AK Parti'de kriz derinleşiyor

AK Parti'de kriz derinleşiyor

AK Parti'de kriz derinleşiyor. Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'na yakınlığıyla bilinen Karar gazetesinde AK Parti iktidarı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili eleştirel yazılar giderek ağırlığını artırıyor.

Yeni adıyla Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin TBMM’ye sunulmasıyla birlikte AK Partili milletvekillerinin özellikle yedek milletvekilliği konusundaki rahatsızlıkları kamuoyuna yansımış ve Başbakan Binali Yıldırım da bazı düzenlemelerin yapılabileceğini söylemişti.

 

MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin konuşmalarında “Sözümüzün arkasındayız” diyerek “ful garanti” vermesine rağmen AK Parti içerisinde Cumhurbaşkanlığı Sistemi konusundaki rahatsızlık Meclis kulislerine yoğun olarak dillendiriliyor. Özellikle eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, Hayati Yazıcı gibi AK Parti’nin önemli isimleri ve onlara yakın olan milletvekillerinin oylama sürecinde “hayır”a çok yakın durduklarından bahsediliyor.

 

Oğlu Osman Gökçek’in Ankara Ticaret Odası (ATO) seçimlerini Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan gerekli desteği alamayıp, tüm uğraşlarına rağmen kaybetmesinin ardından Melih Gökçek’in de “hayırcılara” yakın durduğu ve kendisine yakın AK Parti milletvekillerini bu yönde etkileyebileceği de konuşuluyor.

 

Siyasette Cumhurbaşkanlığı Sistemi tartışmalarının 2017 Ocak ayıyla birlikte hız kazanması beklenirken, Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun danışmanlığını yapan Karar gazetesi yazarı Etyen Mahçupyan’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı eleştirmesi gözlerden kaçmadı. Mahçupyan; Erdoğan’ı ima ederek “takıntı” ifadesini kullanıp, faizleri düşürülmesini istemesini “Emir vererek faiz düşüreceğini sanmak epeyce hüzünlü” şeklinde yorumladı.

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın faizlerin düşürülmesine yönelik tüm ısrarlı açıklamalarına rağmen bugüne kadar ne Merkez Bankası’ndan ne de AK Parti hükümetinden bu yönde bir açıklama gelmedi. Siyasi kulislerde Mahçupyan’ın yazısı Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik AK Parti içerisinde konumlanan “Erdoğan muhalefetinin” yeni bir izdüşümü olarak değerlendiriliyor.


İşte Mahçupyan'ın o yazısı...


“Ama çoğu zaman bu gözlemleri yaparken kendi zamanımızda sürdürülen akıl tutulmalarını fark edemeyiz. Genellikle ortak aklı dumura uğratan şey, gerçekliği kavramakta zorlanan bir ideolojik yaklaşımın resmi görüş haline gelmesidir. Eğer yönetime karşı çıkmanın maliyeti kadar onun yanında olmanın getirisi de yüksekse, söz konusu akıl tutulması ancak sonuçlar yaşandıktan sonra idrak edilebilen bir garabet olarak tarihteki yerini alır…

 

Faizlerin düşürülmesi takıntısı böyle bir şey… Faizlerin düşmesi zararlı olduğu için değil. Daha önce de yazdığım gibi faizlerin düşmesi başta finans kesimi olmak üzere herkesin lehine bir durum. Nitekim faizin düşmesini sağlayacak tedbirlerin alınması hükümet adına olumlu bir adım. Ancak emir vererek faiz düşürüleceğini sanmak epeyce hüzünlü… Çünkü faiz her fiyat gibi piyasada oluşuyor ve finans alanında ‘tekel’ konumunda olmadığınıza göre o fiyatı belirleme şansınız yok.

 

***

 

Ama anlaşılan, faizin düşürülmesi sıradan bir ekonomik hedef olmanın ötesinde bir durum… Cumhurbaşkanı’nın geçenlerde “faizi önemli bir sömürü aracı olarak görüyorum” sözü bu bakışı yansıtıyor. Kısacası faiz ‘tefecilik’ olarak algılanıyor. Paraya ihtiyacı olanın bir para sahibine mahkum olup yüksek faiz ödemek zorunda kalması kimsenin onaylayacağı bir durum değil ve ‘sömürü’ kelimesini hak ediyor. Nitekim Osmanlı’nın son dört yüzyılı bu olgunun engellenmesine yönelik çabalar içeriyor. Öte yandan Osmanlı’da mülklerin gelirinin önceden devlet tarafından satılması ve ihaleyi alanın bunun karşılığını köylüden çıkartmasını ifade eden ‘iltizam’ da bir sömürüydü. Devletin paranın kıymetini bilerek düşürmesi ve böylece halkın emeğine el koyması da öyle… Bugün de bir köprünün maliyetinin halka yıkılması, ya da Türk lirasının kıymetinin düşmesine neden olan tasarruflarda bulunulması ekonomi bilimi açısından çok farklı bir durum değil.

 

Diğer bir deyişle günümüzde tefecilik bir sistem olarak ayakta kalmamış olsa da, devletler yeni usullerle eski gelenekleri devam ettiriyor. Sömürüyü bitirmek, toplumun katma değerinin ne denli adil kullanıldığı konusunda önce devletleri sigaya çekmeyi gerektiriyor. 

 

***

 

Öte yandan faiz paranın ortaya çıkmasıyla birlikte kaçınılmaz olarak hep var oldu. Çünkü (ölümlü) bir insandan bugün harcayabileceği miktarı harcamaktan vazgeçmesini istiyor ve ona ‘ileride harcarsın’ diyorsunuz. Bunun bir bedelinin olmaması mümkün mü? Kişi kendi yararına olacağını düşündüğü bir alımı niye ertelesin? Herhalde daha yüksek miktarda alım yapabilmek için… İyi de daha sonra aynı alımı yapmaya kalktığında malın fiyatı aynı kalacak mı? Demek ki bu kişinin elindeki parayı almak istiyorsanız ona hem istediği malın gelecekteki fiyat artışını garanti etmeniz hem de üzerine bir miktar daha vermeniz lazım. Yani enflasyon artı (reel) faiz...

 

İsterseniz buna nüfus artışını, hayat seviyesinin yükselmesini ve dönemsel ürün kıtlıklarını ekler, daha geniş bir açıklama da üretebilirsiniz. Her halükarda ortada ideolojiden bağımsız bir durum var: Ölümlü ve gelecek algısı olan insanların dünyasındaysanız, faiz bütün para sistemlerinin doğal ve zorunlu parçasıdır.

 

AK Parti hayatın gerçekliğine ve ekonomik rasyonaliteye herhalde bu kadar yabancı olamaz. Kaynağı ne olursa olsun, gerçekliği idealize eden ideolojilerin insanlığa hayır getirdiğine henüz tanık olunmadı. Doğru yaklaşım ahlaki düsturları doğru bilgi ve gerçeklik temelinde hayata geçirmek ve önce bizzat kendi uygulamalarımıza bakmak olmalı…”    

 

Siyasetcafe.com

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.