İslamcı yazardan ağır AK Parti eleştirisi! Adı batsın böyle Müslümanlığın

İslamcı yazardan ağır AK Parti eleştirisi! Adı batsın böyle Müslümanlığın

İslamcı yazar Öztürk, muhafazakar camiayı çok ağır ifadelerle eleştirdi ve sert sözlerle yüklendi. İşte haberin ayrıntıları;

Hükümete yakınlığıyla bilinen Karar Gazetesi yazarlarından Mustafa Öztürk, 23 Ekim’de katıldığı bir panelde, dincilere çok ağır ifadelerle yüklendi.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği "Hayatın Anlamı İman" sempozyumunda Prof. Dr. Ömer Özsoy ve Prof. Dr. İlhami Güler, çeşitli tarikatların tepkileri nedeniyle konuşturulmamıştı.

AK Parti’ye yakın Karar Gazetesinin yazarı Mustafa Öztürk de duruma tepki göstererek, "Türkiye Cumhuriyeti cemaat cenneti olmaktan bir an önce kurtulmalı, kurtarılmalı…” ifadelerini kullanmıştı.

Karar yazarı Mustafa Öztürk’ün bu ifadeleri cemaat ve tarikatların eleştirilerine neden olmuştu.

Mustafa Öztürk bu kez “İnsan ve Hikmet Vakfı”nın “Dünyevileşme ve Ahlak” başlıklı panelinde konuştu. 23 Ekim’de gerçekleştirilen panelde, Karar yazarı Mustafa Öztürk muhafazakar camiaya eleştirilerini sıraladı ve dincilere çok ağır ifadelerle yüklendi. “Bizde din insanın aynaya bakıp kendisiyle muhasebesini yapmayı gerektiren bir ilahi mesaj değil, başkalarına dikte edilmesi, bir kötek olarak kullanılıp başkalarının kafasının kırılması gereken bir ideoloji olarak bugün kullanılıyor” diyen Mustafa Öztürk, “Ben bazen empati kuruyorum. Laikçi seküler kesimden söz gelimi Bebek’ten, Etiler’den, Caddebostan’dan, Moda’dan baktığımda bizim mahalle nasıl görünüyor diye, kıs kıs gülüyorum; ‘şunların rezilliğine bak’ diye” ifadelerini kullandı.

Tarikat ve cemaatlerin birbirlerine yönelik sert söylemlerinin gençleri olumsuz yönde etkilendiğini ifade eden Mustafa Öztürk, “‘Müslümanlar birbirlerine bunu yaptırıyorsa, adı batsın öyle Müslümanlığın dinin’ diyip siz hiçbir şey söylemeden sizin dünyanızdan uzayıp gidiyor” dedi. Deizm bu dönemde gençler arasında çok daha etkili olmasının nedenlerini sıralayarak, hatanın dini anlatanlarda olduğunu söyleyen Mustafa Öztürk, “Çankaya’da yaşanan insanların veyahut İstanbul’un Caddebostan’ında yaşayan insanların dünya görüşü bizim gibi değil, Kuran’ı okumuyorlar, eşleri hanımları kapalı gezmiyorlar ama şehre çevreye hayvan haklarına falan bakışlarına baktığınızda bizden kat be kat daha duyarlılar” şeklinde konuştu.

Mustafa Öztürk, Menzil, Arvasi, İskenderpaşa, İsmailağa ve Yahyalı Cemaatlerini çok sert eleştirerek, “Şimdi bu geleneğe bakarsanız, birinin bir sanatla estetikle meşgul olması, boş işler olarak görünür. Peki, dolu olarak uğraştığınız işler nedir sizin? Ben söyleyeyim, boş kaldığınızda dedikodu, haset, gıybet ürettiğimiz ne var Allah aşkına” değerlendirmesinde bulundu.

Mustafa Öztürk’ün konuşması şöyle:

“Ya bu el âlemin diniyle, imanıyla ve imanının ölçümüyle ilgilenme yetkisini size kim veriyor, Oysaki Kuran – ı Kerim’deki şehit ve şüheda nafızları başkasının imanını ölçmekle görevlendirilmiş kimse değil. Herkese rol model olacak kendinde güzelliği yaşayan, temsil ettiği dini ahlaki kimliği olabildiğince elden gediğince bütün güzellikleri ile sergileyen ve insanlara ancak gıpta ettiren rol model kimse demek. Fakat bizde din insanın aynaya bakıp kendisiyle muhasebesini yapmayı gerektiren bir ilahi mesaj değil, başkalarına dikte edilmesi, bir kötek olarak kullanılıp başkalarının kafasının kırılması gereken bir ideoloji olarak bugün kullanılıyor. Her bir hizip bir başkasının üzerine din üzerinde çöküyor, tahakküm ediyor, din üzerinden iktidar ve nüfuz kavgası yapılıyor. Bunlar Kuran-ı Kerim’de tarih boyunca nasbini aldı, şimdi dinle alıyor. Anlaşılan o ki biz, bu imkan yıllarını bu güzel yılları maalesef heder ettik ve sadece kendimize yazık etmekle kalmadık, ortaya koyduğumuz bu rezil dünyevileşme yeni nesillerden dinle, bizim rezaletimizi…

“İĞRENİRDİM BEN O DİNE GİRMEZDİM”

Ben bazen empati kuruyorum. Laikçi seküler kesimden söz gelimi Bebek’ten, Etiler’den, Caddebostan’dan, Moda’dan baktığımda bizim mahalle nasıl görünüyor diye, kıs kıs gülüyorum; ‘şunların rezilliğine bak’ diye. Bazen televizyon programlarında benim çıktığım programlarda henüz öyle bir rezalet baş göstermedi ama sidik şişesiyle çıkıp Resül–i Ekrem’in hadisinin tartışıldığı zeminin ben bir laikçi gözüyle baksaydım; ‘ilahiyatta ve profesör unvanı taşıyanların kendilerine peygamber diye bağlandıkları ve iman konusu olarak algıladıkları resullerini pet şişede sidik üzerinden tartışıyorlar şu kepazeliğe bakın’ der ve ben iğrenirdim. Ben o dine girmezdim. Siz girer miydiniz? Şimdi bu çocukları, yeni nesilleri, bu hoyratlıklarımız, Müslümanlık ve dindarlık eğer böyle bir şeyse ‘ziyade olsun ‘diyerek kendi çocuklarımız bile bizim dünyamızdan uzaklaşıyorlar günden güne.

“MÜSLÜMANLAR BİRBİRLERİNE BUNU YAPTIRIYORSA, ADI BATSIN ÖYLE MÜSLÜMANLIĞIN, DİNİN”

Siz bunu yaşıyor musunuz, ben yaşıyorum. Ortak bir dil bulamıyoruz. Çünkü benim çocuğum akşama geldiğinde ‘Twitter’da birisi babama kâfir demiş’ diye yaralanıyor. Kâfir diyenin de Ehl-i Sünnet diye başladığını görüyor, çenesinde sakalı var, babasının 6 ay içinde 60 adet civarında CİMER ve BİMER’e ‘bu adamı kamu görevinden ihraç edin’ diye şikâyet dilekçelerine cevap yazmakla meşgul olduğunu, eve geldiğinde bunun ızdırabını benim çocuğum görüyor. Ve şöyle diyor; ‘Müslümanlar birbirlerine bunu yaptırıyorsa, adı batsın öyle Müslümanlığın dinin’ diyip siz hiçbir şey söylemeden sizin dünyanızdan uzayıp gidiyor. Ve siz kelam ilmini, imanı yok bilgiydi yok tasdikti derseniz Allah’ın ne olduğundan ziyade ne olmadığı üzerinden tarif ederseniz, bana hiç kimse bu deizm nerden çıktı diye bu sorunun cevabını sormasın. Sadece kelam ilminin kendi jargonu deist olmaya kâfi, başka bir şeye ihtiyaç yok. Allah nedir o değildir, Allah nedir bu değildir. E canım ben Allah’ı içimde yüreğimde hissediyorum, konuşuyorum desem öyle değil konuşamazsın, o aşkındır konuşamazsın, teşbihe girersin ya biraz göktedir dersem teşbih oluyor, yerdedir dersem tetzim oluyor. İşte hasbıhal ediyorum dersem, öyle oluyor, şöyle oluyor. Sonuçta o kadar uzak bir şey oluyor ki, o zaman tamam demek ki irtibat yok. E deist olalım en son çocuğa kalan şu, ben bir şeye inanıyorum ama çok da irtibat kuramıyoruz yani niye kurdurmadı ki hiç.

“ÇANKAYA’DA, CADDEBOSTAN’DA, ŞEHRE, ÇEVREYE HAYVAN HAKLARINA FALAN BAKIŞLAR BİZDEN KAT BE KAT DAHA DUYARLILAR”

İman artı amel eşittir ahlak diyoruz, onların bir kısmı bizden daha ahlaklı ama amelleri yok bunu nasıl açıklayacaksınız sorusuna ise, Çankaya’da yaşanan insanların veyahut İstanbul’un Caddebostan’ında yaşayan insanların dünya görüşü bizim gibi değil, Kuran’ı okumuyorlar, eşleri hanımları kapalı gezmiyorlar ama şehre, çevreye hayvan haklarına falan bakışlarına baktığınızda bizden kat be kat daha duyarlılar. Ama o ameli illa bir resmi dini bir formasyona kendilerini izafi etmedikleri için onların ameli yoktur. Veya o ameller değersizdir, ben öyle bir yargıda bulunmadım, onların yaptığı şeyler çok değerli şeyler, onların amelinin değerinin olup, olmadığının takdir yetkisi ve hakkı da bana ait değil. Onu cenap-ı Allah bilsin. Cenap-ı Allah’ın kimi mafiret edeceği, kime rahmet edeceğini ben bilmiyorum. Ama ben, sanki şundan eminim. Eğer bugün yarın, yan taraftaki komşunun kapısını çaldığınızda adı Michael çıkarsa hiç şaşırmayın. Bu iş, mezhep isimleriyle, kart vizitelerle, hamili kart sahibi yakınımızdır gibi şeylerin Allah ilminde çok değer taşıdığına inanmıyorum. Çünkü bu peygamber üzerinden birilerinde yarışıp sahabe devrinde Ehli Kitapla Müslümanlar yapmışlar.

Süleyman Ateş hocanın ve ona karşılık Allah rahmet eylesin, Talat Koçyiğit hocanın cennet müminlerin tekelindedir, değildir mevzusuna teşkil eden, Bakara 62, Maide 69 ayetlerine bakarsanız. Yani bizim kitabımız sizin kitabınızdan daha kıdemli yok, bizim peygamberimiz sizinkinden daha şey, yok bizim müminlere verecek bir hesabımız yok, biz Allah’ın oğulları gözde kullarıyız.

Allah diyor ki, Allah ilminde kimin kaç para ettiğinin, sizin hüsnü kuruntunuza göre olacak bir şey değildir. Allah orda üç tane temel kriter var. Şu şu, şunlarla gelsin, aidiyet, mezhebi, kimlik o çok geçmiyor. O buralarda para ediyor hocam oralarda göreceğiz biz.

Üstadım benim inandığım Allah Ehl-i Sünnet’inde içinde, sadece bir kliğin dinden anladığı şeye sıkıştırabilecek kadar küçük bir Allah değil. Benim Allah’ım şu anda ta Güney Amerika’nın ucunda dünyada metrekare başına en az insanın düştüğü adadaki, balıkçı kuşunun da rızkını düşünen Allah’tır. Ben öyle bir Allah’a inanıyorum, dolayısıyla o Allah senin kalıplarına sığmaz. Onun merhametini sen kimseye paylaştıramazsın.

“BIRAK ŞU İKİYÜZLÜLÜĞÜ”

Şunu söyleyeceğim sadece bizim ahlaksızlığımızın arkasında, ahlak felsefemizin daha çok deontolojik değil, teleolojik olmasının da çok alakası var. Teleolojik ahlak, bir ahlaki eylemin direkt sonucuna bakarak, sonuçta bundan benim faydam ne diyerek, yola çıkılan ahlaktır ki bu ahlak sizi sonuçta bir etap sonra egoizme, pragmatizme ve arasalcılığa götürür. Yani her şey araç haline gelir.

Bizi bu Şia karşısında kendisini konuşlandıran, Halidi Bağdadi tasavvuf geleneği, kesinlikle yoz yobaz bir dindarlık uyarlar bu benim şahsi kanaatim. Bak şimdi kızacaksınız niye, Türkiye’deki bütün müesses dini cemaatler ve gruplar bu yapıyla akalalıdır. Yani Menzilinden tutun, Arvasi grubuna, Arvasi’den tutun İskender paşaya, İskender paşa’dan tutun, Çarşamba cemaatine, oradan gelin Kayseri’deki Yahyalı’ya varıncaya kadar hepsi bu, Halidi Bağdadi gelenektir. Şimdi bu geleneğe bakarsanız, birinin bir sanatla estetikle meşgul olması, boş işler olarak görünür. Peki, dolu olarak uğraştığınız işler nedir sizin? Ben söyleyeyim, boş kaldığınızda dedikodu, haset, gıybet ürettiğimiz ne var Allah aşkına.

Oryantalizm’e vurup duruyoruz geçen televizyon programında söyledim. Bizim Yusuf Kaplan, ‘Gazali –Ehli Sünnet omurgayı kurdu’ diyor, arkasından Derrida, Nietzsche, Hegel manyak adamlar demeden duramıyorsun Yusuf yahu bırak şu ikiyüzlülüğü. Gelenekselcilik yine sende kalıyor, modernist ben oluyorum. Yarın benim tefsirim çıkacak, yine ben gavurum, Müslüman sensin anlamıyorum. Modernitenin dibine kadar emerek yaşıyoruz, modernitenin sunduğu bütün imkânları telef edercesine silip süpürüyoruz, ama iş retoriğe gelince gelenek retoriği üretiyoruz. Neden gelenekçisin, gelenekse Resulullah’a hadis diye formel anlamda sadakatin varsa, o zaman miladi 7. yüzyılın Arap coğrafyasının şehir ve hayat düzenini kuracaksın, gereğini yapacaksın. Alman’ın arabasına binip ona sövmenin âlemi yok. Kendini alemle-i cihan zannediyorsun. Kaç parasın ki seni kim tanır ki nesin sen. Onun için diyorum ki bu millete eğer yapacağımız bir iyilik varsa, ben akademisyensen benim gâvurdan atıf alacak bir makale yazmam lazım, gâvur bana atıf yapacak. Sen sanayiciysen gâvur senin ürettiğini satın alacak, müminlik aslında aynı zamanda böyle olan bir şey. Müminlik sadece dini hamaset üretmek demek değildir.

“ATEİSTLER KADAR BİLE ÖLÜME KARŞI CESARETLİ DEĞİLİZ”

Dikkat ederseniz insanlar ölüm ve ötesini biraz ürküntü duyarak yaşıyorlar. Benim Müslümanların üzerindeki gözlemim bu. Ateistler kadar bile ölüme karşı cesaretli değiliz. Ateistin varlık algısı şu; bu iş burada başlar, şurada biter. Mineral olarak toprağa geri döneceğiz, hepsi bu. Buna rağmen adam daha özgüvenli hayat karşı ölüme karşı da daha metanetli duruyor. Ben ateist olarak can veren, can vermeden iki üç saat önce, benimle sohbet eden ateist birkaç arkadaş biliyorum. Şövalye gibi ölüme gitti adam, hiç korkmadan. Fakat Müslümanlara bakıyorum, ödleri kopuyor. Allah uzun ömür versin. Vermesin canım ya öbür tarafta cennet bekliyor seni bir an önce kavuşalım oraya diyen yok hep biraz daha kalsak olmaz mıydı? Bunun arkasında bizim korku filmi gibi bize dikte edilen dini edebiyatı etkisi de var ama bence temel etki daha dünyadan muradımızı almadık.”

siyasetcafe.com

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum