TARİH, 18 MART 1915.

Tevfik Fikret TAŞKIN

TARİH, 18 MART 1915.

 

O, orada senin için kanını

 

Seve seve döker iken ey şâir

 

Sen ne için ona birkaç hatıranı

 

Vakfederek yazmıyorsun bir şiir?

 

“Savaşın en şiddetli ve son zamanlarında Anzak Suula Koyu 60. Tepe’nin üzerinde altı veya sekiz tane ekmek somunu şeklinde bulut vardı. O sırada, saatte 6 veye 8 kilometrelik bir hızla güneyden esen meltem olmasına rağmen, bu bulutların ne şekilleri ne de yerleri değişmiyordu.

 

Bulunduğumuz yer, 60. Tepe’ye göre 90 metre daha yukarıda olduğu için üstten daha rahat görüyorduk. Bu sırada İngilizlerin 4. Norfolk Taburu’nun harekete geçerek 60. Tepe’ye doğru uygun adım yürüyüşe geçtiğini fark ettik. Buluta vardıklarında hiç çekinmeden dosdoğru içine girdiler ama içinden tekrar çıkıp 60. Tepe’de savaşa katılan hiç kimse olmadı.

 

Askerlerin sonuncusu da buluta girip görünmez olunca, bulut sanki yükünü almışçasına yerden yavaş yavaş havalandı. Sonra havadaki bütün bulutlar kuzeye doğru, Trakya istikametine doğru gidip gözden kayboldu.” (İstihkam eri F. Reichardt ve Arkadaşları)

 

Savaş sonunda, bu tabur kayıp veya yok edilmiş sayıldı. 1918 yılında İngiltere hükûmeti, Türkiye’ye resmî bir yazı gönderip bu alayın akıbetini sorar. Fakat, Türklerin ne esir ne de ölüm kayıtlarında bu taburla ilgili bilgileri olmadığı ortaya çıkmıştır.

 

“Savaş alanında döğüş bitmişti. Az evvel, Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır zayiat vermişlerdi. Ben de savaş alanını dolaşıyordum. Yerde bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk askeri de kendi gömleğini yırtmış, onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu.

 

Tercüman aracılığıyla şöyle bir konuşma yaptık:

 

--- Niçin, öldürmek istediğin askere yardım ediyorsun? Gücü tükenmiş Türk askeri şu karşılığı verdi:

 

--- Bu Fransız yaralanınca cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı. Bir şeyler söyledi, anlamadım ama herhalde annesi olacaktı. Benimse kimsem yok. İstedim ki o kurtulsun, anasının yanına dönsün.

 

Bu asil ve alicenap duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım. Bu sırada, emir subayım Türk askerinin yakasını açtı. O anda gördüğüm manzaradan yanaklarımdan sızan gözyaşlarımın donduğunu hissettim. Çünkü, Türk askerinin göğsünde bizim askerinkinden çok ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutam ot tıkamıştı.

 

Az sonra ikisi de öldüler...” (Fransız Generali BRİDGES, Çanakkale Savaşları Komutanı)

 

“18 Mayıs günü, keskin nişancı bir Türk kızı vardı. Güzel, iri yapılı ve 19-20 yaşlarında görünüyordu. Günün uzunca bir bölümünde sürekli olarak ateş etti. Bizden birçok arkadaşımızı vurdu ama gün bitiminden önce Avusturalyalı bir asker tarafından vurulunca, gene de üzüldüm. Ölüsünü ele geçirdiğimizde yanında bir Türk erkeğinin cesedini de bulduk. Kadının vücudunda tam 52 kurşun vardı... Bu savaş korkuçtu.” (J.C. Davies,Avusturalyalı asker)

 

“... Mevzilerimize yaklaşan Türk saflarını görebiliyorduk. Olağanüstü bir cesaretle çarpışıyorlardı ve ateşimiz karşısında yıkılan bir safın yerini alan bir diğeri bize karşı yürüyor, sağ kalanlar korunmalı bir yerde toplanıp tekrar üzerimize geliyorlardı.” (Yüzbaşı Robert Whigham)

 

Çanakkale savaşı gibi büyük bir savaşta, düşman askerlerinden birkaç tanesinin hatırasını aynen aktardım.

 

Bu hatıralarda yazanların kaleminden kan damlarken bu korkunç savaşta Türk askerinin eşi benzeri olmayan kahramanlık hikâyelerini düşmanın ağzından duymuş oluyoruz.

 

Kendimizi, kendimiz övmüyoruz, bizzat düşman olarak bizimle savaşan insanların yazdıklarından, anlattıklarından görüyor, okuyor, öğreniyoruz.

İşte, Türkü Türk yapan iman gücü, onur duygusu, vatan ve millet sevgisi budur. Bu fedakârlıklar sayesinde Türk milleti yokluk içinde bile Allah’ın yardımıyla binlerce kahramanlık destanı yazmıştır.

 

Çanakkale’de Allah yolunda, vatan için şehit olan 250.000 askerimiz Türkün sarsılmaz inancını, bükülmez bileğini önce düşmana sonra dosta göstermiş. Çanakkale, kadınlı,erkekli bu milletin vatan için her şeyini gözünü kırpmadan verdiğinin, vereceğinin sadece küçük bir örneğidir.

 

Bu duygu ve düşüncelerimi kağıda aktarırken, Peygamberimize komşu olmaya hak kazanan şanlı Türk askerlerimiz, şehitlerimiz için gözlerimden yaşlar akıyor ve dudaklarımdan “Mekânınız Cennet, hayır dualarınız üzerimize olsun!” sözcükleri dökülüyor.

 

Yazımın girişindeki şiirin sahibi Ziya Gökalp’in dediği gibi yiğit vatan evlatlarının birkaç hatırasını farklı kalemlerden size aktarmak istedim.

 

“Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber,
Sana kucağını açmış duruyor Peygamber...”  
 
 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.