde savunabilir, Ortadoğu’da rahat hareket edebilirler. Bölgede mezhepsel faktörlerin etkin bir mesele olmasına rağmen Şii İran 1974’ten bu yana Sünni Esad rejimini desteklemekten kaçınmamıştır.Ayrıca Suriye, Arap milliyetçiliğine dayanan Baas Partisi ile yönetilmesine ve Arap Milliyetçiliği ile Fars Milliyetçiliği arasındaki ideolojik çatışmaya rağmen İran – Irak savaşında İran’ı desteklemiştir. Suriye Irak’ta etkinliğini attırıncaya kadar, yaklaşık 30 yıl boyunca İran’ı destekleyen tek Arap devlet olmuştur. Bütün bu sağlam siyasal temellerin arasına 2010 yılında Arap – İslam Coğrafyasında halk ayaklanmalarının başladığı süreç İran’ın Ortadoğu’da en yakın müttefiği olan Suriye’ye sıçrayınca, İran Suriye’yi korumak adına hem lojistik, hem askeri ve hem de siyasal destek vermekten kaçınmamış ve Suriyeli muhaliflere karşı etkin bir mücadele içine girmiştir. 

İran’ın böyle bir strateji izlemesi için birçok neden sıralayabiliriz. Mesela İran, İsrail’e karşı en büyük kozu olan Hizbullah’ı Suriye aracılığı ile desteklemektedir. Suriye’de yaşanacak herhangi bir değişim ile İran, Hizbullah ile bağlantısını kaybedecek, Lübnan’daki etkinliği azalacak ve İran desteğini kaybeden Hizbullah, İsrail’e karşı etkinliğini yitirecektir. Dolayısıyla İran’ın Suriye ve Lübnan’da örgütlediği Şiiler üzerinde etkisi azalacaktır. Suriye’nin bölgede sekteye uğratılması, 30 yılı aşkın bir süre derin siyaset izleyerek dengeler kuran İran’ın Suriye desteğinden mahrum kalmasına ve yeni dengeler içerisinde Suriye’de bulunan Sünni çoğunluğun kendisine karşı hasmane bir tutum takınması kuvvetli bir ihtimaldir.

İran Şii Hilali’ni ayakta tutmak ve genişletmek istiyorsa, önemli yatırımlarının bulunduğu, 35. Eyalet olarak gördüğü ve aynı zamanda Akdeniz’e açılan bir kapı olarak nitelendirdiği Suriye’den vazgeçmesi mümkün değildir. Suriye’nin yitirilmesi İran açısından felaket senaryosunun sahneye sürülmesine, İsrail faktörünün daha etkin bir rol oynamasına neden olur. Bu durumlar göz önüne alınırsa ABD’nin ve İsrail’in etkin düşman olarak nitelendirdiği İran’ın çöküşü kaçınılmazdır. 

Türkler için önemi nedir? 

Türkiye’nin çok farklı endişeleri mevcut ve siyasi tercihi iktidarda kimin bulunduğuna göre değişim gösterir. Cumhuriyet tarihine baktığımızda; komşularının iç siyasetlerine karışmaktan kaçınmış bir Türkiye görüyoruz. Buna karşın günümüzde Suriye meselesine taraf olmuş bir Türkiye tablosu görmekteyiz. Arap Baharı yaşanırken Türkiye Sünni Arapların söz sahibi olduğu siyasi sistemleri desteklemekten kaçınmamıştır, lakin Suriye için durum çok farklıdır.Türkiye’nin terör hassasiyeti de göz önüne alındığında, bölgede YPG/PYD hâkimiyeti istememesi sahaya inmesine neden olmuştur.  

Türkiye açısından başlıca sorunlardan bir tanesi ise Esad’a ne olacağı ve iç savaş sonrası Suriye’nin nasıl şekil alacağıdır. Türkiye’nin bölgede yeni aktörler istememesi, mevcut aktörlerin güçlenmesine karşı çıkması en doğal hakkıdır. Bütün bu ihtimallere karşı elini taşın altına koymuş bir Türkiye bölgede çok fazla dengeyi alt üst edebilir. Çünkü Türkiye oyun kuramasa dahi oyun bozabilecek kabiliyete sahiptir. ABD’nin Suriye’den geri çekilmesiyle dengeler alt üst olmuş olsa da oyun henüz bitmemiştir. Türkiye için şu an görünen tablo iç açıcı olmasa da Türkiye’nin kararlılığı, bölgede etkin ve caydırıcı olması, aleyhine gibi gözüken bu durumu lehine bir duruma çevirebilir. 

Türkiye iç siyasette istikrar yakalar ve dış siyasette kararlılığından vazgeçmez, dirayetli duruşunu sürdürürse Suriye masasından çok fazla kazanımla kalkabilir. Son günlerde hiç iyi olmadığı kadar iyi olan Türk – Rus ilişkisi, Türk Akımı boru hattı, S-400 anlaşması ve daha birçok stratejik bağ ile kuvvetlenmiş bir vaziyettedir. ABD’nin geri çekilmesi ile yeni bir süreç başlatmış olması ve Türkiye’nin masada müttefiği tarafından yalnız bırakılması Türkiye’yi riskli ama avantaj sağlayacağı bir konuma taşımıştır.  

Zamanın ne getireceği bilinmez lakin zamanın ruhunun iyi okunması ve doğru hamlelerin yapılması durumunda çok farklı bir Türkiye ve istikrara kavuşmuş bir bölge görmemiz kaçınılmazdır…