Reza Zarrab'ın hikayesi nasıl başladı?

Rusya'da faaliyetleri askıya alınınca, yönünü Türkiye'ye çevirdi, Bakanlarla temasa geçti. Bugün Yazarı Nazlı Ilıcak, Reza Zarrab'ın hikayesinin nasıl başladığını yazdı. O operasyon ilk ne zaman başladı?

İşte Başbakan Erdoğan'ın "hayırsever işadamı" dediği Reza Zarrab'ın hikayesi... Parayı vermiş, düdüğü çalmış...

Hayırsever işadamı Rıza Sarraf'ın hikâyesi bakın nasıl başladı:

Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı, Mali Suçlar ve Suç Gelirleriyle Mücadele Şube Müdürlüğü'nün Happani Grubu Değerlendirme Raporu'ndan (3 Haziran 2011):

"*İstanbul Muhabere Elektronik Şube Müdürlüğü'nün 7 Mayıs 2010 tarihli ve İhbar No: 6484 sayılı e-posta ihbar formunda, İranlı Rıza Sarraf isimli şahsın, yurtdışından milyonlarca doları Türkiye'ye soktukları, bu işi, Beyazıt Kapalıçarşı'da faaliyet gösteren Durak Döviz isimli işyerinde farklı kişileri kullanarak yaptıkları iddia edilmiştir.

*21 Aralık 2010 tarihli ulusal basında, Moskova Havaalanı'ndaki gümrük görevlilerinin kontrolü esnasında, İstanbul'dan Rusya'ya giden 3'ü Azeri biri İranlı olmak üzere 4 kişinin bavul ve sırt çantalarında 14.5 milyon dolar ve 4 milyon Euro ele geçirildiği haberi yer almıştır. Bu şahıslar, önceden herhangi bir bildirimde bulunmadıkları için, haklarında Rusya'da, "kaçakçılık" isnadıyla soruşturma başlatılmıştır.

*15 Nisan 2011 tarihli ulusal basında ise "Milyonlarca doları bavulla kaçırdılar" başlığı altında bir haber yayınlanmıştır. Bu haberde, Rusya Federal Gümrük Servisi'nin çalışmaları neticesinde 14 kuryenin tespit edildiği ve ülkemiz makamlarına bildirildiği, söz konusu şahısların Azeri işadamlarına ait olduğu belirtilen 40 milyon dolar ve 10 milyon euro'yu 37 seferde valizlerle Rusya'ya taşıdığı, Rıza Sarraf'ın şoförü olan Turgut Happani'nin 14 kurye arasında yer aldığı belirtilmiştir.

*Bütün bu faaliyetler hakkında yürütülen çalışmaların birleştirilerek analize tâbi tutulması ihtiyacı hasıl olmuş, Durak Döviz ile ortakları Turgut, Abdullah, Serdal, Şenel Happani ve Rıza Sarraf isimli şahıslar mercek altına alınmıştır. Bu kişilerin, suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama fiilini işledikleri, bu paraların Türkiye'de veya başka bir ülkede kayıt dışı ticaret kapsamında kazanılmış olabileceği değerlendirilmiştir."

Arkasına Türk bayrağını alıp konuşan ve Türkiye'nin cari açığının %15'ini kapattığını kahramanca ifade eden, Başbakan'ın tabirine göre, "hayırsever işadamı" Rıza Sarraf'ın hikâyesi işte böyle başladı.

RUSYA'DA ENGELLENDİ, FAALİYETLERİNİ TÜRKİYE'YE KAYDIRDI

Rusya'da engellenince, faaliyetlerini Türkiye'ye kaydıran Sarraf, zorlukları aşabilmek için bazı bakanlarla yakın münasebet kurdu. O bakanların dosyaları Parlamento'da, Soruşturma Komisyonu'nun kurulmasını bekliyor.

Tayyip Erdoğan grup toplantısında "Bakanlarımı dinlediler" diyor. Tabii dinleyecekler... O bakanlar hakkında rüşvet şüphesi varsa ve kara para aklamaya destek verdikleri ihtimali ortaya çıkmışsa, neden dinlenmesinler? Herkes Rıza Sarraf'a "hayırsever işadamı; Türkiye'nin cari açığını kapatan kahraman bir şahsiyet" gözüyle bakamaz ki!

Hem Akşam hem Yeni Şafak Gazetesi yolsuzluk operasyonundan çok önce kara para trafiğinin Maliye'nin incelemesi altında olduğu haberini yapmıştı.

Parayı verdi, düdüğü çaldı

Emniyet Müdürü Orhan İnce, mesleğini yapan bir polis. Adem Gelgeç adına paravan olarak kurulan firmalarda bir usulsüzlüğün yapıldığını tespit edip, vergi denetiminin başlamasına sebebiyet veriyor; Rıza Sarraf'ın nasırına basıyor. Bunun üzerine Sarraf, İçişleri Bakanı Muammer Güler ile konuşarak, onu Zonguldak Emniyet Müdürlüğü'ne sürdürüyor. Bu işlem, Rıza Sarraf'a 400 bin dolara mal oluyor. 2 parti halinde Barış Güler'in kendisine gönderdiği mutemedi Özgür Özdemir'e, 200 bin dolar+200 bin dolar, toplam 400 bin dolar teslim ediyor.( 10 Eylül 2013-13 Eylül 2013.)

Parayı veren düdüğü çalar. Bu yüzden, hayırsever işadamına karşı Muammer Güler'in aşırı derecede yardımsever bir vaziyet aldığını müşahede ediyoruz.

Orhan İnce, görevden alınıyor ama Sarraf hakkındaki bilgilerini bazı gazetecilere aktarıyor. Bunu fark eden Rıza Sarraf gene Muammer Güler'e başvuruyor. Güler, Rıza Sarraf'ı şu sözlerle teskin ediyor: "Gerektiğinde (Orhan İnce) daha da ileri giderse dersin ki kardeşim bana çöktü, benden şöyle bir rüşvet istedi... Hayır bunu daha ileri götürürlerse o zaman da ben senin ağzından iki satır ifade alırım, bunu aynı gün işleme çektiririm ve meslekten attırırım..."

Başka bir zaman da Muammer Güler'in, Orhan İnce'yi kastederek, Sarraf'a, "O konu benim işim... O pe..ke, onun sana çektirdiğini katbekat... burnundan fitil fitil getiririm... İ.. oğlu i.. sen kafanı yorma" dediği teknik takibe takılıyor.

Orhan İnce, görevini yapan bir emniyet mensubu. Ama Muammer Güler, aldığının karşılığını vermeyi biliyor. Dedim ya, parası olan düdüğü çalar. İşte bu yüzden Orhan İnce, Zonguldak'a sürgüne gönderiliyor.

Simyager

Türkiye'nin cari açığını kapattığını söyleyen Rıza Sarraf'a Hürriyet'ten Mehmet Yılmaz güzel cevap vermiş: "200 ton altın, 200 milyon gram altın eder. Gramı 80 lira kabul edersek, 200 ton altın, 16 milyar lira tutar. Rıza Bey, 200 ton altından nasıl 25 milyar lira kazanıyor? İşin bir de maliyeti var. 'Bu kadar altını nereden buldun? Kaça aldın' diye sorulmamış kendisine. Belli ki Sabah'taki arkadaşlar Sarraf'ı simyager sanıyor! Konyaaltı plajından 200 ton çakıl topluyor, kaynatıyor, üzerine bazı karışımlar döküyor. Sonra bir büyü... Hop 200 ton altın elde! Bunu hesabını bilmez İranlılar'a 25 milyara kakalıyor. Halbuki adamlar bu kadar altını, Kapalıçarşı'daki kuyumcudan alsa, ceplerinde 9 milyar lira kalacak."

Demek Sarraf, hem hayırsever işadamı hem simyager. Bakalım zamanla daha ne özelliklerini öğreneceğiz?