Nihat Genç’ten PKK ile sevişen yeni CHP’ye klip önerileri

Nihat Genç’ten PKK ile sevişen yeni CHP’ye klip önerileri

Odatv’den ayrılan gazeteci yazar Nihat Genç “Açılım yatağında sevişenler” başlıklı ilk yazısında terör örgütü PKK ile sevişen CHP’yi hedef aldı ve yeni CHP’ye, Ayşenur Arslan’a yeni klip önerilerinde bulundu.

Ünlü Gazeteci yazar Nihat Genç, Oda TV’den ayrıldıktan sonra Youtube üzerinden kurduğu Veryansın TV’nin haber sitesi olan veryansıntv.com’da ilk yazısını yayınladı ve “yeni açılımcıları” yazdı.

Nihat Genç’in yazısı şöyle:

“AKP’den kurtulmak istiyorsanız önce CHP’den kurtulacaksınız?

AKP’yi meşrulaştıran CHP’dir.

Yeni CHP, AKP’ye hizmet için kurulmuştur.

Türkiye’nin AKP elinde sür git cehennem azabı çekmesine baş sebep yeni CHP’dir.

Bu amansız gerçeğin bir türlü idrak edilmeyişine sebep; her seçim öncesi yeni CHP’nin “haydi tekrar deneyelim” oyununa CHP’li seçmenlerin tıpış tıpış geliyor olmasıdır.

CHP’li seçmenleri “haydi tekrar deneyelim” oyununa getirmek için Halk TV, Cumhuriyet, Sözcü ve Oda TV canla başla çalışmaktadır. Bu gazete ve TV’ler CHP’li seçmenin bilincini kapatmak üzere kurulmuştur.

YILMAZ ÖZDİL NE ARA PKK SEVİCİ HALE GELDİ?

CHP’li seçmenlerin bilinçlerini Atatürk posterleriyle kapatmak neden bu kadar çok kolay, işte örnek, utanmaz arlanmaz Yılmaz Özdil yazıları.

Daha dün İmamoğlu’nun Osmanlı’yla Cumhuriyet’i barıştırdığını (ciddi ciddi) yazmıştı, bugün itibariyle de Atatürkçü seçmene PKK’yı sevdirmeyi PKK’yla barıştırmaya çalışıyor.

Yılmaz Özdil ne ara PKK/HDP sevici hale geldi bilmiyoruz, ancak Türkiye’nin sorunlarını ve döneklerini nesilden nesile aktaran soytarı şovlarına özgü bir siyasi geleneği (kısır döngü) var.

Yani Nazlı Ilıcakların, Ahmet Altanların hapse düşmesi ya da yaşlanıp ölmeleriyle oh nihayet kurtulmuş olmuyorsanız, yeni “demokrasi kahramanları” sırada bekliyor, bir ölüp bin diriliyorlar.

İşte kayyım atamalarıyla bir “demokrasidir, değildir” tartışılıyor. AKP kısmında kayyıma destek veren ya da karşı çıkanların hepsi dünün “akil” adamları.

Akil adamlar kim? Masaya parayı koyarak kuralları belirleyen partilerin ya da şirketlerin kiralık maaşlı yazar çizer takımı.

O açılım yataklarında kimler kimleri düzmedi ki, şimdi aynı yatakta PKK’yla grup seksine sulanan AKP’den açılım bayrağını devralan yeni CHP.

Etnik milliyetçilik ve dincilik tartışması modern toplumda cevap üretmeyen, çözüm üretmeyen sorunlardır. İşte ülkemizde otuz yıl aralıksız, dinci ve etnik milliyetçilik tartışmalarla cevap üretmeyen soruları sonsuza kadar sorarak, tekrar başa sararak, tekrar aynı soruları sorarak, cevap aramaya çalışan yüzlerce siyasetçi ve yazar yine sahne aldı.

Siyaset tarihinin bu en büyük acı tecrübesi etnik ve tarikat tartışmalarının tek bir sonucu vardır; iç savaş. Tarihte etnik ve dini taleplerle barışabilen uzlaşabilen orta yolu bulabilmeyi başarmış tek bir modern devlet yoktur.

Yapılabilecek tek şey etnik ve dini tartışmayı soğutarak siyaset dışına hakkının inkâr edilemeyeceği folk ve kültür alanına taşımayı başarmaktır.

Peki AKP’li ve CHP’nin yeni akil adamları iç savaş senaryolarına uzanan bu tartışmayı neden uzatmakta, germekte ve yeniden çatışma alanına sokmaya çalışmaktadır.

Şundan:

AMAÇ İÇ SAVAŞ GÖRÜNTÜSÜNÜ ÇOĞALTMAK

Demokrasinin özgürlüklerinden faydalanmak çok keyifli, her şeyi konuşma, her şeyi tartışma, her şeyi isteme, her istediğini seçme seçilme, demokrasinin büyük nimetleridir. Bu büyük özgürlükleri kullanma konusunda başta sağ sol liberaller maşallah pek kahramanlar.

Ancak, demokrasinin özgürlüklerinden faydalanmak isteyen her birey demokrasinin sorumluluklarını üstlenmek zorundadır. Nedir demokratik sorumluluklar? Teröre karşı çıkmak, etnik ve din devleti taleplerinin önüne geçmek.

Kırk uzun yıldır sağ sol liberaller ve AKP’si ve şimdi yeni CHP’si ve topyekûn akiller, demokrasinin özgürlüklerinden bolca maaşıyla ekranıyla aklına gelen her şeyi üfürmesi, sallamasıyla faydalanmaktan bir an geri durmadılar, ama demokrasinin sorumluluklarına gelince kırk yıldır tek satırlarını görmedik.

Mesela, Tunceli yaylasında öldürülen dünya güzeli çocuklar karşısında terörü lanetlemek ve terörle iltisaklı her yapının karşısına geçmek demokratik bir sorumluluktur.

Demokrasinin bu sorumluluklarını almıyorsunuz ama demokrasinin her türlü özgürlüğünü yayla yayla (yayıla yayıla) kullanmaya çalışıyorsunuz.

Demokratik sorumlulukları yasasında ve vicdanında en yükseğine asmayan bir toplumu emperyalist uşakların yaygarayla algıyla kandırması çok kolaydır.

Çünkü emperyalist ve batıcı sivil kurumlar ve sağ sol aydınlar, ülkemizde, demokratik özgürlüklerin dağ bayır kullanılmasında; yani kavgasını vermekte çok ustadırlar, ancak aynı işbirlikçi odaklar, demokratik sorumluluk almada hiç bir zaman gönüllü ve hevesli olmadılar.

Sağ-sol satılmış siyasi ve yazarlar, demokratik sorumluluğu bir bildikleri olduğu için kasıtla almazlar, çünkü aydınları medyası demokratik sorumluluğu almadığı zaman, yükselen gerilen tartışmaya çatışmaya polis jandarma ve asker yani güvenlik güçleri müdahil olmak zorunda kalır.

Oynanan oyun, budur, sorumlulukları “güvenlik güçlerine” yıkıp, ölü sayısı çatışma sayısı, iç savaş görüntüsünü çoğaltmak.

Güvenlik güçlerini aradan çekmek OHAL ve kayyım uygulamalarına son vermek istiyorsanız, ki milletçe en büyük arzumuz budur, aydınların ve partilerin siyasi sorumlulukları üstlenmesi gerekir, yani “teröre geçit yok, terörle iltisaklı yapılara asla izin yok” diyebilmeli ve siyasi ittifaklarını demokratik sorumluluk üzerinden inşa edebilmeli.

Ancak kırk yıldır gördüğümüz barış özgürlük laflarıyla şirin görünme, ona buna mesaj verme demokrasi kahramanlığına soyunma ve istediğini söyleme, istediğini kışkırtma istediğini üfürme gibi demokrasinin bolca nimetleri, aydınlarımızın ve yeni CHP’nin ve AKP’nin bunca acı bilançoya rağmen ağzının suyunu akıtmaya devam ediyor.

Demokratik sorumluluklar üstlenmeyen her siyasi parti, her aydın, her görüş aynı bokun soyudur. Getirdikleri her açılım her özgürlük her tartışma ortamı, altına sıçar, bu boku temizlemeye, peygamberlerin, orduların, nükleer bombaların, barış güçlerinin, Birleşmiş Milletlerin, kimsenin gücü yetmez.

Bu ağır trajediyi en yoğun ve uzun tarihler yaşayan Avrupa, bu yüzden, etnik milliyetçi ve dincinin siyasi taleplerine “özgürlüklerini” kapatmıştır. Avrupa topraklarını mezhep savaşlarından iç savaşlardan etnik savaşlardan soğutarak uzak tutan, etnik ve dini talepleri siyaseten yok sayan bu büyük sorumluluktur.

Kültür ve sosyalleşmenin ve sorumluluğun gücünden bihaber insanlar binlerce yıldır cevabını alamadıkları aynı soruları helak oluncaya belalarını buluncaya kadar durmaksızın sorarlar.

PeKKomik AYŞENUR ARSLAN


Yoksa millete rezil kepaze olursunuz, aynen şu abla gibi:

Halk TV programcısı ve HDP destekleyicisi Ayşenur Arslan,twitter sayfasında şu paylaşımlara yer veriyor; “güya PKK’lı belediye Atatürk posteri asmış kayyım gelip Atatürk posterini indirip Tayyip Erdoğan resmini asıyor.”

Ayşenur Arslan bu düşük algı çalışmasıyla Atatürkçü kitlelere şunu demek istiyor, bakın, PKK’lılar Atatürk’ü savunuyor ama kayyımcı AKP onu indiriyor.

Yani Ayşenur Arslan kedinin kuyruğunda sallanan şakası gibi zekâsıyla Atatürkçü kitleye PKK’yı sevdirmeye çalışıyor.

Sevgili okuyucu, akıllı (uyanık) görünmek için çaba sarfetme hallerinin her birine komik denir ancak bilin bakalım PKK’lıyı sevdirmeye çalışan komedyenlere ne ad verilir, söyleyeyim: PeKKomik.

Bence de çok zekice bir yol ama çok cüretkâr çünkü madara olabilirsiniz. Atatürkçülerle PKK’lıları kaynaştırmak için daha başka metotlar da denenebilirdi. Mesela, ölmekte olan bir PKK’lı “silahımı potinlerimi mermilerimi Atatürkçü Düşünce Derneğine ve Çağdaş Kadınlar Derneğine ve Halk TV’ye miras bırakıyorum” diye bir not bırakabilirdi, bayağı etkili olurdu.

CHP VE PKK’YA KLİP ÖNERİLERİ

Mesela şöyle de bir klip çekilebilirdi; “dağda su içen PKK’lı çeşmenin başına gelir, su içecek, ne görsün, çeşmenin altı tane musluğu var, her biri CHP’nin Altı Ok’u… PKK’lı her birinden suyunu içip ‘oh oh oh’ çektikçe kamera zum yapar, ve Atatürkçü CHP’lilerle PKK çok güzel kaynaşmış olur.”

Ayşenur Arslan’ın dikkatine, daha sofistike şu da olabilir; “bir PKK mağarası basılır ve PKK’lıların mühimmat ve eşyaları ele geçirilir, ancak, mühimmat içinde tuhaf bir eşya da göze batar, bu da bir ‘bastondur’. Ayşenur Arslan bastonu eline alır ve inceler. Bu bastonun PKK mağarasında ne işi var ve bu baston kimindir, diye sorulur. Ve bastonun üstüne ‘zuuum’ yapılır ve bastonun aslında İsmet Paşa’nın bastonu olduğu ve PKK’lıların bu kutsal emanete (kutsal kâse gibi) canları pahasına güvenlik güçleriyle çarpışa çarpışa nasıl sahip çıktıkları anlatılır.

Ve klibin sonunda anlatıcı Ayşenur Arslan, Kemalist CHP’li seçmenlere dönüp şöyle der: Ya işte böyle, kim kimin dostu hâlâ anlamadınız.”

DÜNÜN NONOŞU BUGÜNÜN FELAKETİ

Muhalefetin çıkmazı PKK’yla ittifak dahi değil, muhalefetin kâbusu, cumhuriyetçi kitlenin bu pekkomik sanatçı yazar ve programcıların “zekâsına” muhatap edilmiş olması, aklın, mantığın, cumhuriyet değerlerinin, toprak bütünlüğünün, samimiyetin, hakikatin, işte bu pekkomik sanatçı ve yazarlar tarafından sürgün edilmesidir.

AKP’ye PKK diliyle itiraz eden bu pekkomik sanatçılar ve programcılar dünün “nonoş” dünün “nahoş” dünün “liboş” ve ama artık komedi bitti, bugünün felaketidir.

Türk aydınına düşen görev sorumluluk duygusuyla soğutma çalışmalarına katılmaktır, özgürce (?) aleve benzin dökmek değil.”

Siyasetcafe.com

 

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.