UKRAYNA OPERASYONUN  ARKASINDAKİ PLAN VE S400 DAVASI

Volkan AYDEMİR

Sevgili okurlarım!

İlk önce bir komplo teorisyeni olmadığımı, saçma hikayeler ve veya gelecek olasılıklarının ilgimi çekmediğini belirtmek isterim. Eğer takip ediyorsanız, yazılarımda ve öngörülerimde; tamamen somut kanıtlar, kaynağı olan bilgiler ve yaşanmış gerçekler arasında bağ kurarım. Bir öngörüyü yazmadan önce kişilik analizlerini, davranış bilimlerini, sosyolojik kanıtları ve psikolojik verileri kullanmayı ilke edinmişimdir. İşin akademik ve siyasi bilimsel yanı ise, ömrümün sonuna kadar üzerimde emeğini inkar etmeyeceğim, abim gibi bildiğim saygıdeğer hocam Prof. Dr. Ali Asker beyin beni hamlıktan çıkarma çabalarıdır.

Eğer takip ediyorsanız, Dünya ve Türkiye basınına henüz düşen “ABD’nin Türkiye’ye S400 füzeleri teklifini” ben geçen hafta yazmıştım. Nedenlerini belirtmememin nedeni henüz çok erken olduğuydu. Şimdi yavaş yavaş bu teklifin taraflarına ve nedenlerine geçelim isterseniz. İlkönce Ukrayna ulusunun savaşa nasıl sürüklendiğinden söz edelim. “Ulus Devleti”  kavramı ikinci dünya savaşından sonra, özellikle bir takım hakim güçler tarafından istenmeyen bir topluluk şekli olmaya başladı. İkinci dünya savaşından çıkan Almanya o dönemde en güçlü ulus devletlerinden birisiydi. 1949 yılında Doğu ve Batı diye  ikiye ayrılan Alman ulusunu ve ekonomisini bitirmek için daha savaş sürerken planlar yapılmıştı. Bunların en bilineni kim veya kimler tarafından servis edildiği bilinmeyen, 1944 yılında basına sızdırılan Morgenthau planıydı. Bu plana göre Alman sanayisi tavsiye edilecek, maden ve teknolojik varlığı imha edilecekti. Ruhr Havzası özel olarak ele alınmıştı plana göre eylem planı bir takvime bağlanmıştı. Alman ekonomisi sadece tarıma dayalı bir varlık sürdürecekti. Plana başta İngiliz hükümeti karşı çıkmışsa da ABD tarafından Britanya’ya yapılacak yardımlar ve verilecek kredi anlaşması öncesi başkan Roosevelt İngilitere Başbakanı Curchill’e   Quebec Konferansı’nda ilkönce Morgenthau Planı’nı imza edelim teklifinde bulunup imza attırmıştır. Planla ilgili bilgiler basına yansıyınca Stalin huzursuzluk çıkarmış, Yalta ve Potsdam Konferanslarında bu huzursuzluğunu açıkça belli etmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya dört parçaya bölünüp, 1949 yılında batı tarafında ABD VE İngiltere tarafından Federal Almanya, doğu kısmında ise, SSCB tarafından Demokratik Almanya kurulmuştur. Fakat hakim güçler Alman ulus devlet olgusundan öylesine rahatsız olmuşlardı. Nazi belasının bir gün başlarına bela olacağından çekindikleri için olacak ki Federal Almanya’nın demografik yapısını hızla değiştirme ihtiyacı duydular. Bunun en tepki çekmeyen ve masum şekli, gelişen sanayiyi bahane ederek yurtdışından işçi kalifiye olmayan işçi transfer etmekti. İlkönce 1960 yılında İtalya, Portekiz ve Türkiye’den sağlam işçi alımları başladı ve yıllar içinde milyonlara varan bir göç dalgası oldu. Bizim Ortadoğulu göçmenlerle karıştırmayın ama, alınan işçiler dişlerine, böbreklerine, prostatlarına kadar kontrol ediliyordu. Bize Anadolu deyimiyle, “ala geldi, bula geldi, türlü türlü tula geldi.” Neyse bugün 84 milyon Alman nüfusunun yüzde 20’den fazlası göçmen nüfusudur. Almanya ulus devlet yapısından ayrılmıştı artık. Ukrayna gün geçtikçe ulusal bağlarını güçlendiriyordu. Bir yandan Ulus milliyetçiliği ön plana çıkıyor, bir yandan da Batı dünyası ile entegrasyonu kolaylaşıyordu. Avrupa’nın en uç noktasında jeo-politik ve jeo-stratejik konumu önem arz ediyordu. Karadeniz’e haksim kıyılarıyla önemli limanlara sahipti. NATO dışında bir oluşumun iştahını kabartıyordu. Ukrayna’da bunun farkındaydı ve bu avantajını kendi çıkarları doğrultusunda sonuna kadar kullanmakta kararlıydı nitekim öyle oldu. Ukrayna’da yükselen Ulus milliyetçiliği ve Batıda kurulabilecek yeni oluşumlara hızlı entegrasyon yıllarını sahada tecrübe ile geçirmiş modern Rus Çarı’nın ve Avrupa birliği sahasını kaybetmek istemeyen ABD’nin dikkatini celbetti. Çar Vladimir Putin yumuşak askeri güç kullanarak Ukrayna’ya operasyon düzenlerken, Amerika Başkanı havanda su dövüyor basına yaptırım açıklamaları yapıyordu. Görüşmeler ve masa diplomasisi sonrası zaten istenen anlaşmaya çok az zaman kaldı, eli kulağındadır ha oldu ha olacak. Anlaşmanın en önemli maddesi :“muhtemel Rusya Garantörlüğünde, Ukrayna’nın tarafsız devlet ilan edilmesi ve olası savaş anında, yine Rusya tarafından kara ve hava sahasının denetim altında tutulması.” Bunun için en önemli araç elbette S400’ler. Türkiye’nin elinde atıl halde bulunan S400’lerin Ukrayna’ya transferi zor değil. Ama bu teklifi ABD’nin yapması Türkiye dış politikası ve hava savunması için çok önemli. Çünkü, çıkarıldığımız ve ortağı olduğumuz F35 programına dahil edilmemiz gerekir. Neden mi? F35’ler bizim için, olası Çin Ticaret ve hareket yollarında ve İran’a komşu olan, Ortadoğu ve Güney Kafkasya’yı olası Britanya canlanmasına karşı sürekli kontrolü altında tutmaya çalışan, savunması güçlü bir Türkiye ABD için hala önemli bir müttefik. Sonuç olarak: S 400 konusunda Antalya’da, Türkiye, Amerika ve Rusya arasında üçlü bir diplomasi yapıldığı gün gibi aşikar. Siz bakmayın, liderlerin basında verdikleri beyanatlara. Rus hava savunma sisteminin transferi her tarafın kazandığı bir teklif gibi görünüyor. Tek kaybeden taraf, Zelensky gibi bir şovmene güvenip, gelecekle ilgili büyük hayaller kuran Ukrayna halkı oldu sanırım.

Hep belirtmişimdir: Duygusal bağlar veya soyut kazanımlar üzerine dış politika belirlenmez. Dış politika maddi ve somut kazanımlar üzerine kuruludur.

Bundan önceki yazılarımı takip eden birçok okurum ve dostum Rusya’nın haklılığını savunduğumu düşünmüş olacaklar ki, bana iletilen mesajlarında ufak ve tatlı serzenişlerde bulunmuşlar. Hep söylediğim gibi: ben hep objektif ve bilimsel yaklaşmaya çalışırım. Bir taraf tutmam gerekirse, her metrekaresi yüce Türk Ulusunun evlatları Anadolu aslanlarının kanlarıyla sulanmış Aziz Vatanım, Türkiye’nin tarafını hiçbir bedele değişmem.

İçinde bulunduğumuz 18 Mart Çanakkale zaferini kutlama ve şehitlerini anma haftası dolayısıyla bir defa daha belirtmek isterim ki: Anadolu insanının emperyalizme karşı, yokluğun varlığa karşı galibiyetidir. Çanakkale zaferi.  

Başta Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşları olmak üzere, Anadolu’yu bizlere vatan yapan ve sınırlarımızı korurken toprak olan bütün şehitlerimize yüce Yaradan dan Rahmet diliyor ve Gazilerimize şükran ve minnetlerimi sunuyorum.

KALIN SAĞLICAKLA!.. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.