Tarihin akışını değiştiren mektup: Mısır Kraliçesinin evlenme teklifi

Anadolu’da Boğazköy’de binlerce pişmiş toprak tablet arasında bulunan bir metnin çözüldüğünde tarihin akışını değiştirecek nitelikte ve Hitit Çağı mektuplarının en ünlüleri arasında yer alacağı belki de o an için kimsenin aklına dahi gelmemişti.

Merak ettiğimiz birçok şey tarihin gizli kalmış derinliklerinde saklıdır. Tarihin akışına yön veren birçok olay geçmişin karanlığında gizlenmiştir. Bir kısmı gün ışığına çıkmış olsa dahi henüz tam olarak açıklığa kavuşturamadığımız tarihin gizemli yönlerini merak ederiz.

Tarih bazen bize kapılarını sonuna kadar açar, bazen de bizi yıllarca merak duygusu içinde bekletebilir. İhtirasların, intikamların ve taht kavgalarının neden olduğu sırlarla dolu cinayetlerin bir kısmını çivi yazılı tabletler sayesinde öğrenebiliyoruz.

İşte bu sırlardan birisi de M.Ö. II. Binyılda Mısır Kraliçesi’nin Hitit Kralı I. Şuppiluliuma’ya gizlice yazdığı mektuptur.

Şimdiye kadar pek çok araştırmaya konu olan ve bunlar hakkında farklı tezler ileri sürülen bu mektubun sahibi kimdi?

Bu mektubu niçin yazmıştı?

Mektubu okuyan I. Şuppiluliuma neden şaşırmıştı?

IV. Ameno­fis’in ölümüne kadar devam eden Hitit devletinin Mısırla olan dostluk münasebetlerinin bozulmasına neden olduğu söylenen mektupta neler yazılıydı?

Kadeş Savaşı’na bu kadının ihtirasları mı neden olmuştu?


Anadolu’da Boğazköy’de binlerce pişmiş toprak tablet arasında bulunan bir metnin çözüldüğünde tarihin akışını değiştirecek nitelikte ve Hitit Çağı mektuplarının en ünlüleri arasında yer alacağı belki de o an için kimsenin aklına dahi gelmemişti.



Hitit Başkenti Çorum/Boğazköy

 

Dönemin en güçlü iki ülkesinin kral ve kraliçesi arasında yaşanan bu mektuplaşma hakkındaki bilgiyi Hitit Kralı I. Şuppiluliuma’nın oğlu ve halefi II. Murşili’ye borçluyuz.

Murşili; kendi yaptığı işleri uzun uzadıya anlatırken babasının işlerine değinmekte ve bu mektuplardan da söz etmektedir.

Murşili’ye göre babası I. Şuppiluliuma (M.Ö. 1380-1345), taht kavgaları yüzünden tekrar kan döktükten ve en başta kardeşi prens Genç Tuthaliya dahil olmak birçok kişinin öldürülmesinden sonra kanlı tahta oturur.

Hatti topraklarının büyük kesiminin düşmanlara kaptırıldığı ve siyasal durumun iyi olmadığı bir dönemde başa geçen I. Şuppiluliuma, öncelikle Anadolu içindeki kargaşa ile uğraşır.

Deneyimli ve yetenekli bir komutan olarak düşman ülkelerle başa çıkmayı bilir ve Büyük Hitit İmparatorluğu’nu kurar. Yayılmacı bir siyaset izleyen I. Şuppiluliuma, Mısır Kralı IV. Amenofis’in Mısır’ın çok tanrılı dinini tek tanrıya dönüştürme işiyle uğraşmasını, sonra da yerine geçen oğlu Tutenkamon’un ölümünün ardından meydana gelen iç karışıklıkları fırsat olarak değerlendirir. Kizzuwatna ile anlaşma yaparak kendisini güvence altına aldıktan sonra bu sefer Kuzey Suriye üzerinde baskı kurmaya başlar.

Akhenaton ve ailesi Tanrı Aton'a tapınma sahnesinde

 

Bir yandan Lupakki ve Tarhuntazalma adında iki generali Mısır nüfuz bölgesi olan Amka ülkesine saldırıp yağmalarken, diğer yandan ise I. Şuppiluliuma, Kadeş’e saldıran Mısır’dan öç almaya yönelik bir hareket planlayarak, Kargamış önlerine kadar gelir.

Mısır’ın, Hititler’in etki alanına girme noktasına geldiği bu sırada Suppiluliuma’ya Mısır Kraliçesinden bir mektup gelir.

Tarihi yeniden şekillendirecek olan mektupta Kraliçe şöyle der:


Mısır kraliçesi Ankhesenamun'un çivi yazılı 1. mektubu

 

“Kocam öldü. Oğlum yoktur. Senin ise (bir) çok oğullarının olduğunu söylüyorlar. Eğer sen bana bir oğlunu verirsen, o kocam olabilir. Hizmetkarlarımdan birini alıp onu hiçbir zaman kocam yapmak istemem. Bundan çok korkarım.”

 


Tutankhamon'un mumyası


Mektubu okuyan Büyük Hitit Kralı, dışarıya kapalı olan Mısır sarayının mağrur hanedanının dul kraliçesinin bu görülmemiş ricası karşısında ne yapacağını şaşırır, haberin doğruluğundan kuşkulanır, Hatti’nin büyüklerini danışma için toplayarak, durumu açıklar.

Bu olanğandışı teklife güvenemediğinden aldatılıp aldatılmadığını anlamak için “Git ve bana gerçek sözü getir. Belki beni aldatmak istiyorlar” buyruğunu vererek büyük odacı başı Hattuşa-ziti’yi Mısır’a gönderir.

Kendisi de zaman kaybetmeyerek Kargamış’ı kuşatır ve sekizinci gün burasını ele geçirir. Savaş ganimeti olarak gümüş, altın ve tunç eşyalarının yanı sıra çok sayıda tutsağı ülkesine getirir. Saraya getirdiği tutsakların sayısı 3.330 olup Hititler’in ülkelerine götürdüklerinin sayısı ise belli değildir.

Bu arada Mısır Sarayı’na gönderilen Hattuşa-ziti, ertesi yılın ilkbaharında, Kraliçenin ikinci mektubuyla geri döner. Kraliçe bu sefer Hitit Kralı I.Şuppiluliuma’yı ikna etmesi için Mısır komutanı Hani’yi göndermiştir. Üzülen ve kırgınlık duyan kraliçe Hitit Büyük Kralı’na bir daha başvurarak ve çok içtenlikli olduğu etkisini veren şu satırları yazar:

“Niçin böyle dedin: ‘beni aldatıyorlar.’ Eğer bir oğlum olsaydı, kendimin ve ülkemin küçülmesini diğer bir ülkeye yazar mıydım? Sen bana inanmadın ve bana böyle yazdın. Kocam olan kişi öldü. Oğlum da yoktur. Bir hizmetkarımı hiçbir zaman alıp onu kocam yapmayacağım. Ben diğer hiçbir ülkeye yazmadım, yalnız sana yazdım. Senin oğullarının çok olduğunu söylüyorlar. Bana bir oğlunu ver. O, bana koca, Mısır’a da kral olsun.”

 


Mitanni prensesi olan Nefertiti'nin asıl adı Tadukhepa’dır. Mısır’da ise “Güzel geldi” anlamına gelen Nefertiti denmiştir.

 

Bir erkeğe evlenme teklifinde bulunarak şaşırtıcı sözleri ile tarihe mal olan bu kadın, Mısır’ın “Heretik” Kralı Akhnaton (IV. Amenofis) ve Nefertiti’nin üçüncü kızı, aynı zamanda genç yaşta kral olan ve onsekiz yaşında iken ölen Tutankhamon’un eşi Ankhesenamon idi.

 


Tutankhamon'un Wnifred Brunton tarafından yapılan bir portresi

 

 


Her ne kadar Murşili, “Babam iyi yürekli olduğu için kadının sözünü dinledi ve göndereceği oğlu seçti” diyorsa da iyi bir kumandan olmasının yanı sıra başarılı bir devlet adamı olan I. Şuppiluliuma, hem Mısır ile doğrudan bir çatışmaya girmeye istekli olmadığından, hem de firavunluk soyunun Hititler’e geçeceği ve artık Hatti ile Mısır’ın sürekli dost kalacağı düşüncesiyle bu teklifi kabul eder ve oğulları arasından damat adayı olarak Zannanza’yı seçer.

Ne yazık ki I. Şuppiluliuma’nın, kraliçeden gelen ilk mektup üzerine hemen harekete geçmeyip uzunca bir süre beklemesi, Mısır’da tahta geçme tutkusuna sahip kişilere zaman kazandırmış, tahtı ele geçiren saraylılardan birisi kendi planını gerçekleştirmek için harekete geçmiştir.


Küçük bir askeri birlikle Mısır’a yollanan Zannanza,’nın daha Nil Vadisi’ne ulaşıp dul Kraliçe Ankhesenamon ile buluşamadan Sinai Çölü’nde kraliçenin düşmanları tarafından öldürüldüğü haberi Hatti’ye ulaşır.

Hitit Prensi Zannanza’nın ölümünün ne zaman ve nasıl olduğu şimdiye dek anlaşılamamış olsa da bütün şüpheler Tutankhamon’un halefi baş vezir Ay üzerinde yoğunlaşmaktadır. Çünkü, Akhenaton’un ölümünden sonra kraliyet soyundan kalan tek erkek çocuk olarak henüz on yaşında tahta geçen Tuthankhaten’in (Tutankhamon) yaşının küçük olması sebebiyle sarayda görevli memurlar arasında makam kapma savaşı başlamış, Ay (Eje) rahipler arasında üstünlüğünü kabul ettirerek baş vezir olmuştur. Daha sonra da Tutankhamon’un kuşkulu ölümüyle kraliyet ve ordu yönetimi Ay’ın eline geçmiştir.

Ay’ın muhtemelen tahtı ele geçirmek amacıyla Ankhesenamon’a evlenmek için baskı yaptığını, ancak Ankhesenamon’un daha önce Akhnaton’in at bakıcısı olan bu adamla evlenmek istemediğini I.Şuppiluliuma’ya yazdığı mektubundaki “…Hizmetkarlarımdan birini alıp onu hiçbir zaman kocam yapmak istemem. Bundan çok korkarım.” sözlerinden anlıyoruz. Kraliçe kendisini büyük bir tehlike içinde hissetmiş olacak ki bu satırları yazarak I.Şuppiluliuma’ya sığınmış ve ondan yardım istemiştir.

Ancak gizlice gönderilen bu mektubu haber alan Ay, tahtı kaptırmamak için Hitit birliği üzerine Mısır Generali Horemheb’i yollayarak söz konusu Zannanza cinayetini işletmiş, böylelikle tahtı ele geçirmenin yolunu açmıştır. Daha sonra da Ay’ın bu hedefine ulaştığı ve Ankhesenamon ile evlenerek 66 yaşında Mısır Firavunluğunu ele geçirdiğini görüyoruz. Newberry tarafından bulunan ve her ikisinin de isminin bir kartuş içinde yazılı olduğu yüzük bizi bu kanıya götürmekte, aynı zamanda Tutankhamon’un da Ay tarafından öldürüldüğü düşüncesini akla getirmektedir.



IV. Amenofis’in diğer adı Akhnaton’dur. Orta Mısır’da yeni başkent kurdu: Akhet-Aton (Tel-el-Amarna); bu ismin manası “Güneşin ufku” demekti. Kendisi de Akhnaton adını kullanmaya başladı. Asıl amacı bu şehirde Aton dinini kurmak ve onun peygamberliğini yapmaktı.

 

Bu arada, oğlunun ölüm haberi alan, I. Şuppiluliuma’nın da büyük bir acıyla “oğlumu öldürdünüz” diye Mısır’a yazdığı, son yıllarında ise oğlu II. Arnuvanda’ya, Mısırlılardan bunun öcünü almasını söylediği ve Suppiluliuma’nın bu olaydan dolayı Mısır’a saldırdığı ve onu cezalandırdığı yine Murşili’nin ikinci veba duasında anlatılmaktadır.

Boğazköy’de bulunan kırık bir mektubun I. Şuppiluliuma’ya ait olduğu sanılmakta ve bunu doğrular niteliktedir. I. Şuppiluliuma tarafından Tutankamon’un halefi Ay’a gönderildiği kabul edilen bu mektupta, yeni Firavun’un Hattauşa’ya gönderdiği mektuptan söz edilmektedir.

Yeni Firavun mektubunda, Mısır’da Hitit Prensi’ne iyi davranıldığını, fakat onun doğal bir ölüm sonucu öldüğünü belirtmekte ise de, Suppiluliuma’nın buna inanmayarak oğlunun öldürüldüğünü yazar ve Mısır’ı cezalandırmak için savaş açar. Ancak, bu savaşın, Mısır’ın Suriye’deki ya da Fenike’deki bağımlı devletçiklerine yönelik yapıldığı söylenmektedir.


Tahta geçtikten sonra yayılmacı bir politika izleyen I. Şuppiluliuma daha önce kendisi için tehlikeli olabilecek büyük hasmının karşısına çıkamamış, hatta Firavun IV. Amenofis’in tahta geçişini kutlamak için ona armağanlar göndermiştir.

I. Şuppiluliuma’nın Mısır’la ilişkileri, yukarıda adı geçen iki generalin Amka ülkesini yağma etmesine değin iyi gitmiştir. Fakat Amka’da Hititlerin görünmesiyle, Suriye topraklarında küçük krallıklar, Mısır ve Hitit güçleri arasında kalmış ve iki yanlı bir siyaset izlemeye çalışmışlardır.

I. Şuppiluliuma, akılcı siyaseti ile bunları da kendi emri altına almayı başarmış ve nüfuz alanı artık Mısır sınırına kadar dayanmıştır. Tam bu sırada gelen mektup üzerine I. Şuppiluliuma, Mısır ile doğrudan bir çatışmaya girmeden Mısır’ı söz konusu izdivaç yoluyla ele geçirme kurnazlığını düşünmüştür.

Ancak, I.Şuppiluliuma’nın harekete geçmek için uzun süre beklemesi bu tarihi olayın gerçekleşmesine mani olmuştur. Eğer I.Şuppiluliuma, aşırı temkinli davranmasaydı, Firavunluk soyu Hititlere geçecek ve Ön Asya’nın hakimi olarak vatanları Anadolu ile sınırlı kalmayarak tarihi başka türlü yazdıracaklardı. 


Böylece I.Şuppiluliuma Mısır’daki taht kavgalarını fırsat olarak değerlendirerek Suriye’yi ele geçirmiştir. Bu nedenle Mısırlılar ile Hititler arasındaki gerginlik uzun süre devam etmiştir.

Bu düşmanlık III.Hattuşili ile II.Ramses arasında bir barış anlaşması yoluyla resmi olarak giderilir. Bu barışa Hitit Kraliçesi Puduhepa ile Mısır Kraliçesi Naptera’nın büyük katkıları olmuş, iki ülke arasındaki barış ve kardeşliğin devamı için mektuplaşmışlardır.

 

Franktin Anıtı/Kayseri-Develi: Hitit Kraliçesi Puduhepa tanrılara sunu yaparken. Fraktin kaya kabartması üzerindeki hiyeroglif yazıtta Puduhepa kendisine “Kazuwana (Kizzuwatna) ülkesinin kızı, tanrının gözdesi” demektedir.

 

Tarih boyunca görüldüğü gibi, erkeklerin güç ve iktidar hırsları yıllarca süren kanlı savaşlara, cinayetlere neden olurken kadınlar ise barış için mücadele etmişlerdir.


Homeros’un Ilias’ında Troia Savaşı’nın çıkmasına neden olarak güzel Helena’in kaçırılması olayının gösterilmesi gibi Kadeş Savaşı’na da Ankhesenamon’un neden olduğu ortaya atılarak her kötülüğün ardında bir kadın aranmıştır.

Kadeş Anlaşması

Oysa Ankhesenamon taht hırsıyla gözü dönmüş bir katilden kurtulmaya çalışmıştır. Zavallı kadın, evliliğin ardından kısa bir süre sonra da ortadan yok olur. Ankhesenamon’un da, yine Ay tarafından öldürüldüğü sanılmaktadır. 

 


Tutankhamon krallar vadisine gömülmüştür. Mezarı,Howard Carter’in fiilen yürüttüğü kazılar sırasında 4 Kasım 1922 yılında bulunur. Ancak, Carter’in 5 Nisan 1923 yılında mikrop taşıyıcısı bir sineğin sokması sonucu mezarın kazısını tamamlayamadan ölümü Tutankhamon’un lanetli efsanesinin doğmasına yol açmıştır. Mezarından çıkan eserler bugün Kahire Müzesinde sergilenmektedir.

 

Zamanımızdan 3300 yıl önce cereyan eden ve bugüne kadar hala üzerinde sır perdesi bulunan ve tarihin seyrini değiştirebilecek kadar önemli olabilecek bu izdivaç Hitit kralının ihtiyatkarlığı yüzünden ne yazık ki gerçekleşememiştir.

Söz konusu mektuplaşmalar üzerine şimdiye kadar arkeolojik buluntularla elde edilenlerin ışığında bir sonuca varılmaya çalışılsa da, sonraki yıllarda yaşanacak olan gelişmeler bizi belki de yeniden geçmişe yöneltecek ve yeni savlara götürecek, belki de kesin sonuca ulaştırarak kafamızdaki soru işaretlerini tamamen ortadan kaldıracaktır.

Dr. Binnur Çelebi/siyasetcafe.com

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

İlgili Haberler

5 bin yıllık mektupta karıkoca dırdırı
İstanbul'da dehşet
Bizde kediler trafolara girer İngiltere ise diplomat atadı

Kültür Sanat Haberleri