Devlet Başbakanı da Cumhurbaşkanı'nıda dinler

Devlet Başbakanı da Cumhurbaşkanı'nıda dinler

Nazlı Ilıcak, Başbakan Erdoğan'ın "Başbakan ya da Cumhurbaşkanı yasa dışı dinlenir mi" sözlerini köşesine taşıdı.

Tayyip Erdoğan, "Başbakan ya da Cumhurbaşkanı yasa dışı dinlenir mi" diye soruyor; hatta bu fiili, casusluk faaliyeti içinde göstermeye çalışıyor.


Eski Özel Harpçi, güvenlik uzmanı emekli Binbaşı Mete Yarar ile görüştüm. Yarar, bana Amerika'daki NSA'nın (National Security Agency) başkanları, bakanları, devlette görev alan herkesi rutin olarak dinlediğini söyledi. Siyaset bilimci Prof. Hasan Köni'ye bu bilgiyi teyit ettirdim: "Seçimle gelen başkanlar da ülkelerine ihanet edebilirler. Bu yüzden başkan da dahil bütün kamu yetkililerinin konuşmaları gözetim altındadır; stoklanır ve yasaların ihlali halinde savcıya intikal ettirilir." 


Dolayısıyla 17 Aralık'ta Tayyip Erdoğan ile oğlu arasında geçtiği iddia edilen konuşmalara "yasa dışı" diyerek konuyu örtmek mümkün değil. Hele de başka olaylarla bu konuşmalar teyit ediliyorsa. (Sümeyye Erdoğan'ın acele Ankara'dan İstanbul'a gelmesi; aileye yakın bir avukatın Şehrizar Konakları'ndan 6 daire alması; GSM operatörlerinin HTS kayıtlarında telefonlar arasındaki görüşmelerin zamanlamasındaki uyum.)


"Bu montajdır, dublajdır" iddiasının mutlaka bir mahkemede kanıtlanması gerekiyor. Amerika'da olsa, NSA bilgileri çoktan yargıya intikal ettirmişti.


Kaç kere görüştüler? 

 

Emekli Emniyet Müdürü Ali Fuat Yılmazer, Başbakan'a cevap vermek üzere yeniden BUGÜN Televizyonu'na çıktı. Erdoğan'la 2008'in Şubat ayından başlamak üzere, 2010'un 8'inci ayına kadar en az 30-40 görüşme yaptığını söyledi. (Başbakan ise "Ancak 2-3 defa birlikte olduk" diyor.)


Yılmazer ile Erdoğan'ın görüştükleri süre zarfında, Ergenekon ve KCK operasyonları gerçekleşti. Hem Ergenekon sürecine hem de KCK operasyonlarına Başbakan'ın desteğini biliyoruz. Bu durum, Yılmazer'in "Erdoğan'dan perspektif alıyorduk" iddiasını da doğruluyor. Başbakan, kendisini Ergenekon'un savcısı ilan etmemiş miydi ya da KCK'dan dolayı Büşra Ersanlı'nın çok tartışılan tutuklanması üzerine (30 Ekim 2011) "Siyaset Akademisi'nde ders vermiyor mu bu kişi" sözleriyle, onun örgüt üyesi olduğunu savunmamış mıydı? Arada tam bir uyum var.


KCK

 

Büşra Ersanlı tutuklandıktan sonra G-20 zirvesi için Fransa'nın Cannes şehrine giderken (4 Kasım 2011) Başbakan gazetecilerle şöyle konuştu: "KCK'ya sahip çıkan arkadaşların kendilerini gözden geçirmeleri lazım. KCK denilen örgüt nedir? Bunun başında kim var? Kime dayanıyor? Arkadaşlarımızın bunlar üzerinde durmaksızın bu işi sahiplenmeleri gerçekten üzücüdür. KCK'nın, PKK terör örgütüyle bir ilişkisi olmadığını mı iddia ediyorlar? Bu iş İmralı'ya dayanıyor mu, dayanmıyor mu, ona bakılmalı..."


7 Şubat'ın perde arkası 

 

Ali Fuat Yılmazer, 7 Şubat 2012 krizine adım adım nasıl gelindiğini izah etti. 2008'de başlayan ve 2012'ye kadar devam eden KCK operasyonları sırasında, çok sayıda MİT mensubuna ulaşılmıştı. Sözgelimi, Öcalan'ın talimatını redakte eden Cengiz Kapmaz MİT elemanıydı ya da Oslo tutanaklarını birkaç saat yayınlayıp, sonra da kaldıran Fırat News'un, MİT'e yakın kişiler tarafından işletildiği ortaya çıkmıştı. Ayrıca, KCK yönetimine sızan MİT kadrosu, metropollere gönderilen eylemcilerden, onlara ödenen paralardan, alınan eylem kararlarından da haberdardı. Emniyet İstihbarat'ın ve Organize Şubesi'nin bulguları bu istikametteydi. Toplanan bütün deliller, Başbakan'ın bilgisi dahilinde savcılığa peyderpey intikal ettirildi. Nitekim örgüt yöneticiliğinden tutuklananlar oldu. MİT ise elemanlarının serbest bırakılmasını istiyordu. Savcılık, MİT ile bir yıl görüştü; müzakere etti. Onlara bazı sorular sordu: "Elemanlarınız vasıtasıyla KCK'dan aldığınız bilgilerle ne yaptınız? Bu bilgileri hangi makama yansıttınız? KCK'nın hangi operasyonlarını önlediniz?"


Sonunda ikna edici bir cevap alamayınca, Savcı Sadrettin Sarıkaya, teşkilatın yöneticisi 3 ismi (Afet Güneş, Emre Taner ve Hakan Fidan) ifadelerine başvurmak üzere davet etti. Bu davetin yapıldığından İstanbul Emniyet Müdürlüğü dolaylı bir şekilde haberdar oldu. Savcı Sarıkaya, polisten Emre Taner ile Afet Güneş'in ve eyleme karışan 2 MİT'çinin telefon numaralarını istemişti. Polis, bu bilgiyi amirlerine intikal ettirince, emniyet MİT'çilerin ifadelerine başvurulacağını değerlendirdi; dosya bu şekilde İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın tarafından Başbakan'a sunuldu. Sadece Hakan Fidan'ın ismi yoktu. Çünkü emniyet de Hakan Fidan'ın ifadeye çağrılacağından haberdar değildi. Başbakan, Emre Taner ve Afet Güneş'i onaylamıştı. Buna mukabil, "Hakan Fidan'ı benden gizlediler, bana komplo kurdular" diye düşündü. Fidan'ın ifadeye çağrıldığı bilgisinin de -kendisine emrivaki yapmak üzere- İstanbul Emniyeti tarafından sızdırıldığına inandı. Başbakan "Basına yansımasaydı, düzeltebilirdim" kanaatini taşıyordu. Ama sonradan, ifade olayını İstanbul Emniyeti'nin değil kendilerini koruma altına almak isteyen MİT'çilerin deşifre ettiği, bu haberin ilk Fırat News'ta çıktığı anlaşıldı.


"Cemaat, Tayyip Erdoğan'ı hedef aldı" iddiası karşısında, olayların nasıl geliştiğini anlatan Ali Fuat Yılmazer, komplo teorilerine ters düşen açıklamalar yapıyor. "7 Şubat, Cemaat operasyonudur" diyenlerin tek dayanağı, Zaman Gazetesi'nin KCK operasyonunu desteklemesiydi. Sadece gazete yayınına bakılarak komplo teorisi üretilir mi? Zaman Gazetesi daima PKK ve KCK'ya karşı şüpheci bir yaklaşım içinde olmuştur.


Ben ilk günden itibaren "2011 seçimlerinde AK Parti'yi canla başla destekleyen Cemaat, neden 7 Şubat'ta onu hedef alsın" diye sordum. Yılmazer'in açıklamaları bana çok daha mantıklı geliyor.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.