Alevileri HDP'ye yama projesi; Alisiz ve Atatürksüz Alevilik

Alevileri HDP'ye yama projesi; Alisiz ve Atatürksüz Alevilik

Gazeteci Köşe yazarı Ali Rıza Özdemir " Atatürk’ün yanından Öcalan’ın emrine… Veliyettin Efendi nereye koşuyor?" adlı bir yazı yazdı.

Nihat Genç'in yeni haber sitesi Veryansintv.com'daki köşesinde toplumun Alevi kesiminin öz değerlerinden uzaklaştırılıp HDP'ye ilişkilendirilmek istendiğine vurgu yapan Ali Rıza Özdemir şunları yazdı; 

 

Alevîlerin kendi arasında tartıştığı birçok konu vardır. Bunlardan biri de Hacı Bektaş Veli’nin (1209-1270) evlenip evlenmediğidir. Elbette laf olsun diye yapılan bir tartışma değildir bu. Çünkü söz konusu olan Hacı Bektaş Veli’nin mirasıdır.

Hacı Bektaş Veli’nin evlendiğini savunan Çelebiler, kendilerinin de onun soyundan geldiğini iddia eder. Babağanlar ise onun evlenmediğini, hayatını mücerret (bekâr) olarak tamamladığını söyler. Birincisi “bel evladı”, ikincisi ise“yol evladı” adını alan her iki grup da kendini Hacı Bektaş Veli’nin doğal mirasçısı sayar. Hacı Bektaş Veli’nin mirası, bu iki grup arasında adeta paylaşılmıştır.

KAYNAKLAR NE DİYOR?

Peki, Hacı Bektaş Veli’nin evliliği konusunda kaynaklar ne diyor?

Hacı Bektaş Veli’nin hayatından bahseden erken dönem kaynakları onun evliliği konusunda suskundur. Ancak eserini 1485 yılında tamamlayan Aşıkpaşazade, yaşadığı dönemde onun evlatları olduğunu söylemekte,Hacı Bektaşoğlu Mahmud Çelebi’den bahsetmektedir.

Bunun dışında Hacı Bektaş Veli’ye isnat edilen Makalat adlı risalede, insanın tekâmül aşamalarından bahsedilirken “nikâh kıymak” zaruri görülmüştür. Her ne kadar bu eserin ona ait olmadığı, olsa bile tahrif edildiği yönünde birçok itiraz yükselecek olsa da, bu kayıttan şüphe duymak için gerçek bir nedene sahip değiliz. Öncelikle Makalat’ın elimize ulaşan en eski yazması 1424 gibi eski bir tarihe aittir ve onun adına yazılan Velayetname’de (15. yüzyıl) de bu eserden bahsetmektedir. Farklı yazmaların tamamında da bu kayıt yani nikâh kıymak yer almaktadır.Doğal olarak kişisel tekâmülü tamamlamak için nikâh kıymayı zaruri gören bir erenin evlendiğine hükmetmek gerekir.

Hacı Bektaş Veli, Anadolu’yu hatta Balkanları Türkleştiren ve Ehlibeyt bağlısı yapan önemli kişilerden biridir. Hatta bunların en önemlisidir dersek, yanlış bir ifade kullanmış olmayız. Onun dergâhında yetişen halifeleri, dört yana dağılmış ve onun adını dört yana yaymışlardır. Onun günümüze ulaşan en büyük “keramet”i de kanaatimce budur.

 

TARTIŞILAN POSTNİŞİN

Çelebiler, en azından Hacı Bektaşoğlu Mahmud Çelebi’den beri kesintisiz şekilde varlığını sürdürmüş ve bugüne kadar gelmiştir. Bugün de Hacı Bektaş Veli Dergâhı postnişinliğini Veliyettin Hürrem Ulusoy üstlenmiştir. Hacı Bektaş Veli’ye bağlı çok sayıda Alevî ocağı ve talip toplulukları da günümüzdeki varlığını sürdürmektedir. Bunlar Hacı Bektaş Veli evladı olarak gördüğü Çelebiler ailesine büyük saygı beslerler.

Ne var ki, bugün Hacı Bektaş Veli’nin makamında oturan Veliyettin Hürrem Ulusoy, bazı icraatları ile kendi konumunu tartışmalı hale getirmiştir. Bunun birçok nedeni vardır ama temelde iki nedenden söz edebiliriz: Ulusoy’un siyasete bulaşması ve Alevî toplumunda “çağdaş Haricîler”olarak anılan “Ali’siz Alevîler”le ortak iş tutması.

Elbette yasalara göre kurulan ve seçimlere giren herhangi bir siyasi partide, dileyen herkes siyaset yapabilir, kimsenin de buna bir itirazı olmaz. Ancak Alevî inanç önderleri için durum biraz farklıdır. Alevî inanç önderlerinin bir siyasi tercihi vardır ama onlar kural olarak bu tercihi açıkça ifade etmezler. Çünkü onların talipleri arasında her partiye oy veren insanlar vardır ve bir siyasi partiye desteğini açıkça ifade etmek, taliplerini incitmektir. Taliplerini bir partiye dolaylı olarak yönlendirmektir.

Siyasete giren inanç önderleri kural olarak bütün dinî görevlerinden soyunurlar ve siyaset sonrasında da bu dinî görevlerine dönemezler. Alevîler diledikleri siyasi partilerde siyaset yapabilirler ama Alevîlikte ilke olarak din, siyasete alet edilemez ve siyasetin bir figürü olarak kullanılamaz.

Sıradan dinî önderler bile bu kurallara uyarken, Hacı Bektaş Veli postnişinliği gibi önemli bir makamı işgal eden Veliyettin Hürrem Ulusoy, bir siyasi partiyi desteklemiş hatta partinin başarısı için açıkça çalışmıştır. Üstelik çalıştığı ekip, Ali’siz Alevîliği savunan bir ekiptir.

Açık kaynaklardan ve merceği biraz daha büyüterek bakalım.

ic-resim-1-ulusoy.jpg

ULUSOY’UN ONURU: TURGUT ÖKER

Avrupa’daki Alevî örgütlenmesinin yönetici kadrosunda yer alan Turgut Öker, iki özelliği ile ön plana çıkar.

Birincisi, Alevîliği İslâm dışında konumlandıran ve Alevî kamuoyunda “Ali’siz Alevîlik” olarak bilinen kliğin temsilcilerinden olmasıdır. Onun bu yaklaşımı, Alevîlik ile ilgilenen herkesçe bilinir. Hatta arama motorlarından yapılacak kısa bir aramada bile bunu açıkça görebiliriz.

2105 yılında, Aleviliğin İslam dışında farklı bir inanç/din olduğunu savunan Öker, Hz. Ali’yi tanımayan ‘Alisiz Alevilik’ savıyla ön plan çıkmıştı. Katıldığı toplantılar Alevilerin Yezid’e lanet okumaktan vazgeçmeleri gerektiğini savunan Öker’e göre;“Aleviliğin aslında Hz. Ali ile alakası yoktur. Aleviler takiyye[i] yapıyor. Sünni hegemonyasına karşı bu yola başvuruldu.”

Yakın zamanda kendisine yönelik “Ali’siz Alevî” suçlamasına verdiği cevapta Alevîliğin “Hakk-Muhammed-Ali yolu” olduğu yönünde veya benzer bir açıklama yapmak yerine; “Ben kimliğimi, devrimci, sosyalist bir insan olduğumu en baştan beri söyledim. İnsanlar beni biliyorlar zaten, saklı gizli bir şeyim yok ki. Alevîler beni böyle kabullenmiş ve sevmiş durumda. Bizim dünyamızda öyle “ateist”, “Ali’siz” gibi kavramlarla şeytanlaştırma yok. Alevî toplumu için Ali (ve tabii dolayısıyla Yezid) sadece bir dinî simge, bir inanç öğesi değildir” demiştir.

Öker’in bu yaklaşımı ve benzer açıklamaları, Alevî kamuoyu tarafından tepki çekmekte en son 2015 yılında Hollanda Alevî Federasyonu tarafından yapılan açıklamada bu tepki şöyle dile getirilmiştir: “Turgut Öker, Alevî elbisesini tersten giymiş, Alevîlik ve Alevî değerlerini içselleştirememiş birisidir. Alevî değerlerini yalnızca çıkar ve menfaati için kullanıp belli güçlere yaranmak ve bir yerlere gelmek isteyen bir şahıstır. Kendisi “Alevîlik İslâm dışıdır” diyerek Alevîleri bölen, bölücü ve yıkıcı senaryoların içinde olanlardan da biridir.”[iv]

İkincisi, Öker’in Barış ve Demokrasi Partisi (BDP)-Halkların Demokratik Partisi (HDP) çizgisindeki siyasi oluşumlarda aktif görev alması ve milletvekili seçilmesidir. Doğal olarak Öker, Alevîlerin oyunu HDP’ye kanalize etmek için çalışmış, geçmişteki Alevî örgütlenmelerindeki birikimini bu uğurda harcamıştır. Öker’in 11 Mayıs 2011 tarihinde düzenlediği 2. Halk Buluşmasına sürpriz bir isim olarak Hacı Bektaş Veli Dergâhı postnişini Veliyettin Hürrem Ulusoy katılmış ve Öker’e açıkça destek istemiştir. Yoğun alkışlar arasında yaptığı konuşmada Ulusoy, Öker’e desteğini şöyle açıklamıştır:“Turgut Öker’i seçmezsek bu bizim için gerçekten büyük bir onursuzluk olur. (…) Alevî kimliğiyle geldi, biz de onu Alevî kimliğimizle meclise göndermek zorundayız, göndereceğiz.”[v]

 

ULUSOY’UN GÖNLÜNDEKİ: HDP VE DEMİRTAŞ

İlerleyen süreçte Ulusoy, HDP’ye desteğini daha ileri bir boyuta taşıdı ve “Alevî toplumunun HDP’ye yönelmesi doğal” başlığı ile yüksek perdeden bir demeç verdi. Ulusoy’a göre; “Bu gün itilmiş, kakılmış toplumlara eğer ‘Buyurun’ diyebiliyorsa Selahattin, tabiî ki gözler oraya bakacak, bakar da. Aradığımız, gönlümüzde ki neyse onun dilinden bakıyoruz.”[vi] Sadece bir siyasi partiye değil o partinin cumhurbaşkanı adayına da desteğini açıkladı Ulusoy aynı demecinde: “Bu son hareketlilikle birlikte, özellikle de Selahattin Demirtaş’ın Cumhurbaşkanı adayı olması ve düşüncelerini topluma iletmesiyle birlikte gözler ona çevrildi, camia ona çevirdi çünkü, gönlümüzdeki o bizim”[vii]

Ulusoy’un HDP ve Demirtaş desteğini kişisel olarak yürütmediği, bilakis kendine bağlı dedeler kanalıyla da yürüttüğü aynı haberden anlaşılıyor. Çünkü haber metnine göre; Çorum’da, Ulusoy’a bağlı olarak “dedelik vazifesini yerine getiren, günün çoğunu talipleriyle ilgilenerek geçiren Adıgüzel Erbaş dede, HDP’nin barajı aşmasını istediğini söyledi.”[viii]

 

ULUSOY, 4 TEMMUZ HARİCİ DEKLARASYONUNA ÖRTÜLÜ DESTEK VERDİ Mİ?

Hasan Kılavuz,Alevî Kültür Dernekleri Mersin şubesinin başkanıdır ve geçmişte Almanya’da bazı Alevî derneklerinde değişik görevler yapmıştır. Kılavuz, Alevî kamuoyunun tanıdığı bir isim; çünkü Alevî kamuoyunda tepki çeken birçok uğraşı ve açıklaması var… Alevîliği, İslâm dışında tanımlamak en çok tepki çeken açıklamalarından biri oldu. Ona göre, Alevîlik ile İslâm hiç bir yerde üst üste çakışmıyor. Alevîliğin İslâm inancı ile uzaktan yakından alakası yoktur. Hakk-Muhammed-Ali üçlemesi 14. yüzyılda Alevîliğe girmiştir. Kur’an Alevîliği bağlamaz vb.[ix] Yani Hasan Kılavuz, çağdaş Haricîlik olarak bilinen Ali’siz Alevîlik projesinin savunucularından.

İşte bu Hasan Kılavuz ile Veliyettin Hürrem Ulusoy birçok etkinliğe katıldı. Muhabbetlerine binaen diz dize oturdular. Hasan Kılavuz’un Ulusoy hakkındaki övgü dolu sözlerine ve enerjilerine bakacak olursak, 2014 yılında aralarının gayet iyi olduğu anlaşılıyor.[x]

2017 yılında durum biraz değişti. Şöyle ki: 4 Temmuz 2017 tarihinde Hacıbektaş ilçesinde açıklanan deklarasyonda Hasan Kılavuz başrolde yer aldı. Kamuoyunda çağdaş Haricîler[xi] olarak bilinen (Ali’siz Alevîler) bir ekip tarafından açıklanan bu deklarasyon[xii] Alevî kamuoyunda şiddetle tartışıldı ve tepki çekti. Çünkü bu açıklamada Alevîlik, İslâm’dan etkilenmiş ama aslında İslâm dışı bir inanç olarak tanımlanıyordu. Ulusoy, bu açıklamanın ardından tam bir hafta sessiz kaldı. Tepkiler o kadar arttı ki, deklarasyon danancak bir hafta sonra Ulusoy’a bağlı Hünkâr Hacı Bektaş Veli Vakfı açıklama yaptı. “Pirincin içindeki beyaz taşlar” başlıklı bir yumuşak bir eleştiri ile Haricî deklarasyonunu geçiştirmek zorunda kaldı.[xiii]

Ulusoy’a bağlı bu vakfın açıklaması, Hasan Kılavuz’u o kadar şaşırtmış olacak ki, bir haber ajansına; “Hacı Bektaş Veli Vakfı tarafından kaleme alınan yazıyı kabul etmiyorum ve yazının da Veliyettin Hürrem Ulusoy tarafından yazıldığını düşünmüyorum” diye açıklama yaptı.[xiv]

(Burada Hasan Kılavuz ile ilgili bir parantez açmak gerekiyor. Hasan Kılavuz 2013 yılında BDP tarafından Diyarbakır’da organize edilen ve Osman Baydemir gibi üst düzey yöneticilerin de katıldığı cem erkânını yürüttü.[xv] 2018 yılında ise MHP’li Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz ile 850 bin TL’lik bir protokol imzaladı.[xvi]MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bu nedenden dolayı Kocamaz’ı geçtiğimiz dönem belediye başkanlığına aday göstermediği MHP’li üst düzey bir yönetici tarafından tarafımıza iletildi.)

 

ULUSOY: CENAZELERDE SAZ ÇALABİLİRSİNİZ

Ali’siz Alevîlik ekibi, son günlerde Alevîleri İslâm dışında göstermek için ileri bir hamlede bulundu. Cenaze namazı kıldırmayı “asimilasyon” olarak yaftalayarak saz ve semah eşliğinde yeni bir uygulama başlattı. Alevî kamuoyunda büyük infial uyandıran bu uygulama[xvii], Veliyettin Hürrem Ulusoy’a bağlı Hünkâr Vakfı tarafından da desteklendi. Vakfın internet sitesinde “Hakka Yürüme Erkânı” başlığı ile yayımlanan kitapçıkta cenaze namazından bahsedilmiyor ve sazlı törenlere meşruiyet kazandıran şu cümleler yer alıyor: “.. .bölgesel farklılıklar da gözetilerek Hakk’a göçü anlatan üç nefes, bir düvaz mümkünse zakirlerce saz eşliğinde ya da ehil kişi/zakirler tarafından sözlü olarak okunabilir.“Gülbengten sonra deyiş, nefes, düvaz imam ve devriyye (uygun koşullarda) saz ile okunabilir”

Esasen bu erkânnameler, rastgele hazırlanmış değildir. Cenazelerde saz çalınıp yeni bir uygulamaya gidilmesi daha önceden hazırlanmış bir proje gibi durmaktadır. Sadece uygulanması yenidir. Ulusoy’un Ali’sizAlevîlere desteğinin 2011 yılından başladığını, Vakfa bağlı kitapçığın 2014 yılında yayımlandığını, dönemin Alevî Bektaşi Federasyonu (ABF) İnanç Kurulu Başkanı Hüseyin Güzelgül’ün Ulusoy’la birbirine ikrâr verdiklerini[xx] ve erkânnameler hazırlayacaklarını 2017 yılında duyurmasına[xxi] bakarsak planlı bir işleyiş olduğu kolayca anlaşılır.

Çalışmalarını 4 Temmuz Haricî Deklarasyonunun imzacılarından Nurettin Aksoy ile birlikte yürüttüğünü söyleyen Hüseyin Güzelgül[xxii], şimdi ABFBaşkanı.

 

ATATÜRK’ÜN YANINDAN ÖCALAN’IN EMRİNE

Bugün Ulusoy ailesi için Cumhuriyet ve onun kurucusu Atatürk, önem sırasının en üstelerinde yer alır. Bu husus, dün de böyleydi. Veliyettin Ulusoy’un da dedesi olan Hacı Bektaş Veli Dergâhı Postnişini Cemalettin Çelebi, İstiklal Harbinden önce Hacıbektaş’ta Atatürk tarafından ziyaret edilmişti. Atatürk’ün destek talebine Çelebi Efendi olumlu cevap vermiş ve bu sözünde tam olarak durmuştu.[xxiii] O gün bu gündür Ulusoy ailesi ve genel olarak Hacı Bektaş çelebileri arasında Atatürk sevgisi köklü bir gelenek haline gelmiştir.

Bugün ise büyük bir kırılma yaşanmaktadır. Bu kırılma, yukarıdan beri ifade ettiğimiz gibi Ulusoy ailesinin postnişin Veliyettin Hürrem Ulusoy eliyle Atatürk’ün yanından alınıp Öcalan’ın emrine verilmesi sürecidir.

HDP’nin bir siyasi proje olarak PKK terör örgütü Abdullah Öcalan’ın emri ile kurulduğunu, onun etki alanında olduğunu bilmeyen yoktur. Açık bilgi kaynaklarına kısaca bir göz atmamız bile bunu açıkça ortaya koyar. Sevgili arkadaşım Ceyhun Bozkurt’un “İmralı Tutanakları”başlıklı kitabında süreci tanıkların kendi dilinden okuyabilirsiniz.

İşte HDP’ye ve Ali’sizAlevîlere açıkça destek olan Postnişin Ulusoy, cumhuriyetle hesaplaşmaya kalkmaktadır. Bir demecinde Ulusoy; “Cumhuriyete bizim katkımız çok fazla oldu. Biz olmazsak belki de Cumhuriyet olmayacaktı. Çok fazla güvendik Cumhuriyete, her şeyimizi verdik her şeyimizi; fakat Cumhuriyet bize umduklarımızı vermedi. Tam tersi oldu, dergâhlarımız kapandı, yasaklar getirildi. Yüzlerce yıl devam eden geleneğimize yasaklar getirildi ama bu rağmen yine de yılmadık.”[xxiv]

 

VELİYETTİN ULUSOY ALEVİ HUKUKUNA GÖRE “DÜŞKÜN”DÜR

Hiç biri olması bile Ali’siz Alevîlere destek olması, onlarla iş tutması Ulusoy’un Alevî inancına göre “düşkün” olması için yeterli bir sebeptir. Bunun lamı cimi, inkârı, tevili, tefsiri yoktur. Alevîliğe aşina olan herkes bunu da açık bir gerçek olarak bilir.

Adı sanı fark etmez, herhangi bir siyasi partiyi açıkça desteklemesi bir inanç önderinin dinî görevlerinin düşmesi için yeter de artar da bile. Ancak bu iki işi de yapan Veliyettin Hürrem Ulusoy, halen dinî görevine devam etmektedir ve Hacı Bektaş Veli Ocağı ve bağlı ocaklar tarafından düşkün ilan edilmemiştir.

Hacı Bektaş Veli hakkında çalışma yapan ve bunu bir kitap şeklinde yayımlayan bir Alevî evladı olarak, Veliyettin Hürrem Ulusoy’un ve yaptıklarının,(Hüseyin Hürrem Ulusoy dışında)çelebiler ailesinin suskunluğunun Hünkâr Hacı Bektaş Veli ile zerre ilgisi olmadığını Allah’ın ve tarihin huzurunda ilan etmek zorundayım. Ulusoy ailesi ve Hacı Bektaş çelebileri bu konuda ne derler, neden suskundurlar bilemem. Alevîliği bilen bir aydın olarak bu satırları yazmak, benim için bir namus ve bir vicdan borcudur.

Hünkâr Hacı Bektaş Veli, değil Ali’sizAlevîlik ile kirletilecek, üzerine toz dahi kondurulmayacak kadar ulu bir padişahtır. Onun tahtı ve makamı Alevîlerin gönlüdür. Alevîlerin gönül dünyasında onun yeri eşsizdir. Çünkü Alevî toplumu için mesela Selman-ı Pâk dinî, Atatürk ise millî sembollerdir oysaHacı Bektaş Veli ise hem dinî ve hem de millî bir semboldür. Bu sembol, evlatlarının yanlış işlerine ve sessizliğine rağmen sonsuza değin Alevî vicdanınınen güzel yerinde yaşayacaktır.

 

 

Siyasetcafe.com

 

 

Kaynak:veryansın.tv

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.