KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı kendini böyle savundu; Ben saptama yaptım!

KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı kendini böyle savundu; Ben saptama yaptım!

Barış Pınarı operasyonu sırasında sarfettiği skandal sözlerle bir anda tüm dikkatleri üzerine çeken KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı, konunun çok abartıldığı söyledi.

Kuzey Kıbrıs lideri Mustafa Akıncı, harekâtla ilgili tartışma yaratan sözlerine ilişkin açıklamalarda bulundu.İşte Akıncı'nın o açıklamaları; 

 

Türkiye bir süredir Suriye’nin kuzeyindeki askeri operasyonla meşguldü. Ardından ateşkes geldi, ardından uluslararası yol haritası noktasında çeşitli konuşmalar, müzakereler yapıldı. Türkiye, Suriye’nin kuzeyiyle meşguldü ama bu sırada bir manşet de Kıbrıs’ın kuzeyinden geldi. Operasyona yönelik açıklamalarınız hem Türkiye’de, hem Kıbrıs’ta yankı buldu. Sosyal medya mesajınız çok tartışıldı. Mesajınızda, kısaca; "Suriye’nin kuzeyindeki operasyonu şimdi Barış Pınarı desek akan su değil kandır" şeklinde değerlendirdiniz, diyalog ve diplomasi çağrısı yaptınız. Ayrıca, "Şimdi 1974’te biz Barış Harekâtı desek de, bu da bir savaştı ve akan kandı" dediniz. Bu değerlendirmeniz Türkiye’de ve Kıbrıs’ta tepkilere yol açtı, çok ciddi bir çerçevede bir anda gündemde buldunuz kendinizi. Bu tepkiyi bekliyor muydunuz?

 

Mustafa Akıncı: O abartılı bir tepki oldu. Eğer benim dediklerimi beni biraz da tanıyarak, normal içeriğiyle okuyup anlama gayreti olsaydı, tepkiler bu kadar büyük olmazdı. Çünkü ben 1974’le ilgili ilk defa konuşmadım aslında. Ben 1974’te bu harekat olmalıydı, olmamalıydı tartışmasını da gündeme getirmedim. Ancak Barış Harekâtı ve Barış Pınarı Harekâtı benzerliğinden hareket ederek orda bir saptamada bulundum. O saptamam da gerçek hayatın kendisinden kaynaklanan bir saptamaydı. Çünkü 1974’te ben bulundum o harekâtta, diğer bütün genç Kıbrıslılar gibi görev aldım. Yanımda arkadaşlarım şehit düştü ve evet, onun biz adına Barış Harekâtı dedik ama bunun gerçek anlamda bir savaş olduğunu bizzat içinde yaşayarak gözlemledim. Dolayısıyla buradan vermek istediğim mesaj; diplomasinin diyaloğun asıl ilaç olduğu mesajıydı. Dikkat edilirse ben beşinci günde verdim o mesajı ve hemen benim o mesajı verişimden beş gün sonra da gerçekten de diplomasi ve diyalog devreye girdi ve silahların susup insanların konuşmaya başladığı bir ortamda da olumlu bir sonuca gidildi. Ben size şunu söyleyeyim: Türkiye’nin terör belasını elbette biz önemsiyoruz ve bundan bir an önce Türkiye’nin kurtulmasını arzu ediyoruz. Bunu istemeyen bir Kıbrıs Türk insanı olacağını düşünmek de abesle iştigaldir. Ama bunun ne şekilde olabileceğiyle ilgili farklı düşünceler olabilir. Suriye’de 10 yıla yaklaşan bir savaş sürüyor ve bunun da artık doyum noktasına geldiğini görüyoruz. Esad rejimin de artık yerinde durduğunu da görüyoruz ve onunla ilişkinin de bir şekilde kurulmasının kaçınılmaz olduğunu anlıyoruz. Yani benim orada, asıl diyalogdan kastım, Türkiye ile Suriye’nin ilişkisinin yeniden tesis edilmesine yönelikti o da çarpıtıldı. Akıncı ‘terör örgütleriyle masaya otursun Türkiye dedi' şeklinde algılanıp yorumlanmak istendi. Benim öyle bir çağrım olmadı, devletler kiminle nasıl görüşecekler onun kararını kendileri verir. Ama ben bakınız, biz o kadar yakınız ki bu savaşa bir gün sabaha karşı bir füzenin düşüşüyle uyandık biz ve hemen koşa koşa o alana gittik. Dolayısıyla hem 74’ü yaşamış, hem de savaşın dehşetini bilen ve bu alanın gelecek kuşaklarının artık savaşın değil, kanın gözyaşının değil, barışın nimetlerinin paylaşılması gerektiğine inanan, düşünen ve bu uğurda da yıllardır uğraş veren bir kişi olarak bir temennimi ifade ettim.

 

Ortadoğu çerçevesindeki değerlendirmenize zaten geleceğim ama bir yanlış okunması, yönünde itirazınız var mesajınızın. Kitleler tarafından yanlış algılandığı yanlış bir okumaya tabi tutulduğu konusunda ancak, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan, medyadaki yayın yönetmenleriyle bir araya geldi ve bu açıklamayı "haddini bilmemek" şeklinde nitelendirdi, "oturduğu makam Türkiye Cumhuriyeti sayesinde verilmiştir" dedi. Bu açıklamayı nasıl yorumluyorsunuz?

 

Akıncı: Şimdi, bakınız, bu, makam sizin de şu anda içinde olduğunuz makam, ta 1960’lardan, rahmetli doktor Fazıl Küçük’ün Cumhurbaşkanlığı muavinliğinden itibaren, rahmetli Denktaş, ondan sonra gelen Cumhurbaşkanları ve ben. Şimdi geçmişte bu makamlara nasıl gelinirdi, nasıl gidilirdi o ayrı bir tartışma konusu. O da ayrı bir program konusu olur ama son yıllarda özellikle Kıbrıs Türk demokrasisinde ciddi gelişmeler oldu. Ve bu makama nasıl gelinip nasıl gidileceğine bir tek makam karar veriyor; o da Kıbrıs Türk halkı. Onun dışında bir şey değil ama eğer burada tabii Sayın Erdoğan’ın söylemek istediği, Türkiye’nin de desteği ve katkısıyla burası ayakta duruyor; evet doğru, bunu inkar eden yine bir tane Kıbrıslı Türk yok. Ama burada Kıbrıslı Türklerin yıllar içinde vermiş olduğu mücadeleyi görmezden gelmek de doğru bir yaklaşım değil. Kıbrıs Türk halkı bu noktaya evet Türkiye’nin de desteği ve yardımıyla gelmiştir. Ama en başta Kıbrıs Türk halkı kendi direniş gücüyle ayakta durabilmiştir. Bunun da bilinmesi lazım. Bunun da ötesinde, Kıbrıslı Türk Cumhurbaşkanları, neyi ne amaçla söylediklerini bilen insanlardır. Dolayısıyla o konuyla ilgili yakıştırmaları da kesinlikle kabul etmemiz mümkün değildir.

Siyasetcafe.com

 

 

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.