Sait ÇAMLICA

Sait ÇAMLICA

Sosyal Medya ve Hidayet Şovları

Sosyal Medya ve Hidayet Şovları

Hidayet öyküleri ile ilgili kitaplar yazılırdı eskiden. Son yıllarda daha çok kısa filmler çekiliyor. Duygusal fon müziği destekli, beğeni avı için yapıldığı sırıtan videolar çok yapılıyor. Youtube, İnstagram, TikTok gibi mecralarda, izlenmek ve daha çok para kazanmak için din duygularını sömürmenin ne kadar karlı olduğunu anlayan uyanıklar, bu işi profesyonelce yapıp köşeyi dönüyorlar.  

Cat Stevens & Yusuf İslam

Bizim neslin görmüş olduğu en meşhur hidayet öyküsü Yusuf İslam adını almış olan müzisyen Cat Stevens’ın Müslüman olduğunu ilan etmiş olmasıydı. Müslüman olan bir Alman veya İngiliz neden hemen ismini değiştirir? Bunun özel bir sebebi var mı? Çok önemli bir konu olmamakla beraber, bunun bir gelenek ve alışkanlık olduğunu düşünüyorum. Müslüman olan ve adı David olan birisinin adını Davut olarak değiştirmesi şart mı? Josef veya Joseph adında bir İngiliz Müslüman olunca adını Yusuf yapmak zorunda mı? Josef ile Yusuf aynı anlama geliyor. Peygamberimiz Müslüman olan hiç kimsenin adını değiştirmemiş. Sadece ismin kötü bir anlamı varsa başka bir isim kullanmasını önermiştir. 

Dünyanın en meşhur müzisyenlerinden birisi olan Cat Stevens, Müslüman olduğunu duyurduktan sonra sarıklı cübbeli görüntüsüyle medyada göründü. Birçok İslam ülkesini dolaştı. Birçok dernek ve vakıf ile programlara katıldı.   
‘Neden Hala Gitar Taşıyorum’ adıyla yayınlanan kitabı 2017 yılında Türkçeye çevrildi.  Müzisyenlikten Müslüman olmaya giden süreçte, sarık cübbe giyinip gitarını kırdığı yıllardan, normal kıyafetler giyinip yeniden gitarını eline aldığı döneme doğru yaşadıklarını anlatıyor kitap. 

İlk Müslüman olduğu yıllarda müzikte para kazanmanın haram olduğuna ikna olma ve gereğini yapma sürecini şöyle anlatıyor; 

Selefi hareketinin etkisi, Londra Merkez Camii'nde güçleniyordu. Selefiler, müzik ve herhangi bir ciddiyetsizlik ya da eğlence fikrine tamamen karşıydı ve bunun kendisini de, ondan elde edilen kazancı da haram sayıyorlardı. Bu argümanla daha temkinli davranmaya ikna oldum. Artık müzik yapmıyor olmama ve müzik aletlerimden kurtulmuş olmama rağmen, telif haklarından kazanmaya devam ettiğim parayla aldığım ve haram olan bir şeyi yememin veya tüketmemin olası etkisi beni endişelendirmeye başlamıştı. Müzik kataloğumu titizlikle inceleyerek şarkıları helal, mekruh ve haram kategorilerine ayırdım.(S-3)

Sonradan Müslüman olmuş birçok ünlü kişinin yaşadığı bir süreç var. Nerdeyse hepsi İslami grupların, cemaatlerin, tarikatların büyük programlarında maskot gibi gezdirilir. Bazıları belli bir cemaat veya tarikatın özel maskotu gibi kullanılır. Yusuf İslam o sürecini şu cümlelerle anlatıyor; 
Sekreterimin masası her gün üniversitelerde ve toplantılarda konuşmam için dünyanın her yerinden gelen davetiyelerle doluyordu. Her bir dinleyici topluluğu, beni sıcak bir coşkuyla karşılıyordu. Hepsi benim İslam'a geçişi anlattığım hikâyemi dinleyince, ilham almış gibi görünüyordu. Bu toplantılara, genelde Müslümanlar katıldığından bana biraz maskot muamelesi yapılıyormuş gibi hissediyordum: Hayranlardan oluşan kalabalıkların önünde gururla teşhir edilişim, 'fan'lar ve sevgi selleriyle geçen eski günlerimden pek farklı değildi. (S-39)

Müslüman olduğu ilk yıllarda sarık cübbe ile dolaşmaya başlayıp elindeki gitarı bırakan Yusuf İslam, oğlunun vesilesiyle gitarı yeniden eline almaya karar verir. 

2002'de hiç beklemediğim ve beni çok etkileyecek bir şey oldu: Oğlum Muhammed, kendine bir gitar alıp eve getirmişti. Benim için önemli bir dönüm noktasıydı. Müzik aletlerinin haram olmasıyla ilgili kuşkularım çok daha ağır bastığı için artık hasıraltı edilecek gibi değildi. Olan bitenler, durumumu yeniden değerlendirmemi gerektiriyordu. Gitarı getirdi diye kendimi kaybetmemiş, ona kızmamıştım elbet. Oysa bir zamanlar tepkim öyle olurdu. Aksine, bir gün Dubai'de sessiz bir sabah vakti villada herkes uyurken, gitarı elime aldım ve çalmaya başladım. Bu konuyu dikkatle düşündükten kısa bir süre sonra belki de artık yeni bir işim olduğunu fark ettim.

Genç oğul, eve gelip farkında olmadan babasına değişmesi gerektiğini hatırlatmıştı. Vay be! Bir zamanlar benim yazdığım bir şarkının, Father & Son'ın (Baba ve Oğul) konusu değil miydi bu?

Başkalarının yargısını fazla dert etmeden, İslamiyet konusunda bildiklerime güvenip, cesur ve kararlı olmam gerektiğini anladım. Aksi takdirde, ne kadar iyi veya dindar olurlarsa olsunlar, başka insanlara ait görüşlerin kölesi olacak, Allah'ın Kitabı'nın bende uyandırdığı kuşkusuz inancı göz ardı etmiş olacaktım. Tabii ki, çiçeği burnunda bir Müslüman iken temkinli olmam en doğrusuydu ama artık İslami düşüncenin Müslüman dünyasının birliğini nasıl etkilediğini uzun yıllar araştırmış biri olarak, insanların din ve görüşlerini sadece doğarken miras gibi devralıp, hızla dejenere olan dünyamızda karşılaştıkları sorunları doğrudan ele alırken içtihat (entelektüel çaba) ihtiyacını tamamen unutmalarının daha büyük zarara sebep olduğunu gördüm. (S-65 / 66)

Yusuf İslam gibi bazı Batılılar benzer süreçleri yaşıyorlar. Önce kıyafet dindarı (!) oluyorlar. Okuma ve araştırma alışkanlığı olanlar zaman içerisinde doğuştan Müslüman olanlardan bedenen olmasa bile zihnen uzaklaşmaya başlıyorlar. Yeni tanıştığı Müslüman gruplar yüzünden Müzik yapmanın, gitar çalmanın haram olduğuna ikna edilmiş olan Yusuf İslam, okuyup araştırdıkça, doğuştan Müslümanların akıllarını kullanmadıklarını, okuyup araştırmadıklarını fark ediyor.    

Türkiye Örnekleri

Türkiye’de zaman zaman sosyete hayatından, sinema dünyasından, mankenlikten vazgeçen insanların hikayeleri gündeme geliyor. ‘Podyumlarda boy gösteren manken tesettüre büründü’ veya ‘eski televizyon şovmeni tarikata girdi’ gibi haberler medyaya düşüyor. Bir insanın yaşadığı hayattan sıkılması veya daha dindar bir hayatı yaşama isteği elbette normaldir. Normal olmayan tarafı ise dindarların bu insanlara alim muamelesi yapmalarıdır.

Tesettüre giren eski bir mankene yıllarca köşe yazısı yazdırıldı. O yazıları kendisi mi yazdı eline hazır mı verildi bilmiyorum. Bir maskot gibi şehir şehir, dernek dernek gezdirilenler oluyordu eskiden. Şimdi de o tür insanlarla poz verme yarışına giriyorlar. Sarık cübbe giyen eski bir televizyon şovmeni ile selfie çekinmek için sıraya giriyorlar. Eski bir manken veya eski bir şovmen ile fotoğraf çekinip sosyal medya hesaplarında paylaşıyorlar. Sarık cübbe giyen sanatçılara alim muamelesi yapılması, o cemaatin / tarikatın cehaletinin de bir göstergesidir. 

Bazılarını video kanallarında (Youtube) fon müziği eşliğinde konuşturuyorlar. Nasıl hidayete erdiğini anlattığı bölümler özellikle birçok hesapta paylaşılıyor. Konuşan kişi biraz duygulanmışsa fon müziği ona göre ayarlanıyor ve izlenme rekorları kırması için özel efektlerle paylaşılıyor. İzlenme sayısını arttırıp daha çok para kazanma isteğinde olan sayfa sahipleri için bu tür hidayet öyküleri bulunmaz bir fırsat. Bazen bu tür videoların kurgu olduğu ortaya çıksa bile, sayfa sahipleri yeterince ‘like’ aldığı için sorun etmiyorlar. Utanma duygusu mu? Onu unutalı çok oldu.

Sokak Röportajı Şovları

Elinde cep telefonu olan herkes sokak röportajı yapabiliyor artık. Özellikle bu işlerden para kazanma niyetindeyseler, her seferinde daha çok ‘like’ alma hırsıyla yeni bir şeyler üretmek, üretemiyorsa uydurmak zorundalar. Yoksa para kazanmayacaklar! 

Bir konuşmayla ateisti imana getirdiğini iddia edenler, pilot kalem ile ateizmi çökerttiğini söyleyenler, deizmi bitiren videoyu çektiğinden bahsedenler var. Hepsi milletin imanını kurtardığından bahsediyor! Kazandıkları paraları kimse bilmiyor sanki! Birkaç ‘like’ uğruna dünyalık kazanıp ahretlerini kaybediyorlar. Hem de milletin imanını kurtardıkları yalanıyla. Din tüccarlığı, hidayet tüccarlığı şovuna dönüştü sosyal medya çağında. 
Hatırlatayım; Aldığınız ‘like’ ahrette geçerli değil!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sait ÇAMLICA Arşivi