Türk “Solunun” dejavusu…

Celal Eren ÇELİK

Siyaset enteresan bir olaydır ve siyasette toplumsal,sosyolojik şartlar ile siyasal atmosfer bazı dönemlerde benzerlik gösterir, aynı yöne doğru ilerler. İşte bu “Benzerlik” dönemleri aslında son derece önemli dönemlerdir. Zira daha önce siyasetin “Tarih labaratuvarında” yaşananları iyi okuyamayan,doğru analiz edemeyenler siyaset dünyasının kaybedenleri olurken, bu tarihsel dönemleri iyi analiz edebilen ve tarihten ders çıkartabilen siyasal partiler,siyasetçiler yahut siyasal oluşumlar bu süreçlerden büyük bir ivme ve başarı ile çıkarlar.

Yazımıza bu temel tespiti yaparak başlamamızın elbette bir sebebi var zira Türkiye son dönemde aslında tam da bahsettiğimiz gibi geçmişte benzeri yaşanmış bir siyasal dönemden geçmekte.
 

Şimdi sizlerle isterseniz biraz geriye doğru gidelim tarihte,1960’lı yılların ortalarına kadar şöyle bir uzanalım…

Tüm Dünya’da yükselen sol dalga 1960’ların ortasından itibaren Türkiye’yi de başta üniversitelerdeki öğrenciler üzerinden olmak üzere derinden etkilemeye başlamış ve ülkede gençliğin siyaset üzerindeki etkisi her geçen gün biraz daha ön plana çıkarken, Türkiye’deki önemli sendikacıların  kurduğu ve daha sonra Mehmet Ali Aybar,Behice Boran, Cemal Hakkı Selek,Adnan Cemgil gibi pek çok aydının katıldığı Türkiye İşçi Partisi söylem ve eylemleri ile Türkiye’de solun çekim merkezi haline gelmeye başlamıştı.

1961 yılında kurulan TİP kısa sürede etkili olmaya başlayıp aydınlar ve gençleri de saflarına çekmeye başladığında 1963 yılında Bağımsız senatör Niyazi Ağırnaslı ile kontenjan senatörü Esat Çağa partiye katıldı.

Türkiye İşçi Partisi asıl büyük çıkışını ise 1965 seçimlerinde yapacaktı. Parti 1965 seçimlerinde 15 milletvekili, 1 de senatör çıkartmıştı. 

Türkiye’de başta gençlik olmak üzere daha önce CHP tabanını oluşturan ama partinin “Statükocu” ve siyasal kimliği tam olarak net olmayan politikalarından hoşnut olmayan işçi sınıfı,sendikalar,aydınlar TİP’e doğru kaymaya başlamışlardı ve bu kayış CHP’yi hızla “Güçsüzleştiriyordu”

TİP 15 milletvekili,1 senatör ile  Meclis’te son yıllarda görülen en sert ve etkili muhalefeti yapmaya başladığında giderek “Kitleselleşmeye” ve halkın “Umudu” olmaya başladı.

Zamanın ruhu TİP’e uygundu ve TİP gerek eylem, gerek söylemleri ile bunu son derece doğru biçimde kullanıyor, kitlesini ve halkta olan karşılığını her geçen gün daha da genişletiyordu.

En nihayetinde İsmet İnönü sırf TİP’e kayışın önünü kesebilmek için içi tamamen boş olan “Partimiz ortanın solundadır” söylemini ortaya koydu ancak CHP’nin yönetim kadrolarında dahi evrensel sol ilkeleri,solun tarihi gelişimini ve sol ideolojik sistematiği bilen kişi sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi.

Hem parti içerisinde başını Kasım Gülek ve Kemal Satır’ın çektiği “Statükocu” ve “Ortanın solu” gibi sol söylemlere karşı çok güçlü bir grup bulunmaktaydı.

Tüm bunlara rağmen dönemin siyasette parlayan yıldızı Bülent Ecevit “Ortanın solu” kavramının İsmet Paşa tarafından içi boş şekilde ortaya atılan halinin içini teorik ve ideolojik olarak doldurdu ve “Ortanın solu” kavramının liderliğini üstlendi.…

Ecevit 12 Mart muhtırasına karşı koyup kurulacak Nihat Erim kabinesine bakan verilmemesini savununca İnönü ile ters düşerek istifasını verdi ve İsmet Paşa’ya bayrak açtı…

Bülent Ecevit parti içerisinde çok ciddi bir muhalefet bloğu ile karşılaşsa da “Ortanın solu” kavramını adeta ilmek ilmek ördü,il il ilçe ilçe anlattı,CHP tabanını arkasına aldı.

Ve en sonunda tarihi kişilik, “Milli Şef” İsmet İnönü’yü o meşhur kurultayda mağlup ederek CHP’nin Atatürk ve İnönü sonrasında 3. Genel Başkanı oldu.

CHP Ecevit ile kimlik değiştirdi, sol kimlik partinin programına girdi.

Yani aslında TİP ile başlayan değişim “Domino etkisi” yaratarak CHP’nin değişimine yol açmış ve CHP’deki lider değişimi ile birlikte doğan Ecevit efsanesi ile birlikte uzun yıllar sonra ilk kez Türkiye’de CHP ve “Solun” iktidara geleceği süreci tetiklemişti.

///

Şimdi dönelim günümüze…

TBMM içerisinde 2 milletvekili ile CHP ve İYİ PARTİ’den çok daha etkili muhalefet yapan bir parti var ve bu parti yine Türkiye İşçi Partisi…

Parti tıpkı 1960’lardaki TİP’in çıkışı gibi ezilenlerin,solda olanların yanında duruyor,laf üretmiyor eylem de koyuyor ve her geçen gün kitlesini genişletiyor.

Tıpkı 1963’te bağımsız senatörlerin ıo dönemki TİP’e katıldığı gibi bugün de daha geçtiğimiz günlerde bağımsız milletvekili Ahmet Şık TİP’e katılıyor.

1960’ın TİP’i gençler üzerinde çok etkiliyken bugünün TİPî de özellikle Barış Atay üzerinden gençler üzerinde çok etkili, her konuşmaları,her eylemleri sosyal medyada viral oluyor…

1960’ların TİP’ini sendikacılar kurduktan sonra nasıl işçi sınıfı ile aydınları buluşturmak için çağrı yayınladıysa bugünün TİP’i de “Üye ol” kampanyası ile kitleleri çağırıyor…

Ve TİP gün geçtikçe Türkiye sol siyasetinde güçlenen,yükselen,sempatisini arttırdığı gibi kitleselleşemeye başlayan bir parti olarak önümüzde duruyor.

Bugün TİP gençlere ulaşıyor,ezilen emekçilere ulaşıyor,sosyalistlere ulaşıyor,Kürt seçmen ile hiçbir problemi yok,Atatürk’e ve bağımsızlığa da sahip çıkıyor, antiemperyalist bir duruş sergiliyor.…

Yani işin TİP boyutunda tam anlamı ile bir “Siyasal Dejavu” yaşanıyor.

Ancak 1960’larda TİP’in “Tetiklediği” süreci iyi okuyan CHP kendisini yenileyerek iktidara ulaşabilmişken bugünün CHP kadroları bu tabloyu okumaktan aciz durumda,tabanlarının hızla TİP’e doğru bir eğilim içerisine girdiğinin de farkında değiller.

Bugünün CHP yönetimi Davutoğlu ile,Babacan ile kol kola girip, Mehmet Bekaroğlu,Cihangir İslam isimleri ile “Çakma muhafazakarlık” yaparak iktidar olabileceği aymazlığı içerisinde gaflet uykusundan uyanmaya da hiç niyetleri yok.

Parti içerisinde de parti yönetimine karşı büyük bir tepki var ama insanlar örgütsüz olduğu için CHP’yi yöneten “Örgütlü azınlık” bugüne kadar bu tepkileri sindirebildi.

Bu tablo böyle devam ettiği sürece CHP iktidar olmak bir yana orta vadede ana muhalefeti de kaybettiği gibi solun lider partisi olma özelliğini de kaybedecek.

Şimdi soru şu: 1960’larda Ecevit’in TİP’in etkisini doğru okuyarak CHP içerisinde başlattığı ideolojik temelli ve zamanın ruhuna uygun,yeni isimlerle,yep yeni yıpranmamış kadrolar ile önce parti içerisinde iktidar olup, sonrasında Türkiye’de CHP’yi iktidara taşıdığı süreci şimdi bugünün CHP’sinde başlatacak olan bir “Değişim Hareketi” bir “Taban Hareketi” ve bir “DİP DALGA” var mı?

Sorunun cevabı “Evet var”

Tam da bu nedenle CHP içerisinde yönetim kadrolarına karşı tabanın,parti emekçilerinin sesi olarak,”Kadro hareketi” olarak başlayan,ortaya bir alternatif siyaset modeli koyan,”Eski sözler ve eski yüzler ile değişim olmaz” diyerek yola çıkan,Türkiye ve CHP’de bugüne kadar yapılagelen siyasete ve düzene kökten başkaldırarak bunu reddeden ve kısa sürede parti içerisinde onlarca ilde yüzlerce parti örgütü emekçisinin katılımı ile giderek büyüyen ve güçlenen parti içi muhalefet hareketi olan CHP DİP DALGA HAREKETİ’ne çok ama çok dikkatli bakın…

Bugün TİP’in kendi alanında başlattığı “Siyasal dejavunun”, CHP ayağında başlayacak “Dejavusunu” işte bu hareket başlattı bile…

O nedenle bundan sonra düşünmesi gereken siyaseti ve toplumu okumayı beceremeyen CHP yönetimidir.

Zira 1960’larda yaşanan o büyük değişimin sonucu bellidir. Bugün yaşanacak “Dejavu” da aynen 1960’larda olduğu sonucu doğuracak ve o gün nasıl İsmet Paşa kurultayda “Ya ben ya Bülent” restini çekmesine rağmen devrilmekten kurtulamadıysa, CHP’yi bugün yönetenler de bu her geçen gün daha da büyüyen taban hareketi karşısında son kertede çaresiz kalacak ve geldikleri gibi gideceklerdir.

Durum bu kadar nettir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.