"Tufan" olayı ve dinde gelenek

Prof. Dr. Bülent İPLİKÇİOĞLU

Tevrat’taki (1. Musa 7,19,21) “Tufan” Olayı; Musevi, Hristiyan ve İslam dinlerindeki merkezî motiflerden biri..

 

Tanrı Nuh’tan bir gemi yapmasını istemiştir.. Ailesi ve her tür hayvanın birer erkek ve dişisi için. Çünkü insanlık günahlarından dolayı devasa bir sel ile yok edilecektir..

 

Tevrat’taki bu anlatım insanları Nuh’un bu gemisini aramaya da yöneltmiştir.. En çok da geminin karaya oturduğu söylenen Ağrı Dağı’nda.. Bu tür haberleri zaman zaman duyarız..

 

Ortadoğu’da bu tür mitolojik sel felaketlerinin tarihsel olaylar olabileceği üzerinde de durulmuştur. Çünkü özellikle Fırat ve Dicle ırmakları Sumerler, Akadlar, Asurlular ve Babilliler için hem bir yandan yaşamın temel unsurlarını teşkil ediyorlardı, hem de bu kültür bölgelerinde tekrar tekrar büyük sellere, felaketlere yol açtılar.

 

Ama gerçekten de bir “Tufan”, bir “Nuh ve gemisi” var olmuşlar mıydı?

 

Bunlar gerçekten de var olmuş olsalar bile, bunun Tevrat’ta anlatıldığı gibi olmadığına şüphe yok..

 

Ve Yahudiler de bu mitosun tek kaynağı değildirler..

 

Bakalım işin aslı neymiş..

 

1872 yılından beri biliniyor ki, Sumerler de neredeyse Tevrat’takiyle tıpatıp aynı olan bir “Tufan” mitosunu tanıyorlardı.

 

George Smith adında bir alim o zamanlar British Museum’daki çivi yazılı metinler üzerinde çalışırken bir adamın hikayesini keşfetti: Bir tanrı bu adamın da bir gemi yapmasını istemişti.. Çünkü diğer tanrılar insanları bir “sel”le yok etmek istiyorlardı. Böylece insanlığın ve hayvanların geleceği bu adama bağlıydı.

 

Bu çivi yazılı tabletler bugün Irak’ta olan Ninive adlı bir antik kentten geliyordu ve metinlerin yayımlanmasından sonra İngiliz Daily Telegraph Gazetesi 1873 yılında Smith’in Ninive’ye bir araştırma gezisini finanse etti. Smith orada başka birçok tablet de buldu. Ve anlaşıldı ki, Mezopotamya’da hatta iki tane “Tufan” mitosu vardı.

 

Bunlardan daha eski, yani M.Ö. 19. Yüzyıla ait olanı, Şuruppak kenti kralının oğlu Atraḫasis’le ilgiliydi ve hikaye sonradan Gılgamış Destanı’na alınmıştı.. Yani insanlık tarihinin en eski destanına..

 

Bu destanda Sumer kenti Şuruppak’ın kralı Utnapiştim’in kahraman Gılgamış’a anlattığı hikayeye göre, Tanrı Enki ondan bir gemi yapmasını ve böylece kendisini, ailesini, başka insanları ve hayvanları yakında gelecek olan büyük selden korumasını istemiştir. Gemi nihayet selin içinde bir ada gibi kalmayı başaran Nisir Dağı’nda karaya oturmuştur. Utnapiştim buradan bir güvercin, bir kırlangıç ve bir karga göndermiştir.. Acaba sel çekildi ve başka kara parçaları da ortaya çıktı mı, anlamak için.. Güvercinin zeytin dalıyla dönüşü ise; Tanrı, insan ve yaratılış arasındaki barışın bir işareti olarak anlaşılmıştır; güvercin ve zeytin dalının barış simgeleri olduğunu hepimiz biliyoruz.

 

Her iki hikaye de en az 3500 yıllık hikayelerdir ve Tevrat’ta Tufan Olayı’nın anlatıldığı bölümden de en az 1000 yıl daha eskidirler. Tevrat’taki bu bölüm (Genesis/Yaratılış) M.Ö. 500’lerde yazıya geçirilmiş olmalı. Yani Yahudiler’in bu Mezopotamya mitosunu öğrendikleri Babil Esareti’nden Persler sayesinde kurtularak Mezopotamya’nın batısındaki ülkelerine geri gönderildikleri zaman..

 

Yani Nuh’la ilgili hikayeyi yazanların Gılgamış Destanı’nı tanıdıklarına hiç şüphe yok..

 

Sadece Mezopotamya’da vukubulduğuna da hiç şüphe bulunmayan bu “Tufan” ile ilgili olarak elimizde bir de bir “Sumer Kral Listesi” bulunuyor.. Buna “Weld-Blundell Prizması” da denir.

 

Çivi yazılı bir kil tablet üzerindeki bu liste M.Ö. 4. Binyılın sonundan 2. Binyılın başına kadarki, yani “Tufan”dan önceki ve sonraki kral sülalelerini ve hükümdarları sayıyor. Listenin oluşma tarihi olarak ise en erken M.Ö. 3. Binyılın sonu, en geç olarak da 2. Binyılın başı gösteriliyor.

 

Listenin başında “dünya kurulduğu zaman 10 kral geldi.. 10.su zamanında her tarafı sular kapladı” şeklinde bir ifade bulunmaktadır. Bu 10 kralın isimleri Sumerce’dir ve hepsi de birbirinin oğludur, yani bir sülale..

 

Çok sonra yazılmış olan Tevrat’ta da Nuh’un Adem’in 10. göbekten torunu olduğuna dikkatinizi çekerim.

 

Güney Mezopotamya’da bugün Dicle ve Fırat’ın Şatt-ül Arap olarak birlikte aktıkları alanda Sumer Kral Listesi’nde sözü edilen Tufan’la ilgili olarak kazılarda da kanıtlar bulundu..

 

Güney Mezopotamya’daki kazı yerlerinin hemen hepsinde M.Ö. 3. Binyılın başlarına ait “kalın bir kil tabakası” ortaya çıkarılmıştır. Arkeolojide böyle tabakalar bir “sel”in varlığına işaret eder. Yani, o zamanlar Güney Mezopotamya’da birbirlerinden ayrı olarak akan ve bir delta halinde denize dökülen Fırat ve Dicle ırmakları taşmış ve tüm Güney Mezopotamya’yı sular kaplamıştır.

 

Bir de Güney Mezopotamya’nın tarihini Hellenistik Çağ’da Yunanca olarak yazan Kaldeli rahip Berossos var. O da eserinin başında çivi yazılı arşivlerden yararlandığını ve buralardaki belgelere göre dünya kurulduğunda ard arda 10 kral geldiğini, 10.su zamanında yeryüzünü sular kapladığını söylüyor. Onun listesindeki kralların isimleri Yunanca tabi.. Yani Mezopotamya’daki bu gelenek 2.500 yıldır aynen devam ediyordu..

 

Yeni Babil Devri’ne ait ünlü Babil Kulesi’nin aslında binlerce yıllık Sumer zikkurat ve din geleneğinin bir sonucu ve en muhteşem örneği olduğunu da burada hatırlatalım.

 

Şimdi diyebilirsiniz ki, Tevrat’tan hareket ederek Adem’in ne zaman yaşadığı bulunabilir..

 

Bunun bizi elle tutulur bir yere götürmesi mümkün görünmüyor. Zira, M.Ö. 3000’den önce 10 nesil yaşasa yaşasa 300-500 sene yaşar. Halbuki sadece Mezopotamya’nın prehistoryası binlerce sene daha geriye gider ve Ortadoğu’da insanın 100.000 yıldan beri var olduğunu da antropologlar söylüyorlar..

 

Değerli Arkadaşlar; Tevrat’ta yer alan, İncil’de göndermeler yapılan ve Kur’an’da da bulunan bu Tufan konusu bilimsel-tarihsel açıdan böyledir.

Yani, bu da Ortadoğu din geleneğinin bir parçasıdır.. Ne olmadığını ise siz düşünün..

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.