17 Aralık'ın  Cemaate maliyeti

17 Aralık'ın Cemaate maliyeti

17 Aralık sürecinin Gülen Hareketi'ne ağır ve kalıcı maliyetleri olmaya başladı.

Aralık operasyonunun bir “iktidar ve egemenlik mücadelesi” adına yapıldığı aşikar. Bu operasyonu planlayan ve başlatan aklın, stratejik düşünme becerisine sahip olduğu da aşikar. Bu aklın zihnindeki şema şöyleydi: Ardışık yapılacak operasyonlarla, siyasal ve ekonomik kaos hali oluşturulacaktı. Önce Başbakan’a yakın tüm kişi, şirket ve kurumlar yargı ve polis gücüyle tutuklanacak, ardından Başbakan alaşağı edilecekti. Böylece devlet sistemini kontrol eden ana güce dönüşeceklerdi. Sonrasında seçimlerle iktidara hangi parti veya lider gelecekse gelsin, onların vesayeti altında olacaktı. 


PARAREL YAPI OLGUSU

Oldukça iyi planlanmış, uzun süreli hazırlıklar yapılmış bir operasyon olmasına rağmen, operasyon nihayetinde başarısız oldu. Çünkü planlayıcı aklın operasyonel kapasitesi ve imkanları yetersiz kaldı. İktidar darbevari bir yöntemle devirmek isteniyorsa, ilk hamlede öldürücü darbeyi vurmak gerekir. Aksi halde iktidar sahipleri hızla toparlanır ve darbecileri temizler. Bu iş tarih boyunca böyle olmuştur. 17 Aralık darbesini planlayanlar, ilk hamlede iktidara yıkıcı darbeyi vurmayı beceremedi. İktidar ayakta ve kendi hamlelerini yapıyor. Operasyon yapan güç artık operasyon yemeye açık hale geldi.

17 Aralık’ta başlayan sürecin Gülen Hareketi’ne ağır ve kalıcı maliyetleri olmaya başladı. Benim listeleyebildiğim maliyetler şunlar: Gülen Hareketi’ne yönelik paralel devlet algısı oluştu. Fethullah Gülen ile ilgili algı bozuldu. Diğer cemaatlerle sosyal mesafe açıldı. Milli ve yerli olmadıklarına dair şüpheler oluşmaya başladı. Cemaatin dış halkalarındaki insanlar uzaklaşmaya başladı. İktidarın mutlak karşıtı, ötekisi konumuna düştüler. 

Bu operasyonun Gülen Hareketi için en büyük maliyeti “devlet içinde paralel yapı” olduklarına yönelik yaygın bir kanaatin oluşmasıdır. Bu kanaat cemaat mensupları dışında diğer tüm toplumsal gruplarda oluştu. 17 Aralık sürecini Gülen Hareketi’nin başlattığı ve sürdürdüğü inancı hem siyasal elitlerde hem de geniş halk kitlelerinde yerleşti. Bu durum, Gülen Hareketini açıkça risk altına koyuyor. Devlet ve iktidar, içine sızmış kadrolara projektörler tutmaya başladı. Devletteki Cemaat kadroları tasfiye edilmeye başlandı. Yıllar içinde oluşturulan bu kadrolar açığa düşmüş, deşifre edilmiş oldu. Bu hal Gülen Cemaati için hayati bir kayıp. 

Devlet kadrolarında bu açığa çıkma ve tasfiye edilme halinin bir kaç sonucu olacaktır. İlk sonuç, cemaatin operasyon kapasitesinin önemli ölçüde azalmasıdır. Devlet içindeki kadrolar içe çekilecek, hayatta kalabilmek için daralacak, çekirdek grubuna doğru küçülecektir. Bu zayıflama demektir. Şimdiye kadar Gülen Hareketi içinde bulunmayı avantajlı görenler, artık Cemaate yakın olmayı dezavantaj olarak algılayacak, uzaklaşacaktır. Bu küçülme ve etkinliğin azalması demektir. İkinci sonuç ise, Türkiye’deki tüm toplumsal kesimler Gülen Hareketi’nin devlet içinde kadrolaşma siyasetinden haberdar hale gelmesidir. Bu durumda iktidara kim gelirse gelsin, gerçek iktidar olabilmek için, Cemaatle mücadeleye girecektir. Bu hal kaçınılmazdır ve iktidar mücadelesinin doğasında vardır. Sonuçta, Gülen Hareketi, kendisi parti kurup iktidara gelmedikçe, her iktidarla kapışmak zorunda kalacaktır. Bu sürekli bir kavga hali demektir. Hiçbir organizasyon sürekli olarak bir kavgayı kazanamaz. Eninde sonunda tasfiye olur. 

'HOCA' ALGISI SARSILDI 

Yakın zamana kadar muhafazakar, dindar kesimlerde Fethullah Gülen ile ilgili eleştirisel sözler neredeyse ayıp olarak karşılanırdı. Fethullah Gülen, kendi cemaati dışındaki dindar camialarda da saygı duyulan bir kişilik haline gelmişti. Siyasi liderden ziyade”hoca” olarak algılanıyordu. Erdoğan’la kapışma sürecinde, Fethullah Gülen algısı, iktidar peşinde koşan, operasyonları bizzat yöneten, siyasal bir hareketin lideri konumuna dönüştü. Gülen algısı manevi boyuttan uzaklaşıp, dünyevileşti. Sivillik yerine, polis ve yargı ile anılır oldu. Türkiye’nin Kemalist döneminden gelen güç odağı olan Koç Grubu ile yan yana düştü. Özellikle beddua görüntülerinden sonra, twitter geyiklerine malzeme oldu. Bu açık bir şekilde, “Fethullah Hoca” algısının tüketilmesidir. 17 Aralık operasyonundan bugüne kadar devam eden süreç, zihinlerdeki ve duygulardaki “Fethullah Hoca” imajına ağır tahribat vermiştir. Bu hal oldukça ağır bir maliyettir. 

28 Şubat sürecinde Türkiye’deki cemaatler ve dindar gruplar birbirine yaklaşmış, iç içe geçmişlerdi. Bu hal en fazla örgütlü ve aktivite içinde olan Gülen Hareketi’ne yaramıştı. Geçişken noktalardaki birçok kişi, cemaatle ekonomik yardımdan, etkinliklerine katılma düzeyine kadar ilişkide bulunuyordu. 17 Aralık ile birlikte bu iç içe geçişler azalmaya başladı. Kişiler birincil aidiyetlerine döndüler. Cemaatler kendi grup varlıklarını Gülen Hareketi’nden ayırma çabasına girdiler. Bu hal cemaatlerin medyaya yansıyan beyanatlarında açıkça görülür hale geldi. Cemaatlerin kahır ekseriyeti Gülen Cemaati yerine Ak Parti’yi ve Başbakan Erdoğan’ı tercih ettiler. Bu süreçte, Gülen Hareketi giderek ‘ayrık ot’ muamelesi görecek. Kanaatimce bu ‘dışlanmışlık’ ve ‘yalnızlık’ cemaate ağır bir maliyet getirecek. 

YERLİ OLMAMA ŞÜPHESİ

Türkiye’de bir toplumsal grubun yerli veya milli olup olmaması ile ilgili algı, toplumsal desteği belirleyen temel parametrelerden biridir. Cemaatin şimdiye kadarki algısı, yerli ve milli olduğu şeklindeydi. Türkiye adına, dünyanın ücra köşelerine kadar gittikleri, dindarlar arasında yaygın bir kabuldü. Mavi Marmara olayında soru işaretleri oluşsa bile, bu farklı bakış tolere edilmişti. 17 Aralık sonrası ise Gülen Hareketi’nin İsrail ve Amerika’daki bazı gruplarla, güç temerküz etmek ve kendi organizasyonlarını korumak için, ilişkide olduğuna dair güçlü ve yaygın bir algı oluştu. En güçlü algı şöyle oldu: “Cemaat, İsrail ve ABD’yi arkasına alarak, Başbakan Erdoğan’a operasyon yaptı.” Bu algı ortalama bir Türk vatandaşının zihninde ve duygularında isyana neden olur. Nitekim oldu da.

17 Aralık operasyonunu başlatmada, sürdürmede ve sonlandırabilmede inisiyatifin ne kadarının Cemaate, ne kadarının yabancı güçlere ait olduğu sorusu sorulmaya başlandı. Cemaatin gücü ile İsrail’in gücünün eşit olmadığı açık. Bu tür ilişkilerde zayıf olan güçlü olan tarafından yönetilir. Bu sebeple, cemaatin İsrail ve Amerika’nın Yeni Muhafazakarlarının etkisinde olduğuna dair algı oluştu. Bu durumu Cemaat yalanlasa da, bu ilişkinin açık kanıtları gösterilemese de Cemaat, ABD, İsrail birlikteliği zihinsel şemalara yerleşti. Özellikle hem İHH’yı hem de MİT’i El-Kaide ile ilişkili göstermeye çalışmak, yabancı işbirlikçiliği algısını çok güçlendirdi. Artık önemli orandaki halk kitlesinde, bu zihinsel şemanın değişmesi çok zor. Bu durum Cemaatin meşruiyetine ağır bir darbe olacaktır. Bu toprakların insanlarının kahır ekseriyeti, kendi devletine rağmen, kendi devletini karşısına alarak İsrail ve ABD ile poz verilmesinden hoşlanmaz. Cemaatin bu algıyı değiştirebilmesi de neredeyse imkansız. Kanaatimce bu hal ağır bir maliyet. 

DIŞ HALKALAR KOPUYOR

Cemaat yapılarında hareketin çekirdek kadrosu en içte olur. En içteki grup sayıca az olmasına rağmen, mensubiyetleri ve rolleri güçlüdür. İkinci halka direk ilişkili insanlardan oluşur. Çekirdek yapı bu halkadaki kişilerle yakın temas halindedirler. Bu halkadakiler de genellikle cemaatle güçlü bağlara sahiptir. Bu iki iç halkadan sonraki dış halkalardaki insanların cemaat mensubiyetleri olsa bile güçlü değildir. Yalnız cemaatin söylemlerinden değil, diğer grup söylemlerinden de etkilenir. Aidiyetleri akışkandır. 

Dış halkalardaki insanlar Erdoğan’a karşı darbe hareketini benimsemedi. Cemaatin dış halkalarındaki insanların önemli bir kısmı kopmaya, hareketten uzaklaşmaya başladı. Bu hal cemaatte hem meşruiyet, hem etkinlik, hem de ekonomik kayıplara neden olacaktır. Bank Asya’dan para çekilmesi bu durumun bir örneği. Sadece Cemaatin bankası olmak, herkesin bankası olmaktan uzaklaşmak, bu da güçsüzleşmek demek. Zaman Gazetesi aboneliklerinin iptali de diğer bir gösterge. Elit insan kazanarak büyüme stratejisine sahip Cemaatin, önemli oranda bir insan gücünü kaybetmesi önemli bir maliyettir.

MUTLAK KARŞIT POZİSYON

İktidarla uyumlu görünüm Gülen Hareketinin büyümesini ve etkinliğinin artmasını sağlamıştı. Şu anki Ak Parti hükümetinin tam karşıtı pozisyon ise harekete karşı olan “güç algısını” olumsuz etkileyecektir. Keskin inançlılar muhalefeti sevse bile, insanların çoğunluğu iktidardan yana olmayı seçer. Hele Erdoğan’ın ve hükümetin ipleri eline aldığı kanaati oluştuğunda, dış halkalardan başlanarak içe doğru dağılma olacaktır. Gülen Hareketi’nin çekirdek insan gücü harekete oldukça bağlı olmasına ve bu çekirdek kadronun kolay kolay dağılmayacağı gerçeğine rağmen, bu hal içe çekilme, daralma ve küçülme demektir. Dolayısıyla iktidarı arkasına almadan, karşısına almaya geçiş, Cemaate hem ekonomik hem de siyasal maliyetler getirecektir. 

Sonuç olarak; Gülen Hareketi 17 Aralık pperasyonu ile iktidarı tam olarak ele geçiremedi. Operasyon Ak Parti ve Erdoğan’a açık zarar verdi ama yok edemedi. Artık Cemaatin kendisi operasyon yiyerek zayıflayan ve kaybeden pozisyonuna doğru gidiyor. Nihai hedefini başaramamış operasyondan dolayı ağır maliyetler yaşamaya başladı, giderek de yaşayacak.

Cemaat önemli sayıda nitelikli insana sahipti. Türkiye’ye katkı sağlıyordu. Gülen Hareketi’ne yazık oldu. Keşke, Gülen Hareketi’nin “sivil bir cemaat” haline gelmesinin bir yolunu bulmak mümkün olsa. 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.