Avrupa karanlığa koşuyor! X GÜNÜ

Avrupa karanlığa koşuyor! X GÜNÜ

Eski kıtadaki Avrupa Birliği hayali ve refah toplumu ortaklığı zayıfladıkça, 2. Dünya Savaşı’nın derine gömülen anıları daha çok gün yüzüne çıkıyor.

Eski kıtadaki Avrupa Birliği hayali ve refah toplumu ortaklığı zayıfladıkça, 2. Dünya Savaşı’nın derine gömülen anıları daha çok gün yüzüne çıkıyor. Almanya’da ifşa olan bir askeri cuntanın, kıyamet senaryosu ile tüm kıtayı bambaşka bir sabaha uyandırmayı amaçladığı ortaya çıktı.

X Günü; Eski Cumhurbaşkanı, Dışişleri Bakanı, Meclis Başkan Yardımcısı ve sol siyaset lideri öldürülmüş. Sıralı cinayetler, Avrupa’nın göbeğinde bir infial etkisi uyandırıyor. İnsanlar, manipülasyona açık bir halde sokaklara taşmış. Aynı anda, Ortadoğu’daki savaştan kaçan binlerce göçmenin yerleştiği mahallelerde isyan başlıyor. Müslüman, Yahudi kanaat önderlerinin toplu halde infaz edildiği haberleri dolaşıyor. Bir günde ortaya çıkan iç savaş tablosunda ordunun yönetime el koyması gerekli, ama ordu içinde örgütlenen bir grup, emir komuta zincirinden çabuk davranıyor. Ertesi sabah, Almanya ve tüm Avrupa, bambaşka bir siyasi iklime uyanıyor...

Karmaşık ağ

Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un NATO’yu devre dışı bırakacak Avrupa Birliği Ordusu planlarını görüştüğü günlerin hemen ardında ortaya çıkan X Günü senaryosu, Avrupa ortak hafızasının derinliklerine gizlenmiş, ama henüz küllenmekten çok uzak olan 2. Dünya Savaşı ortak hafızasını gün yüzüne çıkardı. Avrupa Birliği Ordusu ve NATO arasındaki çelişkiler, ABD, Avrupa ve Avrasya hattına kurulma ve bozulma hazırlığında olan yeni ittifaklar açısından değerlendirildiğinde, Alman Ordusunda özel kuvvetlere bağlı elit askerler içinde Neo-Nazi veya yabancı düşmanı bir gizli oluşumun varlığı konunun içyüzünün su yüzüne çıkandan çok daha karmaşık olduğu izlenimi uyandırabilir. Öte yandan egemen bir devlet olan Almanya’da rejimi değiştirme heveslisi askerlerin siyasi motivasyonlarının toplumda karşılığı olmadığını söylemek de olası değil.

Yarım asırlık işgal

2. Dünya Savaşı’nın sonunda Berlin’in ortasında burun buruna gelen ABD ve Sovyet tanklarının güdümünde yapılan ateşkes anlaşması ile şekillenen mağlup Almanya, ikiye bölünmüştü. Doğuda, ismi ile fazlaca çelişik Demokratik Almanya, batıda ise liberal ideallere sıkı sıkıya bağlı bir Federal Almanya.

1950’lerin sonuna kadar siyasi birliğini sağlama çabası içinde olan batıdaki Almanya, sonraki on yılda, ekonomik anlamda kayda değer bir yükseliş yaşayacak ve yaşam standartları açısından, doğuda bıraktığı parçasının önüne geçecekti. İşin siyasi kısmında ise yeni binyıla kadar sürecek bir siyasi mühendislik süreciyle baş başa bırakılmıştı. Bu sürece de-nazification (nazilerden arındırma) süreci deniliyordu. Nasyonel Sosyalist ideolojiye bağlı kişileri toplum üzerinde etkisi olan her alandan temizleme amacı taşıyan bu süreçte, Alman ve Avusturya toplumlarında Aryan ırkçılığını kolektif zihinlerden yok edilmek istendi.

Demirperdenin yıkılmasıyla birlikte SSCB’den ayrılan devletler, demirperde ülkeleri ve Balkanlar’da tırmanan ırkçılık dalgası, Marksist teorisyenlerin kuramlarına bir kez daha göz atmasını gerektirse de Berlin duvarının batısında da benzer yaklaşımlar hızla yükseliyordu. Almanya’nın birleşmesinin ardından Nazi sempatizanı genç kuşağın örgütlenme ivmesi hızla artış gösterecekti.

Avrupa’da yeni siyaset

Naziler, toplumdaki karşıtlığını 1. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın hezimetinden sorumlu tuttukları ekonomik ve politik güç sahibi Yahudi-Almanlara düşmanlıkta bulmuşlardı. Günümüzde ise Almanya ve Avrupa’nın geri kalanında temellenmeye başlayan ırkçı veya aşırı milliyetçi yaklaşımlar güçlerini, 20. yüzyılda kıtayı idare etmekte başarılı olan, ama demirperdenin yıkılması ile yeniden oluşan jeo-politik ve demografik gerçeklere yetmeyen siyasi yaklaşımların (göçmen politikaları) boşluklarından alıyorlar.

Almanya’da soykırımın utancı -zamanın kaçınılmaz sonucu olarak- azaldıkça, siyasi yaklaşımlar günümüzden çok daha radikal söylemler içerecek gibi görünüyor. İfşa olan darbeci askerlerin kurduğu iddia edilen Hannibal’in Gölge Ordusu isimli cunta, ismini (ordusundan on kat  fazla askeri olan Roma’yı mağlup eden) Kartacalı Komutandan mı, yoksa 2. Dünya Savaşı’nda Wehrmacht’ın işgal ettiği bölgelerde yaptığı suikastlarla ünlenen SS subayından mı alıyor bilinmez, ama verdiği mesajın net olduğu açık.

Yüzde 11 civarındaki oyuyla sadece üçüncü parti olsa da söylemleriyle, merkez sağdan yeşillere kadar tüm siyasi partileri kendisine göre şekillendirme gücü bulunan Almanya için Alternatif (AfD) siyasi hareketinin her geçen gün güç kazandığı, İmparatorluk Vatandaşları isimli, günümüz Almanya sınırlarını reddeden ve Prusya, Avusturya sınırlarına dönülmesi gerektiğini savunan oluşumun üye sayısının son iki yılda yüzde 80 oranında arttığı siyasi ortamda, Avrupa’yı hesabını kapatamadığı iki dünya savaşının ardında karamsar bir geleceğin beklediğini söylemek pek de yanlış olmaz.

siyasetcafe.com

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.