Veysel BOĞATEPE

Veysel BOĞATEPE

Çölün, Çöplüğün Yasası: İklim Krizi

Çölün, Çöplüğün Yasası: İklim Krizi

Güç erki bir yandan silahlı terör örgütünün istek ve taleplerini yerine getirmek için muhalifleri susturmaya, kamuoyunu hazırlamaya yönelik yoğun çaba harcarken diğer yandan kamu sağlığını ciddi şekilde tehdit eden gıda terörüne karşı denetimleri ciddiyetle sürdürmesi gerekirken Tarım ve Orman Bakanlığı’nca taklit, tağşiş gıda listesini yayınlamakla yetiniyor.

Üstelik birçok ürün ve özellikle de pestisit tespit edilen ve bu nedenle geri gönderilen ihracat ürünlerinin çoğu bakanlığın listelerinde yok.

Türkiye, Avrupa’ya gönderdiği ürünlerin içerisinde ciddi riskli olarak nitelendirilen pestisit kalıntıları nedeniyle Nisan’da yedi bildirim aldı.

Asma yaprağı için kullanım ruhsatı olmayan Dimethomorph’un, AB’nin belirlediği limitin 420 kat fazlası oranında olduğu kayıtlara geçti. Taze biberlerde kullanımı yasaklanmış Dimethoate ve Ethion tespit edildi, biberler sınırdan çevrildi.

Armutlarda ise limitlerin 9,5 katının üstünde Methoxyfenozide tespit edilmesi üzerine ürünler toplatıldı. Asetamiprid, Cymoxanil, Difenokonazol, Dimethomorph, Penkonazol, Proquinazid, Piriofenon ve Tebukonazolde gibi farklı 8 tarım ilacının tespit edildiği salamura yaprakları ise listenin başında yer aldı.

Bu konuda da ciddi araştırma yapan, mücadele veren gönüllü kuruluş Greenpeace, Nisan ayında Türkiye’de ki beş zincir marketin yanı sıra semt pazarlarından aldığı 14 türde meyve ile sebzeye ait 155 ayrı örneği bağımsız laboratuarda analiz ettirerek sonuçlarını kamuoyu ile paylaşmıştı. İncelenen gıdaların % 33’ü yasal limitlerin üzerinde pestisit içeriyordu.

Ürünlerin %61’inde ise birden fazla pestisit kalıntısı vardı.

Salamura yapraklarının %80’inde, yeşil sivri biberin %70’inde, ıspanakların %67’inde mevzuata uygun olmayan pestisit kalıntısı tespit edilmişti.

Yapılan bu sınırlı araştırmanın sonuçları bile kamu sağlığını tehdit eden gıda terörünün korkunç boyutlarını ortaya koymaktadır. Yediğimiz gıdalarda tespit edilen pestisit kalıntılarının beyin gelişimi, uyku döngüsü, stres gibi vücut sürecini düzenleyen hormonlara müdahale eden endokrin bozucu olarak bilinmektedir. Bazı pestisit çeşitlerinin endokrin bozucu olarak hareket ederek kanser, gelişim sorunları ve kısırlık gibi etkilerinin yanı sıra hayvanlar ile doğaya ciddi zararlar verdiği bilimsel kanıtlanmış gerçekler arasındadır.

TÜRKİYE’YE ZEHİR İHRAÇ EDİLİYOR

Avrupa Birliği’nin kendi tarlaları ve çocukları için tehlikeli diyerek yasakladığı tarım zehirleri, Türkiye’de sebze ve meyvelerle birlikte sofralarımıza geliyor. Örneğin; milyonlarca arının ölümüne neden olan Thiamethoxam, AB’de yasaklanırken Türkiye’ye tohum kaplama ürünü olarak gönderiliyor.

Kanserojen nedeniyle Avrupa pazarından çıkartılan, yasaklanan Cyproconazole, Türkiye’ye varillerle ihraç ediliyor. Ve yine DNA hasarı, sinir sistemi ve üreme sağlığı üzerinde yok edici etkisi olan Phosmet, Imidacloprid’de Türkiye’ye ihraç edilen zehirler arasındadır.

Hem insan sağlığını tehlikeye atan, hem de doğayı tahrip eden onlarca pestisit tarım ilaçları Bayer, Basf, Syngenta gibi tarım kimyası üreten şirketler tarafından yasal boşluklar kullanılarak Türkiye’ye ihraç ediliyor. Avrupa Birliği’nin gıda riski taşıyan ürünlerin anlık duyurusunu yaptığı “RASFF” adlı veri tabanı kaynağına göre meyve ve sebzelere dair pestisit kaynaklı bildirimlerde Türkiye son üç senedir birinci sırada yer alıyor.

Sofralarımıza gelen binlerce ürünün denetimini yapmakla sorumlu Tarım ve Orman Bakanlığı, taklit, tağşiş ürünleri listelerken pestisit sonuçlarını ise kamuoyu ile paylaşmıyor, bu konuda yapılan başvurulara da olumlu yanıt vermiyor. Greenpeace, pestisit sonuçlarının kamuoyu ile paylaşılması hususunda yaptığı resmi başvuruya yanıt alamayınca bakanlığa karşı bilgi edinme hakkını kullanarak dava açmış. Duruşması bugün yapılacak davanın sonucunu, gerekçesini hepimiz öğreneceğiz.

Tüm çaba ve girişimlerine rağmen bakanlığın bu konuda herhangi bir önlem almadığı gibi sonuçları kamuoyu ile paylaşmaktan kaçınmasının ardında zehir ticareti de dâhil olmak üzere çok katmanlı programlarının bir parçası olduğu kuşkusunu güçlendiriyor.

Bakanlığın bu tavrı aynı zamanda beraberinde başka soruları da akla getiriyor. Zincir marketlerde meyve ve sebzeler de ki ani ve yüksek oranda fiyat düşmesinin sebebi nedir? Örneğin; 89 TL’ye satılan Nar’ın 39 TL’ye, 80 TL’ye satılan Armut’un 35 TL’ye düşmesi normal değildir. Acaba Avrupa’nın geri gönderdiği, sınırdan çevirdiği zehirli meyve ve sebzeler çöpe atılması, imha edilmesi gerekirken fiyatı düşürülerek iç piyasaya mı sürülüyor?

Normal fiyat düşüşlerinin ve bakanlığın pestisit tespit edilen gıda ürünlerini kamuoyu ile paylaşmamasının nedeni bu mu? Yediği meyve ve sebzelerden zehirlenen ve hatta ölümle sonuçlanan ciddi vakalar yaşanmışken neden önlem alınmıyor? AB’nin yasakladığı tarım ilaçlarının ülkeye girişine neden izin veriliyor?

Yoksa kamu sağlığı, doğa tahribi ve tüm canlılarda ciddi hastalıklara neden olan yasaklanmış tarım ilaçlarının kullanımına izin verilerek küresel ilaç şirketlerinin satış kârına katkı mı sunuluyor? İnsanları hasta ederek, zehirleyerek sözde doğal ölümler ile nüfus planlaması kontrollü ve örtülü bir şekilde sürdürülmek mi isteniyor?

ÜLKE ÇÖLE, ÇÖPLÜĞE DÖNÜŞTÜRÜLÜYOR

Kamu sağlığını tehdit eden sadece gıda terörü değil, termik santraller, yangınlar ve doğa tahribatı da ciddi tehlikeler oluşturuyor. Örneğin; Maraş-Elbistan A termik santraline yapılmak istenilen 2 yeni ünite için açılan davanın sonuçlanan bilirkişi raporuna göre ÇED raporunun bilimsellikten uzak ve halk sağlığını korumada yetersiz olduğuna dikkat çekilmiş.

Ayrıca hassas gruplar olan çocuklar, yaşlılar ve kronik hastalar için hiçbir risk analizinin yapılmadığı, yöre halkının geçim kaynaklarını ve tarım alanlarını yok saydığı, artacak kömür üretimiyle ortaya çıkacak olan çevresel felaketlerin hesaba katılmadığı net bir şekilde ortaya konulmuş.

Gıda teröründe olduğu gibi bu tehlike karşısında da önlem alınması gerekirken aksine ormanları, meraları, zeytinlikleri, su kaynaklarını, milli parkları maden ve enerji şirketlerinin faaliyetlerine açmak için Temmuz 2025’te 7554 sayılı yasayı çıkarmasını nasıl okumalıyız acaba?

Muğla’da ki zeytinliklerin sökülmesi bu yasanın pratikteki ilk uygulamasıdır ama son değildir. İklim krizine, çevresel kirliliğe neden olacak uygulamaları bizzat kendileri yasallaştırırken faturasını da yine yoksul halkın sırtına yüklüyorlar.

Oysa Türkiye’de % 10’luk en zengin kesim, en yoksul % 50’den 7 kat fazla çevreyi kirletiyor ve servetlerini de 18 kat arttırıyor. KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilerden oluşan devlet vergisinin % 65’ini zengin, yoksul ayırımı yapılmadan herkesten alındığını dikkat aldığımızda %10’luk kesim hem servet kazandığını hem de yaşadığımız gezegeni fazlasıyla kirlettikleri gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Fakat bununun faturasını da sel, kuraklık ve adaletsiz vergi sistemiyle halka yüklüyorlar.

Dönüştürme programının bir parçası olan kamu sağlığı ve doğa tahribatına plastik atık, çöp ithalatını da eklediğimizde tehlikenin korkunç boyutları daha da netleşiyor. Çin, dünyanın atık çöplüğü olmaya 2018’de hayır dedikten sonra başta İngiltere olmak üzere Avrupa, yeni çöplük arayışını Malezya, Vietnam Tayland gibi ülkelerde sürdürdüler. Ancak bu ülkeler büyük sorunlar yarattığı için Türkiye’ye yöneldiler. Türkiye’nin sorun çıkartması oldukça düşük bir ihtimaldi çünkü üretmeyen, tamamen dışa bağımlı hale getirilen ve sıcak para ile idare ediliyordu.

BCC’nin plastik atık konusunda yaptığı araştırmanın proje lideri Luise Edge, Türkiye’nin İngiltere’den plastik atık yani çöp ithal eden ülkeler sıralamasında ilk sırada yer aldığını istatistiklerle ortaya koyuyor.

İngiltere’den Türkiye’ye geri dönüşüm için gönderilen plastik atıkların bir kısmının toprağa atıldığını ve bir kısmının da yakıldığını tespit ettiklerini söylüyor.

Bizzat iktidarın kendisi AB’nin yasakladığı zehirli tarım ilaçlarının ithalatına izin vererek, su kaynaklarını, tarım alanlarını, milli parkları, zeytinlikleri faaliyete açarak yaşam alanlarını kurutup çölleştirdiği yetmiyormuş gibi kendi plastik atığının sadece yüzde 1’ni geri dönüştürebildiği halde Avrupa’dan plastik atık, çöp ithal ederek doğa tahribat ediyor, ülkeyi çöplüğe çeviriyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Veysel BOĞATEPE Arşivi