BBP lideri Mustafa Destici, lise yıllarından itibaren ‘ülkücü camianın’ fırtınalı tarihine şahitlik etti. Merhum Alparslan Türkeş’ten ders alan, onun evinin önünde nöbet tutan gençlerden biriydi. Babası imam, hafız, müftü olmasını istese de o siyasete göz kırptı.
Mustafa Destici, Büyük Birlik Partisi (BBP) liderliği koltuğunda dördüncü yılını doldurdu. Helikopter kazasında hayatını kaybeden merhum Muhsin Yazıcıoğlu’ndan miras bu koltukta oturmanın büyük sorumluluk gerektirdiğinin farkında. Hedefi, “Yazıcıoğlu çizgisinden sapmadan davayı sırtlamak”. 7 Haziran seçimleri için Saadet Partisi’yle girdiği ittifakla ivme kazanan iki partinin barajı aşıp aşamayacağı şimdilik merak konusu.
Mustafa Destici, siyasi kimliğinin haricinde bilinmeyen birçok yöne sahip. Eskişehir’in bir köyünde başlayan hayat hikâyesine bakılırsa renkli bir siyasetçi profili çizdiğini söylemek mümkün. Köyden büyük şehre uzanan hayat yolculuğuna imamlık, öğretmenlik, futbolculuk, oyunculuk, solistlik gibi birçok mesleği sığdırmış. Şimdi ise “O var diye siyasete girdim.” dediği Muhsin Yazıcıoğlu’nun mirasını omuzlamış durumda.
BBP lideri Mustafa Destici, 1966 yılında Eskişehir Sivrihisar’ın Gecek köyünde bir şubat soğuğunda dünyaya gelir. Ali İhsan ve Fahriye çiftinin yedisi erkek, ikisi kız 9 çocuğundan dördüncüsüdür. Çocukların her birinin adını baba Hafız Ali İhsan Bey verir. Herkes iki isimlidir ancak Mustafa tek isimli olarak girer kayıtlara.
Doğup büyüdüğü köy, medrese ve camilerin olduğu küçük bir Anadolu Selçuklu kasabasıdır. Köyde yaşayan çoğu aile gibi Konya’dan göç etmişlerdir buraya. Testi yapımıyla uğraşan dedelerden mütevellittir ‘Destici’ soyadı. Köyün manevi atmosferi halka da sirayet eder. İlimle hemhal olan Destici ailesi de çok sayıda hafız yetiştirir memlekete. Kurra hafızı olan büyük dedesi Hafız Osman Efendi, İstanbul Fatih Medresesi’nde 7 yıl eğitim görmüş, müderrislik yapmış, Sivrihisar’da başimam ve kadı olarak görev almıştır. Kuran’ı beş farklı kıraatle okuyabilen Hafız Osman Efendi’den dolayı ailenin imamlık geleneği oldukça eskiye dayanır. Dedeler, babalar, onların çocukları derken ailede muhakkak bir kişi imamlık mesleğini devam ettirir. Ailedeki çocukların her biri babalarının rahle-i tedrisinden geçer. Babanın isteği ise bu geleneğin devam etmesidir. Destici’nin kardeşi de hafızlık geleneğini sürdüren, Ankara’nın ünlü camilerinden Hacı Bayram Veli’de bir dönem imamlık yapan isimlerden biri.
İşte bu nedenle yolu imam hatip okuluyla kesişir Destici’nin. Babasının telkiniyle 1976’da Sivrihisar İmam Hatip’e kaydolur. Çalışkan bir öğrencidir, evlere elektrik verilmediği dönemlerde sokak lambalarının yanı başını mesken tutar. Derslerinin çoğunu burada tamamlar. Birinci ve ikinci sınıfı Eskişehir’de okuyan Destici, yatılı sınavlarına hazırlanarak Ankara’yı kazanır. İlk kez büyük şehre geleceği için heyecanlıdır. Tahta bir valizle çıktığı bu köyden, o zaman Ankara’nın en büyük okullarından Merkez İmam Hatip’in yolunu tutar. Ancak sokak olaylarının, kavgaların gün yüzüne çıktığı, siyasetin kızıştığı yıllara rastlar öğrenciliği. Kendi deyimiyle, yurtlar bile paylaşılmış, herkes kendine kapacak adam arıyordur. Böyle bir ortamda hemşehrisinin kaldığı yurda doğru yol alır Destici. Yurdun başkanı olan ‘Muammer abi’ karşılar onu. Bu karşılaşma siyasi tercihinin şekilleneceği bir tanışıklığa da kapı aralar.
Bugün siyasette yer alan birçok ismin mezun olduğu okul Ankara’da Gazi Mahallesi’ndedir. Bulundukları bölge solcuların yoğun olarak yaşadığı ‘kurtarılmış bölgedir’ aynı zamanda. Belli sokaklara solcu olmayan giremez! Okul da o dönemki siyasi atmosfere kayıtsız kalmaz. Gençler üzerinde şekillenen siyaset okulda bölünmelere yol açar. Millî Mücadeleciler, Akıncılar, Ülkücüler…
Yazıcıoğlu, gençlik liderimizdi
O zamana kadar siyasetle uzaktan yakından ilgisi yoktur ailenin. Rey kullanmak haricinde baba mesafelidir siyasete. Ancak Mustafa Destici, siyasi ortamın tesirine kapılmaya başlamıştır. Hem ‘Muammer abisinin’ etkisi hem de aileden aldığı milliyetçi muhafazakâr anlayışla kendi safını belli eder. O dönem ülkücülere ait olan Şeker Öğrenci Yurdu’nda Ülkü Ocakları’nın düzenlediği seminerlere katılır. Merhum Yazıcıoğlu’yla tanışıklığı da işte tam o günlere rastlar: “O dönem Muhsin Yazıcıoğlu, partinin ve Ülkü Ocakları’nın eğitimcisiydi. Herkesin tanışmak istediği bir gençlik lideriydi. Çünkü bütün ocaklarda Muhsin Başkan’ın namı bilinirdi.” 15 yaşlarında tanıştığı Yazıcıoğlu’ndan etkilenir Destici. Kafasında siyaset olmasa da bir hedefi, bir ideali vardır. Bu davada ne pahasına olursa olsun yer alacaktır.
Okuduğu dönemdeki sağ-sol çatışmaları, gençler arasındaki gerginlik onu da etkiler, birçok eylemde yer alır: “Karşımızda Eczacılık Fakültesi’nde yedi tane ülkücü abimiz vardı. Onlar bizim sayemizde okuyorlardı. Bir olay olduğunda hemen oraya geçiyorduk. 4 bin kişilikti imam hatip. Bunun 1500’ü ülkücüydü.” Şiddet, silah ona göre değildir, silahlı eylemlere katılmaz; ama silahların hedefinde yer alır. İki defa kurşunlanır, yara almadan kurtulur. Aile bütün bu olanlardan bihaberdir. Ne eylemlere karıştığını ne de ülkücü olduğunu bilir babası. Oğluna telkinlerde bulunmayı ihmal etmez. Destici ise davadan vazgeçmez: “İnandığınız bir idealiniz var. Ülkücü olmuşsunuz artık. Nizam-ı Âlem için İlây-ı Kelimetullah dedik. Her şeyi göze alabiliyorsunuz.”
Üniversite dönemi yaklaştığında nasıl bir yol izleyeceği, hangi mesleği seçeceği gündeme gelir. Aslında tarih ve edebiyata meraklıdır, o da olmazsa avukatlık yatar gönlünde. Karar verme sürecinde babasının isteği ağır basar. ‘Önce ilahiyat oku, sonra ne okursan oku’ telkiniyle hukuk, siyasal gibi birçok bölüme puanının yetmesine rağmen yedi tercihini ilahiyattan yana kullanır: “İdealimde öğretmenlik vardı. O zaman Türkiye’de yedi ilahiyat fakültesi vardı, hepsini yazdım. Sanki peş peşe biri kaçarsa birini kazanayım diye. Çünkü babam öyle istemişti.”
Babanın kafasında, oğul Mustafa’dan iyi bir müftü, hafız ya da bir din âlimi yetiştirmek vardır. Amaç dedenin mirasını sürdürmektir. Ancak ne vaizlik ne müftülük ona göre değildir. İlahiyat okuma fikri pek heyecan vermez ona. Hukuk puanına rağmen yedi ilahiyattan birini tutturur. Babasının isteği olmuştur. Destici artık Ankara İlahiyat Fakültesi öğrencisidir. Ancak onun kafasındaki ilahiyat ile hocalardan gördüğü dersler arasında farklılık vardır: “Aykırı fikirde olan hocalarımız vardı. Anadolu İslamiyet’ine aykırı, hadisleri yok sayan, sahabeyi eleştiren bir üniversitede buldum kendimi. Hâlbuki biz amelde İmam-ı Azam Ebu Hanife, itikatta İmam Maturudi diye öğrenmişiz. Bütün dinî hayatımız buna göre şekillenmişti; ama Ankara İlahiyat beni bu yönde etkilemedi.”
Nihayetinde ülkede 12 Eylül 1980 darbesi ilan edilir. Her şey bir anda bıçak gibi kesilir. Üniversite yıllarını sakinliğin sunduğu imkânlar ölçüsünde değerlendirir. Tiyatroyla ilgilenir, Mehmet Akif’in hayatını anlatan Mahalle Kahvesi oyununda rol alır. Öğrencilerden bir tasavvuf müziği korosu kurar. Tabii bu arada başka bir hobiye de merak salmıştır: “Ayaşspor amatör ligdeydi. Orada sol bek ve sağ açık oynadım. İki ayağımı da çok iyi kullanırdım. Galibiyete 20, beraberliğe 10 bin lira alıyorduk.”
İhtilal olduktan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi değildir. Kaldıkları yurtların adı bile değişmiştir. Ülkücülerin kaldığı Şeker Yurdu artık Gazi Yurdu’dur: “Arkadaşla kantine gittik, bir de baktık ki masaların hepsinde Cumhuriyet Gazetesi var. Arkadaşa ‘Faruk, ya biz nereye geldik, burası solcuların eline geçmiş!’ dedim. Sonra bir baktık kantinin kapısından bıyıklı, iri yarı ülkücü tipli biri gözüktü. Dedim Faruk, bizimkiler gelmeye başladı. Sonrasında da yurdun hâkimiyeti zaten bize geçti.”
Ocak Dergisi adı altında ülkücü hareket tekrar yapılanmaya başlar: “Partiyi tekrar toparlayan ocak oldu. Biz de o yapılanma içerisine tekrar dâhil olduk.” Önce yurt başkanı olan Destici, sonra fakülte başkanı olur, ardından ocak yönetimine girer. Tabii bu durumdan artık aile de haberdardır. Ancak oğlunun ‘Ülkücü’ olmasından Ali İhsan Bey rahatsızdır: “Babamın Türkeş’e karşı bir mesafesi vardı. 60 Darbesi, Menderes’in asılması, Üstad’ın cenazesine yönelik iddialar onun zoruna gitmişti. Benim Türkeşçi olmamı hiç istemedi. ‘Ülkücü olmak ayrı bir şey, Türkeşçi olmak ayrı bir şey’ diyordu. Tabii bunu köyde dinliyordum ama Ankara’ya geldiğimde liderim oydu.”
Türkeş, 1986’da tahliye olduğunda evinin önünde nöbet tutan gençlerden biridir Mustafa Destici. ‘Lidere saygı, davaya itaattir’ o gün için nöbetin amacı. Kara kışın bastırdığı günlerden birinde tuttuğu nöbet aklından hiç çıkmaz: “Ecevit ve Türkeş’in evi Ankara Oran’da yan yana idi. Ecevit’in evinin önünde polis korumaları vardı. Türkeş’i ise biz koruyorduk. Hatta şu an Türkeş’in evinin önünde nöbet tutmuş, devlette çok önemli kademelerde yer alan isimler var. O zaman Oran’la kent arasında taşıt filan yoktu. Bir kış günü öyle bir kar ve fırtına oldu ki şehirden nöbeti devralmaya diğer arkadaşlar gelemedi. Üç gün evin önünde aralıksız nöbet tutmak zorunda kaldım. Sağ olsun Türkeş’in eşi Seval Hanım, bize arada bir yemek ve çay getirdi.”
Türkeş’le ilişkisi bunlardan ibaret değil elbette. Türkeş’in ocak ve okul başkanlarından belirlenip ders verdiği 25 kişiden biri de Destici’dir: “Türkeş’ten özel ders aldık. Derse girerken ‘Dikkaat! Başbuğ!’ denir, bizler tak ayağa kalkardık. Uyuyanlar olurdu, bunları dersten atmıştı. Ondan çok şey öğrendim.”
Ocak faaliyetlerinin ardından Muhsin Yazıcıoğlu’nun içeriden çıkmasını bekler. İçeriden gönderdiği mektuplarla çıkarırlar dergiyi. Nihayetinde 1987’de çıkar Yazıcıoğlu. Ona göre başkan içeriden daha muhafazakâr biri olarak çıkmıştır. Herkes ikinci adam olacağına inanırken MHP’den kopuş süreci başlar: “Fikrî bir ayrılık süreci yaşandı. Uygulamada farklılık vardı. Özellikle hükümete güvenoyu verilmesi, DEP’lilerin Meclis’e taşınması, Çekiç Güç oylaması, parti içi demokrasinin yok sayılması, kırılma noktalarıdır. Başkan hapisten daha muhafazakâr biri olarak çıktı. Siyasete girmeyi düşünmüyordu. Hapisteyken kurdurduğu yardım vakfının başına geçti. Ama çoğumuz, onun çıkışını bekliyorduk. Çıkınca da çevresinde toplandık. Herkes, partide ikinci adam olacağını bekledi, olmadı. Bardağı taşıran gelişme, MHP’nin Çekiç Güç oylamasında verdiği destek oldu. Muhsin Başkan 1989 kurultayında MKYK’ya seçildi. Kurultay’da Türkeş’ten daha çok alkış ve oy aldı. Ama parti divanına alınmadı, tabanın zorlamasıyla genel sekreter yardımcısı yapıldı.”
MHP’den ayrılma fikrine pek sıcak bakmaz Destici. Fakat Yazıcıoğlu öyle karar verince yanında saf tutar. Bu durum en çok babası Ali İhsan Bey’i sevindirir: “Ailede Muhsin Yazıcıoğlu’nun yeri ayrıdır. Her türlü olumlu özelliği üzerinde barındırır başkan.” Destici, bütün yaşananlara rağmen, ölümüne kadar Yazıcıoğlu’nun ağzından Türkeş’le ilgili tek bir kötü söz duymadığının altını çiziyor. Zaten o ayrılma sürecinde konuşmadan ayrıldıklarına, hatta ayrılmak zorunda bırakıldıklarına dikkat çekiyor: “Ayrılmamız için zemin oluşturuldu. İleriye dönük Türkeş sonrası için bir zemin hazırlandı. Çünkü Yazıcıoğlu orada kalsaydı daha farklı bir MHP çizgisi olacaktı.”
Kayseri’de imamlık
Destici, imam hatipten mezun olduktan sonra kısa bir süre Kayseri’de imamlık yapar. 1988’de Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun olan Mustafa Destici, 1993’e kadar öğretmenlik yapar. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde felsefe tarihi üzerine de yüksek lisansını tamamlar. 1993’te Malatya İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde akademik göreve başlar. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde araştırma görevlisi olur ve 2000 yılına kadar Gazi Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde akademisyen olarak görev yapar. 2000 yılında Tarım Bakanlığı’na geçer ve 2007’ye kadar burada çalışır.
Destici, siyasi hayatında ise 1978’de Ülkü Ocakları’nda göreve başlar. 12 Eylül Darbesi’nden sonra kurulan ilk Ülkücü Gençlik Teşkilatı olan Gençlik Kültür Sanat Ocakları’nın kurucu genel başkan yardımcısı olur. 1992’de merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun Milliyetçi Çalışma Partisi’nden ayrılması ile birlikte Nizam-ı Âlem Ocakları’nda görev alan Destici, 2007’ye kadar Nizam-ı Âlem ve Alperen Ocakları’nda aktif görevlerde bulunur.
Mustafa Destici, 2007’de yapılan 2. Olağanüstü Büyük Kurultay’da Muhsin Yazıcıoğlu’nun isteği ile 17 yıllık memuriyet hayatından istifa ederek Büyük Birlik Partisi’ne katılır. Merkez Karar Yürütme Kurulu (MKYK) üyeliğine seçilerek mali işlerden sorumlu genel başkan yardımcısı olur. 9 Kasım 2008’de 7. Olağan Büyük Kurultay’da MKYK üyeliğine tekrar seçilen Destici, Yazıcıoğlu’nun isteği üzerine teşkilat işlerinden sorumlu genel başkan yardımcısı olur. Muhsin Yazıcıoğlu’nun şehadetinden sonra 24 Mayıs 2009’da yapılan son Olağanüstü Büyük Kurultay’da tekrar MKYK üyeliğine seçilerek genel sekreter olur. 3 Temmuz 2011’de 4. Olağanüstü Kurultay’da Büyük Birlik Partisi genel başkanlığına seçilir.
Mustafa Destici, eşi Şükriye Hanım’la 16 yıllık evli. Bu beraberlikten Hilal, Alperen ve Ela Naz isimli üç çocuğa sahip. En küçük kızı Ela Naz’la satranç ve saklambaç oynamayı seviyor. Mantı, yaprak sarması ve et yemekleri vazgeçilmezi. En fazla organik beslenmeyi seviyor. Ürünlerin çoğu Eskişehir ve Ayaş’tan geliyor. En mutlu olduğu anlar ise memleketinde bayramlarda 9 kardeş, onların çocukları ve anne babasıyla geçirdiği vakitler.
BBP lideri Mustafa Destici, öğrencilik yıllarında ‘korunmuş bölge’ olarak tanımlanan, solcuların çoğunlukta olduğu Gazi Mahallesi’nde bugün parti genel merkezinde siyasi çalışmalarını sürdürüyor. 7 Haziran için ‘Büyük İttifak’ başarılı olsa da olmasa da hedefi Yazıcıoğlu çizgisinden hayatı boyunca sapmadan bu davayı sırtlamak.
İMANIN TECELLİSİNİ MUHSİN BAŞKAN’DA GÖRDÜM
-Muhsin Yazıcıoğlu’nun en çok neyini özlüyorsunuz?
Onunla siyaset yapmanın çok büyük hazzı vardı. Emin olduğumuz, tam güvendiğimiz bir insandı. Neticede onu kaybetmenin üzüntüsünü yaşarken büyük bir yükün altında kaldığımızı hissettik. Siyasi parti de değil, ocağı, vakfı, Avrupa teşkilatları var. Çok ağır bir sorumluluk. Bunu taşımak kolay değil. Biz başkan var diye siyasete girdik. Onunla birlikte yürüyelim diye girdik. Şehadet aklımızda yoktu.
-Yazıcıoğlu’nun size kazandırdığı en önemli şey?
Biz davaya inanmış, İlây-ı Kelimetullah için Nizam-ı Âlem demiş insanlarız. Ama önünüzdeki lider tam buna uygun bir hayat yaşıyorsa tabii ki ister istemez o sizi hizaya sokuyor. Hem İslami hem millî anlamda gayretkeş olmamızda büyük katkısı var. Ben imam hatip mezunuyum, ilahiyat okudum, dindar bir aileden geliyorum; imanın her anlamını biliyorum. Ama tecellisini gördüğüm insanlardan biri babam, biri Muhsin başkandır. İmanın tecellisini onlarda gördüm. Ölçü Kur’an ve sünnet. Onun dışında hiçbir şeyde yoklar.
-Yazıcıoğlu’nun kazasıyla ilgili şahsi fikriniz nedir?
Somut bir delil ya da bilgi olmayınca kesin şudur diyemiyorum. Ama ortadaki şüpheler dolayısıyla toplumun kahir ekseriyetinde suikast olduğu kanaati güçlü. Gün geçtikçe şüpheler artıyor ve giderilmiyor.
-Yazıcıoğlu’ndan sonra riskli bir koltukta oturduğunuzun farkında mısınız? Endişeleriniz var mı?
Bu bir dava hareketi. Burayı temsil noktasında kimi etkin, kimi liyakatli görürlerse bu anlamda da hiç yüksünmem. Hemen ceketimi düğmelerim, yanına geçerim. Genel başkanlık yapabileceğim gibi bir ocak neferi olarak da görev yaparım. Ben aile hayatını seven bir insanım, onların büyüdüklerini fark edemiyorum. Keşke dediğim zamanlar oluyor. Biz ona hazırlıklıyız. Bu göreve talip olmuşsak, bu yola çıkmışsak buna hazırlıklıyız. Birtakım oyunları bozuyorsanız inanmışsınızdır, her şeyi göze almışsınızdır. Açıktan tehdit değil ama dolaylı yollardan işimizi zorlaştıracak birtakım zorlamalar, buranın yürümemesi adına birtakım yaptırımlarla karşılaşıyoruz. Ama biz sabırla, doğrulukla yolumuzda yürüyoruz. Tedbir takdiri bozmaz. Takdir tecelli eder.