FETÖ ile usta çırak ilişkisi ortaya çıkt! Said-i Şarlatan

FETÖ ile usta çırak ilişkisi ortaya çıkt! Said-i Şarlatan

Prof. Dr. Şahin Filiz, 'FETÖ ile hortlayan tescilli Deccal: Said-i Şarlatan' başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Alimlerin mahalle baskısı korkusuyla söyleyemediği Said Nursi gerçeklerini Prof. Dr. Şahin Filiz dile getirdi.

İşte Prof. Dr. Şahin Filiz'in Aydınlık Gazetesi'ndeki "FETÖ ile hortlayan tescilli Deccal: Said-i Şarlatan" başlıklı o cesur yazısı: 

Asıl adı Said-i Kürdi olan şarlatan bunların başında gelir.

Kur’an ayetlerinde geçen “Nur” yani ışık, aydınlık kavramını, kendi karanlık ve hainane misyonuna eklemleyen Said-i Kürdi, FETÖ ile yeniden hortlamıştır. Şarlatan nitelemesi aslında bu karanlık tip için çok hafif bir deyim olur. 

Nedeni, emperyalistlerin bilek gücüyle yenemedikleri Türk milletini ve bozamadıkları İslâmiyet’i, Said-i Deccal gibi “kuzu kılığına girmiş çakal”larla bozguna uğratmaktadır.

Gerçek İslâm’ın aydınlık yüzünden gözleri rahatsız olan Said-i Kürdi ve şürekası Fetullah gibi emperyalist ajanlar, Türk halkını asırlardır din ve bilimde cahil bırakan maziyi meş’um (kötü, uğursuz) bir insanlık düşmanlığına çevirmeyi hedeflemişlerdir. Türk milletinin üzerine yıllardır cehalet pisliğini boca eden Said karanlığı ve hempası (kötü işler) Fetullah, bu amaçlarını gerçekleştirebilmek için her yolu denemektedirler. Din işportacılığından mehdilik, peygamberlik hatta tanrılık iddialarına kadar her türlü ahlâksız ve dinsiz yöntemlere başvurmaktan çekinmemekte; olmadı, kendi silahlarımızla bizi vurup kan gölü içinde boğmayı bile denemektedirler.

 

USTA: SAİD, ÇIRAK: FETULLAH

 

Konumuz “çırak” Fetullah-ı naşerif değil, halen mevcut veya istikbalde sayelerinde yeniden hortlama imkanı bulabileceği tarihsel ve dini lanete uğramış Nurculuğun ağababası Said-i Deccal’dır.

Said deccal; Cumhuriyetimiz üzerine çöken karanlıkların kaynağıdır. Ülkemizde yüzleri bulan cemaat ve tarikatların çoğu, bir elinden ihanet, öbür elinden cehalet akan bu deccalın safsatalarından, ruhsal rahatsızlığının zahire vuran Risalelerinden beslenir. Karanlık bir ruhtan, mantıksız, akıllarla zarar, dine, Allah’a ve elçisine küfreden sözler dökülürdü ancak. Nitekim böyle de olmuştur.

Köpekten kuzu doğmaz atasözü, Said’le Fetullah arasındaki somut organik ilişkide bir kez daha kanıtlanmış olur. Ülke yanarken saçını tarayandan, ülkeyi darbeyle ateşe atan evlat doğarmış. (Türk Milleti varlık yokluk mücadelesindeyken Said’in Boğaz’daki evine çekilip sözüm ona kitaplarla uğraşması vs., bkz. Sinan Meydan, Odatv, Said-i Nursi hakkındaki yazısı.). Çünkü Fetullah, Said’in hem öğrencisi hem de bir Nurcudur. Cehaletin hortlağı Said, Fetullah’ın kendi ağzından takdis edilir, ululanır:

“Mürşit, bu düşünce ve amel ufkunu-Allah’ın inayetiyle-yakalayabilirse Allah da onun birini bin eder, gönlünü ilham kaynağı yapar. Bir avuç kor olan mahiyetini, okyanusları söndürecek derecede genişletir. İşte kendinden evvel de yüzlercesi gibi Bediuzzaman! Altı aylık tahsil hayatına deryaları sığdıran insan.” (Fasıldan Fasıla 1, M. Fethullah Gülen, Nil Y., 3. Baskı, Eylül 1995, s. 60.)

 

SAİD’DEN PAPA’YA MEKTUP

 

Said’le Fetullah, Papa’nın teröristleri olarak da birbirine benzerler. (Bkz. Ramazan Koyuncu, Fetöizm, ss. 215,216.)Papa’ya 1950’de ilk dinlerarası diyalog mektubunu gönderen Said deccalıdır. Çırağı Fetullah ise tam 48 yıl sonra mektupla yetinmemiş, bizzat Papa’ya ziyarette bulunmuştur. Bu ilişki zinciri rastlantısal değil, emperyalizmin plânlı uşaklığının kanıtıdır. Bu uşaklık, bir ihanet şebekesinin dini ve milli değerlere yönelik bölücü faaliyetidir. Papa’nın teröristi ile ırkçı terörizmin Türkiye versiyonu Abdullah Öcalan teröristi arasında bu şarlatanlar için herhangi bir ayrım yoktur. Çünkü dinsel cehalet ve vatana ihanet at başı gider. Cehalet ve ihanet, terörün her türlüsüne teşne (istekli hazır) bir ahlâk ve ruh bozukluğudur.

Usta-çırak ortaklığındaki cehalet örgütünün Risaleler veya kitaplar olarak yazdıkları hezeyanlar öyle çok, öyle sayısızdır ki, neresinden tutsanız dökülür. Said cahilinin altı ayda tüm ilimleri bellemesi, kendine ilhamlar (dilinin altında vahiy vardır ama açık etmez) geldiğini, Risaleler’in Kur’an’ın tek tefsiri kutsal kitap olduğunu öne sürmesi bu tehlikeli zırvalardandır. Ancak bu zırvalar, salt cehaletin ürünü değil, altında ülkeye, Türk milletine ve özellikle İslâm dinine yönelik subliminal iletiler saklıdır. Örneklerini yazının ilerleyen kısmında kendi palavralarından vereceğim.

Said-i Deccal, 130 küsür mavrasından oluşan Risalelerde sürekli kendini kutsal bir kişi gibi öne sürer. Kerameti kendinden menkul birçok ifadesinde, Risalelerin doğrudan Allah tarafından kendisine yazdırıldığını söyler.

 

Bu teoloji diliyle:

 

“Bana vahiy geliyor, son Peygamber Hz. Muhammed değil, benim” demektir. İkincisi, bu tür saçmalıklar tüm Müslümanlar için şeksiz (kuşkusuz) kutsal kitap olan Kur’an’ı gölgede bırakmak, onu Risaleler karşısında ikincil duruma sokmak hatta önemsizleştirmektir. (Örneğin bkz. Risale-i Nur, Şualar, Sözler Yayınevi, s.833; s.693, s.681, s.756; Risale-i Nur Kastamonu Lahikası, Yirmiyedinci Mektuptan, Yeni Asya Neşriyat, s.29, 49.)

Daha bir yığın tezviratla ve zırvalıklarla dolu Risaleler’in Kur’an-ı Kerim’e denk tutulduğu hatta ondan bile üstün görüldüğüne ilişkin dipnotları çoğaltmaya gerek yoktur. Ancak Kur’an’ın bu ve benzeri küfre ve sapıklığa karşı verdiği birkaç yanıtı buraya alıyorum, anlayan için fazla ayet zikretmeye zaten gerek yoktur:

 

“Kitabı elleriyle yazıp da sonra az bir pahayla satabilmek için, bu, Allah katındandır, diyenlerin vay haline! Artık vay o elleriyle yazdıkları yüzünden onlara, vay o kazandıkları vebal yüzünden onlara!” (Bakara Suresi, 79.)

 

“Hiçbir bilgiye dayanmaksızın, insanları saptırmak için Allah’a karşı yalan yere iftira edenden daha zalim kimdir? Şüphesiz Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.” (En’am Suresi, 44.)

 

DALGA GEÇİYOR

 

Tüm ilimleri altı ayda kutsal ilham yoluyla elde ettiğini öne sürmesi, İslâm yerine, üstadlarının cehaletini din edinmiş sürünün, profesörlüğü, İslâm alimliğini, bilgiyi, felsefeyi, sanat, edebiyat ve hatta insaniyeti küçümseme paranoyasına tutulmasına yol açmıştır.

Onlara göre tüm ilimler altı ayda üstat tarafından elde edilirken, yıllarca süren araştırmalarla elde edilen bilimsel bilginin hiçbir kıymeti yoktur. Ayrıca, Hz. Muhammed’in 23 yılda aldığı vahyi, altı ayda kotarmıştır... Ne diyelim, zurnada peşrev olmaz.

Said-i Şarlatan, Said-i Ekfer, Said-i Casus, Said-i Hain, Said-i Deccal... Onun binbir surat bir İslâm, vatan ve millet düşmanı olduğunu gösterir. 

Said-i Şarlatan gerçek bir ruh hastasıdır, zaten kendisi de bunu söyler. Ruh hastası olması onun emperyalist bir provakatör, bir hain ve yaman bir İslâm düşmanı olmasına mani değildir. Burada çelişki yoktur, çünkü terör örgütleri intihar bombacılarını ruh hastalarından ya da uyuşturucuya müptela ettikleri kişilerden seçerler.

Ancak bu, intihar bombacıları gibi kendini de patlatacak kadar aptal değil, kurnazdır. Öldürüleceği paranoyasını, Risalelerinde zaman zaman dillendirerek etrafına tabilerinden koruma duvarı örer. Ülkemizin en nadide yerlerinde bir eli yağda, bir eli balda yaşar bu cehalet bombacısı. Ülkeyi cehalet bombasıyla patlatırken, cehalet ve hıyanetinin kölelerini her çağda yaratır.

 

'HADİS UYDURMACISIDIR'

 

Said-i Naşerif, hadisleri, ayetleri kullanarak kendince müptezel çıkarımlar yapar. Eğer saçmalığına dayanak olabilecek bir nass (açıklık) bulmazsa, hemen bir hadis uydurur. Yeter ki kirli ve hastalıklı sayıklamalarına medar olabilsin.

Bununla da kalmaz, uydurduğu hadislerden ve kendi ruhsal saplantılarından ve dahi emperyalizmin ona yüklediği ihanet misyonundan yola çıkarak, işi din üstüne din uydurmaya kadar vardırır. Evet, Nurculuk aynen Batınilik, Hurufilik, Bahailik gibi, İslâm’a karşı kurulmuş emperyalist bir proje dindir. Nasılki bu kökten türeyen Fetullahçılar Müslüman değillerse, bu dini kuranlar ve ona uyanlar, hayli hayli Müslüman değildir. Çünkü cemaat ve tarikatlar, İslâm’ı sahih nass ve ruhundan saptırmada ortak bir yol izler.

 

DİYANET, "NURCULUĞUN BİR İLHAD HAREKETİDİR"

 

Diyanet’in Said şarlatanının kurduğu Nurculuk adlı emperyalist örgüt ve Risaleleri hakkında tuttuğu rapor, bu kurumun bir zamanlar Cumhuriyet kurumuna yakışır tarzda nasıl işlev gördüğünü gözler önüne sermektedir. Raporda ebcet hesabıyla ve ruhsal dalgalanmalara göre nasslara anlam verildiği, bunların ise dini ve ilmi değeri olmadığı,Said’in kendisine manevi rütbe verdiği ve ona muhalefetin Allah’ın rızasına uygun düşmeyeceği, duayı sırf Nurcular için isteyip Müslümanlar arasında tefrika yarattığı, Risalelere olağanüstü kutsallık atfedildiği, hatta bunların Kur’an’ın manevi mucizesi olduğu gibi daha pek çok karanlık tarafı ifşa edilmekte; Müslüman Türk halkı bu şeytanlığa ve ilhada karşı Diyanet tarafından uyarılmaktadır.

Diyanet’in 1964’teki bu raporunda Nurculuk, dini ve hukuki yönden zararlı olarak tescillenmekte, devamı olan Fetullahçılığın 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimini adeta haber vermektedir.

Nurculuğun ve Fetullahçılığın felsefeye, pozitif bilimlere, İslamiyet’e, Türk milleti ve vatanına, insanlığa, barış ve kardeşliğe, 15 Temmuz darbesiyle ülkenin üstüne kustukları ölüm ateşiyle izah edilmezse, neyle izah edilebilir?

 

 

 

siyasetcafe.com

 

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.