Amerikalı Türkolog açıkladı! Rusça ve İngilizce'nin yarısı Türkçe'dir!

Amerikalı Türkolog açıkladı! Rusça ve İngilizce'nin yarısı Türkçe'dir!

Amerikalı Türkolog Prof. Norm Kisamov, Yazar Kaan Arslanoğlu ile gerçekleştirdiği röportajda Rusça ve İngilizce'nin yarısının Türkçe olduğunu söyledi.

Yazar Kaan Arslanoğlu, Amerikalı Türkolog Prof. Norm Kisamov ile bir röportaj gerçekleştirdi.

Kisamov yaptığı açıklamalarla, Kaan Arslanoğlu'nun yıllardır öne sürdüğü 'İngilizce'de Türkçe kökenli sözcükler var' çalışmasını haklı çıkardı.

 

İşte Arslanoğlu'nun kaleme aldığı o görüşme:

 

Avrupalı akademisyenler kullandıkları pek çok sözcüğün kaynağını bulamıyor.

Avrupalı bilim adamları kökleri ve anlamsal evrimi izlemeden bir fonetik yeniden yapılandırma tekniği geliştirdiler.

Başlangıçta genel terim “Hint-Germen” idi, Dünya Savaşı’ndan sonra “Hint-Avrupa” olarak yeniden adlandırıldı.

İlk araştırma, içtenlikle bilgiyi arayan bilginlerce yürütüldü. Ancak bu, sürekli biçimde söz konusu doktrinin partizan ve milliyetçi onaylarını aramaya indirgendi. Binlerce “bilimsel” kuruluşu besleyen kendi kendini idame ettiren bir endüstri haline geldi. 

Hint-Avrupa dil teorisi düzmecedir. Bu yükü kaldıramaz. İki ana Avrupa dili, İngilizce ve Rusça, temel sözlüklerinin yarısından fazlası, morfoloji dahil olmak üzere Türki sözlüğüne dayanmaktadır. Ne yazık ki Hint-Avrupa etimologları ne Türk dillerinin dilbilimsel incelemesini ne de Avrupa dilleriyle karışmasını araştırmıştır. Bu etimoloji bir bilim değildir. Uyumlu kanıtların araştırılması ve üretilmesiyle uğraşan bir dogmadır.

 

BİR E-POSTA ALDIM

 

Kasım ayının başında Norm Kisamov adında bir yazardan e-posta aldım. 

“Radloff Sözlüğünden Çıkan Bulgulara Göre Batı Dillerinin Kökündeki Güçlü Türkçe” adlı kitabımla ilgilendiğini ve bu kitabın bazı bölümlerini çevirip yayınlamak istediğini belirtti. Uzun süredir Türkoloji üzerine çalıştığını, bir web sitesi kurduğunu ve dünya dilleri üstünde Türkçe baskınlığı üzerine kapsamlı bir çalışması bulunduğunu ifade etti. Hemen siteye girdim, orada kendisinin ve birçok yazarın makaleleriyle karşılaştım. 

Kisamov’un asıl çalışması ise gerçekten heyecan vericiydi. Pek çok okumaya, genetik ve arkeolojik bulgulara, kültürel araştırmalara dayanan zengin bir teorik bölüm ve binlerce yıl önce İngilizceye geçmiş yaklaşık 1200 kelime örneğinin incelenmesi… Çok geniş bir eser.

Kitabımın tercümesine hemen ve seve seve izin verdim. Ve onunla bu röportajı yaptım. Bu röportaj, birçok e-posta yazışması dışında, esas olarak onunla Skype’ta yaptığım iki saatlik bir sohbete dayanıyor.

Norm Kisamov, eski Sovyetler Birliği kökenli bir yazar, çok uzun yıllardır ABD’de yaşıyor. Hiçbir siyasi amacı ve milliyetçi eğilimi yok. Rusça ve İngilizce okuyup konuşuyor ve ne yazık Türkçeyi veya herhangi bir Türki dili bilmiyor. 

 

İşte o röportaj:

 

Kaan Arslanoğlu: Türkçeye ve özellikle Batı ve Dünya dillerine olan güçlü etkisine nasıl ilgi duydunuz, çalışmaya nasıl başladınız? “Bununla ilgili hikayem ilginç” demiştiniz. Bize anlatır mısınız? 

Norm Kisamov: Hikayem şöyle başlıyor: Yıllar önce, 40’lı yaşlarımdaydım,  ABD’de yaşıyordum. Kızımın arabası bozuldu. Uzakça bir yerdeydi okulu, bir üniversitede okuyordu. Dönerken yolda kalmış. Akşam çok geç vakitte yardıma gittim. Bir tamirci bulduk, o da sorunu çözdü. Tamirciye problemin ne olduğunu sorduğumda su soğutma sisteminden kaynaklandığını söyledi. Adam bir Filistinliydi ve o ara suyu adlandırmak için birçok kelime kullandı. Almanca, Farsça, Arapça vs. Sözcüklerden biri bana “aba” gibi geldi. Moldovca “su” “apa”dır. Moldova’yla bağlantım var, oradan biliyorum. Ondan sonra merak etmeye başladım, Farslar nasıl oluyor da Moldovca bir kelime kullanıyorlar, birbirlerinden bu kadar uzaklar...

Moldova tarihini okumaya başladım. Bu beni Sarmat tarihine götürdü. Sarmatlar hakkında çok iyi bir kitap okudum. Bir Sulimirsky kitabıydı ve çok ilginçti, o kitaba göre Sarmatlar Perslerdi. Ama her bölümdeki tüm örnekler Türkleri tarif ediyordu. Persler göçebeydi, işte Türk örneği... Atlılardı, işte Türk örneği... Vs. Merakım arttı. Gumilev’in eski Türkler hakkındaki kitaplarına döndüm. Detaylar, detaylar… Sonunda Gumilev ile tarihi bir tablo görmeye başladım. Persler göçebe değil, yerleşik çiftçilerdi. Atları yoktu ya da bilmiyorlardı, atlardan korkuyorlardı. Posta hizmetlerini yürütmek için etnik Türkleri tutuyorlardı…

Moldova veya Rus okullarında öğretilen tarih bir tarih değil, bir propagandaydı. Bunu herkes bilirdi ama kimse dile getirmezdi. Türklerden ya hiç bahsedilmiyordu bu tarihte ya da onlardan bahsedildiğinde sadece olumsuz yönleriyle, düşman olarak söz ediliyordu. Böylece merakım arttı. Birkaç yıl sonra Samara şehrinde bir işe atandığımda, oradaki müzeleri sık sık ziyaret ettim.

 

SOVYET DÖNEMİNDE ESERLERİ 50-100 NÜSHA OLARAK BASILIYORDU

 

Arkeologlar, antropologlar ve tarihçilerle görüştüm. Bana birçok tarihi kitap bağışlandı. Mirfatih Zakiev ve kitaplarıyla da böyle tanıştım. Sovyet döneminde eserleri 50-100 nüsha olarak basılıyordu, yasadışıydı bu yayınlar. Sovyet döneminin sona ermesinden sonra birkaç yıl boyunca Türk tarihi yasağı kaldırıldı. Bana birçok kitap gönderdiler ve onları İngilizceye çevirip en ilginç materyalleri yayınlayabildim. Benim sitem genellikle iki dilli, İngilizce ve Rusçadır. Her iki taraf da Türk tarihi ve onun tarihlerindeki rolü konusunda oldukça cahildi. Ve her zaman olduğu gibi, şeytan ayrıntıdaydı.

K.A. - Size göre özellikle Almanca ve İngilizce başta olmak üzere Batı dillerinde Türk etkisi oldukça baskındır. Ve diğerleri, Latince, İskandinav dilleri vb. Bugün konuşulan İngilizce kelimelerin neredeyse yarısının Türkçe kökenli olduğunu söylüyorsunuz. Eklerde ise bu oran yüzde 63’e çıkıyor. Buna rağmen, batılı dilbilimciler ve etimologlar bunu reddediyor. Sözcüklerin kaynağı belli değilse, "bilinmeyen köken" diyorlar veya saçma ya da yanlış açıklamalara girişiyorlar. Niye?

N.K. - İlk cevabım: Bilmek umurlarında değil. İkinci cevabım: Umursamamalarının sebebi Attila. Attila onları iliklerine kadar korkutmuş. Kültürel olarak o korkudan kurtulamazlar, psikolojik bir engel yatar altında. Ortaçağ Avrupa toplumları dinsel bağnaz, cahil ve önyargılı hale getirilmiş. Onlara göre Attila ve Türkler şeytandı. Onlar her türlü kötülüğü yapabilecek şeylerdi. Türklerden sadece kötülük gelirdi. O zihniyet devam ediyor. Kültürleri bu gelenek üzerine inşa edilmiştir. Dogmalarına bir kaynak bulamıyorlar. Etimolojik olarak açıklayamadıkları hemen her şey Proto-Germanic olarak etiketlenir. Proto-Germen dedikleri şeyin büyük bir kısmı Türkçedir. Kök bulamayınca icatlara başvuruyorlar. Bazı yönlerden Hitler ve Stalin geleneği bu dünyada hâlâ yaşıyor. 

Sovyetler Birliği’nde yaşadığımda, genetik çalışmalar yoktu. Ancak son 20 yıldır genetik çalışmalar çok şey söylüyor. Eskiden kimin Türki, kimin olmadığı bilinmiyordu. Genetik araştırmalar bunu ortaya koyuyor. Almanya, İngiltere vb.’deki nüfusun çoğu kendi eski dillerini bile bilmiyor. Ancak bu dillerin kalıntıları yaşıyor. Genetik araştırmalar bunu gösteriyor. Avrupalı bilim adamları bunu anlamadı. Henüz. Böylece, hoşa giden dilsel, biyolojik, ikame edilmiş tarihsel çeşitlemeler çoğaltılıyor. Ama iki ve iki toplanmadı henüz. Y-DNA izleme ve tarihleme gibi bazı araçlar, bilgi vermeyen, ilgili ve yabancı bileşenlerden oluşan bir çorba olan bütün bir genom çalışmaları lehine küçümseniyor. İnsan genomları ve insan bağırsağının bakteri genomları aynı çorbada karıştırılıyor. Bu bir astronomi olsaydı, evrende tek tek yıldızları, gezegenleri ve etkileşimlerini değil, yalnızca sisli bulutları görürdük.

K.A. - Kurgan teorisinin mantığıyla da Türk dilinin Avrupa dilleri üzerindeki etkisini kanıtlıyorsunuz. Kurgan hipotezi, Hint-Avrupa ailesi teorisyenlerinin açıklamalarından biridir. MÖ 3000 yıllarında Avrupa’da Türk dillerinin belirleyici olduğunu söylüyorsunuz. Bunu bize biraz açıklayabilir misiniz?

N.K. - Kurgan teorisi diye bir şey yoktur. Kurgan mezar demektir, bir mezar teorisidir. Kurgan kelimesi Türkçedir. “Grave” kelimesi de Türkçedir. Doğudan Avrupa’ya kitlesel göçler oldu. Bu göçmenler hangi dilleri konuşuyordu? Genetik araştırmalar bunu gösteriyor. Arkeolojik çalışmalar bunu gösteriyor. “Tengri”ci mezarlar bunu gösteriyor. Dil çalışmalarımız da aynı şeyi gösteriyor. Bu konularda Londra’yı dolduracak kadar büyük bir akademisyenler ordusu var. 

Hepsi bu iş için para alıyor, statükoyu sürdürmekte çıkarları var. Gösteriyi yürütürler ve istenmeyen yöntemleri ve sonuçları idari düzeyde engellerler. 

2015 yılına kadar, eşanlamlı bir terim olan höyük altındaki kurganlar, Türki mezar geleneğinin arkeolojik bir işareti, Tengriizm'in bir kanıtı ve reenkarnasyon inancının göstergesiydi. 2015’te Doğu Ural kurganlarının önemli bir genetik çalışması, ölen kişinin R1a/b Y-DNA’sını açığa çıkardı. Yani, Avrupalıların çoğunluğunun haplo grubunu. Hemen hemen tüm Avrupa bağlantılı genetikçiler, raporlarında merhumu Hint-Avrupa dilinin bir kanıtı gibi gösterdiler. Dünün Türkleri sihirli bir şekilde dilsel Avrupalılara dönüştürüldü. Ama bu sadece bugün için geçerlidir. Dün, Batı Avrupa’ya göç etmeden önce Türkçe konuşuyorlardı ve Türkçe gömülüydüler. Hatta bazılarında Türk runik alfabesiyle yazılmış mezar taşları var. Kurgan teorisi sahtedir. “Kurgan, Grave, Coffin, Mound, Tumulus” vb. sözcükler de Türkçedir. Türkçe, çok sayıda Avrupa diliyle kaynaşmıştır. Birleşme (alaşım) süreci, ilk R1a göçmenlerinin yaklaşık 9 bin yıl önce gelmesiyle başladı ve sürekli devam etti. Bunun da ötesinde, “derrick” gibi bazı kelimeler İngiltere’den Amerika’ya kadar sayısız dilbilimcinin radarından görünmeden geçti ve beklenmedik bir şekilde Amerikan topraklarında ortaya çıktı. 

K.A. - Batı dillerinde Farsça kökenli kelimeler çok. Hint-Avrupalı teorisyenler kendi anlayışlarıyla bunu doğal buluyorlar. Çünkü aile aynı ailedir. Bu görüş Türkiye’de de ezici bir çoğunlukla hakim. İngilizcede Türkçeye benzer bir kelime görülürse, bu hemen Türkçedeki Fars etkisine atfedilir. Oysa örneğin 10. yüzyılda Türkçe üzerindeki Fars etkisinin, Farsça üzerindeki Türkçe etkisinden daha az olduğunu söylüyorsunuz. Farsça kökenli olduğu düşünülen kelimelerin birçoğunun Türkçe olup olmadığını merak ediyorum.

 

BU ÇOK KATMANLI BİR UYDURMACA

 

N.K. - Yine bir uydurmacayla karşı karşıyayız. Ve bu çok katmanlı bir uydurmaca. Tarihsel boyutları da olan çok katmanlı bir yalan. Başlangıç olarak Hint-Aryan nedir? Ar, Ir, Er, Arian Türkçe’de “savaşçı adam (Sözlük: AR koca, erkek, savaşçı, eş, erkek, kişi, tanımlayıcı cinsiyet tanımı) ve İngilizcede (teacher, div-er) anlamına gelir ve Almanca (Herr). Erkek savaşçılar tebaa köylülerini Hindistan’a ve (gelecekteki) İran’a sürdüler. Onlar göçmenlerin bir azınlığıydı, tebaası çoğunluktu. Atları ve insanları kontrol etmek arasında hiçbir fark yoktur, yöntemler aynıdır. Savaşçıların torunları şimdi Hindistan’da yönetici bir Brahman sınıfını oluşturuyor. Denetimi elinde tuttuğun sürece savaş ya da din önemli değil. Din savaştan iyidir, çünkü sonunda insanlar gönüllü olarak boyun eğerler. Yabancıları yönetmek için yabancı bir dile geçmelisin. Böylece yabancılar biraz Türkçe öğrendi ve göçebe Türkler yerel dillere geçti. Bu asimilasyon Sanskritçe ve Hintçede çok görünür. En iyi Türk geleneklerinde görülür, 3600 yıl sonra İngilizler de aynısını yaptı. İngilizce Hint dilleri arasına girdi. Benzer bir gelişme İran’da da yaşandı. Yerli Dravid dilleri, (Hint-Arian) göçmenlerin dilleriyle birleşerek bir lingua-franca geliştirdi. Behistun yazıtı her dili ayrı ayrı gösterir, ancak zaman onları birbirine karıştırıyordu. Pers tarihi, Hintlilerden çok daha çalkantılı bir geçmişe sahiptir, ancak son krala kadar her zaman Türkler önemli bir rol oynamıştır. Dravid dünyası çoktan gitti, Med dünyası çoktan gitti, İskender - Makedon dünyası çoktan gitti, Part dünyası çoktan gitti, Halifelikler çoktan gitti vb. Partlar Türki atlı göçebelerdi, yerel dilleri öğrenmekle ilgilenmeyen özel Türkilerdi.

Mevcut durum da gelmiş geçmiş olacak, zamanı hiçbir şey durduramaz. Fars tarihi yeniden yazılacak, sözlükler düzeltilecek ve tahminen kuzenler arasındaki dini nefret, hava durumuna göre birbirini görmezden gelen veya kucaklayan Katolik ve Ortodoks kiliselerinin örneğini takip edecektir.

 

BİLSEK DE BİLMESEK DE HEPİMİZ KISMEN TÜRKÜZ

 

Genel olarak Türkçe üzerindeki Farsça etkisi ve özellikle Türkçenin Farsça üzerindeki etkisi sidik yarıştırmaya kalkmadan halledilmesi gereken ve hala zamanını bekleyen özel bir araştırma meselesidir. Avrupalı ataların yarısı bir zamanlar Türkçe konuşuyordu. Çeşitli Türki dilleri Avrupa’ya yaya olarak ya da at arabasıyla göçen çiftçiler tarafından getirildi. Çiftçiler savaşçı değildi. Kendi dillerini taşıyarak savaşçılar tarafından Batı’ya göçe zorlandılar. Perslere gelince: Bilsek de bilmesek de hepimiz kısmen Türküz. Y-DNA’nın erkek çizgisi izlenebilir; mt-DNA’nın dişi çizgisi izlenemez. Türki anneler, Fars, Ermeni, Germen veya başka bir öz olsun, çocuk üretmeyi asla bırakmadı. Bunu asla bilemeyeceğiz.

K.A. - Dillerin benzerliklerini ve farklılıklarını karşılaştırmak için bir Swadesh listesi var. 207 temel kelimeden oluşur. Hem buradaki mantığı eleştiriyorsunuz hem de bu listeye göre Türkçe ile İngilizceyi karşılaştırıyorsunuz. Bulduğunuz özdeş kelimelerin sayısı 207’de 64. Bu çok büyük bir oran. Listeyi gözden geçirdim. 44 tanesine katılıyorum. Yaklaşık 20 tanesini incelemem gerekiyor. Ben de aynı listeye göre bir çalışma yaptım ve 207’de 78 tane eşleşen kelime buldum. Bazıları doğru olmayabilir. Tekrarları düşüp bulgularımızı toplarsak 99 olur. 15 şüpheliyi eleyelim: 84 çıkıyor. Bu çok muazzam bir oran. Aynı şeyi bu açıdan da soralım. 

N.K. – Siz bir liste yaparsanız, başka biri başka bir liste yapar. O kadar önemli değil. Swadesh listesindeki birçok kelime Türkçe kökenlidir. Siz yenilerini ekleyin, ben yenilerini. Oran değişebilir, ancak gerçeğin yığını ortada. Swadesh listesi iyice arındırılmalıdır. Bu da bizi Eski Avrupa dillerinden oluşan kümeye götürecektir.

K.A. - Bir sonraki çalışma hedefleriniz neler? Birlikte daha hızlı yol alabilir miyiz? Türkiye Türkçesini iyi bilen bizler ve özellikle Rusya ve Batı’da konuyla ilgili literatüre hakim olan siz? 

N.K. - İletişimi güçlendirmeliyiz. Ve en önemli şey, üretken olmamız gerektiğidir. Birlikte çalışacağız ve sonuç alacağız. Bunun üstesinden geleceğiz.


Siyasetcafe.com

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.