Selçuk DÜZGÜN

Selçuk DÜZGÜN

AR(h)INÇ!

AR(h)INÇ!

 AR(h)INÇ!


Hükümetin en sulu gözlü bakanıydı.

 

Erdoğan kürsüye her çıktığında onu dinler ve gözyaşlarını tutamazdı.

 

Başbakandan sonra en güçlü olan oydu.

 

Öyle ya Erbakan`la yollarını ayıran ekibin 3 kişisinden biriydi.

 

Yeni oluşumun bel kemiğiydi

 

İddia ediyorum; eğer o hareket başladığında Arınç Erdoğan`ın yanında olmasaydı bu denli başarılara imza atamazlardı.

 

Yani Arınç AKP`de herkesin Bülent abisiydi, dengeydi.

 

Hükümet her zora girdiğinde o devreye girer ve ustalıklı savunmaları ile olayı düzeltirdi.

 

Anlayacağınız AKP`de lokomotif görevini yapıyordur.

 

Mümin-Müslüman kadronun iyi nabzını tutardı, onlara en iyi hitapları o yapardı.

 

Hep masum, demokrat ve aklı başında görünürdü.

 

Ama biraz sinirlerini okşadığınız zaman gerçek şahsiyeti ortaya çıkardı.

 

Bir zamanlar `beni takip ediyorlar suikast yapacaklar` diye diye ordunun kozmik odasına girilmesini sağladı.

 

Sonra `çözüm planı` denen şeyin yılmaz savunucusu oldu.

 

İmralı`da ki soysuza sempati yaratmak için “Namaz Kılardı” diye aptalca bir tartışmayı öne attı.

 

Yine o zaman ki adıyla BDP olan meclisteki HDP`lilere hoş görünmek için “ Ben bir BDP’li kadın milletvekiline çok kızıyordum, çok beddua ediyordum. Halen milletvekili bu insan ama onunla ilgili bir hatırayı dinledim, şimdi artık kızmıyorum. Çünkü 17 yaşındaki bir genç kız iken Diyarbakır cezaevinde o kadar ahlaksızca işkenceye maruz kalmış ki, bende onun yerine olsam dağa çıkardım” demişti.

 

Arınç`ın AKP`deki döneminde “şeytanın avukatı” rollerini yaz yaz bitiremeyiz.

 

Evet hükümette iken arada sırada çıkar kendi mesai arkadaşlarını da eleştirirdi.

 

Ve herkes onun için “ulan ne vicdanlı adam” derdi.

 

O eleştirileri vicdanının sesi ile mi yapardı peki?

 

Elbette ki hayır.

AKP hep onu halka karşı “vicdan nabzı” olarak kullandı ve bu şekilde teraziyi sağladı.

 

Arınç ayrıca hükümetin şimdilerde “terör örgütü” dediği cemaat ile arabulucu görevi yapıyordu.

 

Ve bir gün cemaat-hükümet ortaklığı bozuldu.

 

Arınç işte o zaman arada kaldı.

 

Bir yanda 40 yıllık siyasi hareketi ve siyaset arkadaşları, diğer yandan ailesinin de içinde bulunduğu cemaat.

 

Cemaat-iktidar kavgası öyle şiddetli oluyordu ki; akıl almaz olaylar, sataşmalar, saldırılar ve taraflar oluşuyordu.

 

Cemaat tarafı kendinden emin, ne yaptığını bilen ve suçlamaları reddeden bir tablo ile yoluna devam ederken, iktidar tarafında bu kavgayı başlatan Cumhurbaşkanı herkesten taraf olmasını istedi.

 

İşte bu dönem AKP`nin ana kadrosu olarak yola çıkanlar, yolda karşılaşanlarla yer değiştirmeye başladı.

 

Arınç bu kavgada sınıfta kalmıştı.

 

Belki kimse fark etmedi ama Arınç`a ilk darbe Barzani`nin Diyarbakır`a getirdiği o malum mitingde oldu.

 

Arınç Cumhurbaşkanının tam yanında oturuyordu ve Barzani gelince Erdoğan eliyle işaret ederek “kalk oradan, Barzani`ye yer ver” dedi.

 

Arınç`ın defteri orada dürülmesine dürülmüştü de, o bozuntuya vermedi, rolünü 7 Haziran seçimleri sonrasında dahi oynadı.

 

Her gün TV`lere çıktı, açıklamalar yaptı.

 

Partisi adına açıklama yaptığı zaman aynen şöyle diyordu, “Biz bu işin neden böyle olduğunu anladık arkadaşlar. Siz de anlamışınızdır. Artık bize düşen bunun gereğini yapmak. Erken seçim ne zaman olacaksa yine tek başımıza iktidar olmaktır. Ak Parti’ye iktidar olmak yakışır. Koalisyon ortağı olmak değil.


İşler iyice ters gidince ve Melih kardeşi tarafından “cemaatçilik” ile suçlanıp hedef alınınca, artık hiçbir şekilde AKP`de siyaset yapamayacağı da ortaya çıkıyordu.


Derken Arınç`ın “vicdan“ konuşmaları şeklinde sergilen cümleler aslında içindeki ezilmişlik hıncının ta kendisiydi.

 

İlk iş olarak “MHP ile koalisyonu biz kurmadık “ dedi.

 

Derken 1 Kasım öncesi bombaları patlatmaya başladı.

 

Dava arkadaşlarından sataşmadığı kalmadı, iktidar dönemlerindeki ahlaksızlıkları bir bir itiraf etti.


Peki niye?

 

Vicdanlı bir adam olduğu için mi bunları yaptı?

 

Hayır.

 

Sadece HINCINDAN.

 

Hayatı boyu hep ikinci, üçüncü adam olarak siyasetin gölgesinde kalan Arınç, ondan sonra yerine jölelilerin gelmesini asla hazmedemedi.

 

Ve “ben ölmeden siyasi hayatım bitmez” dercesine yeni bir oluşuma imza atmaya çalışıyor.

 

Arkasında kim var?

 

“Bekle, gör, anı yakalayınca saldır” politikasında uzman Abdullah Gül.

 

Tutar mı?

 

Bence en fazla %10.

 

Kim ne derse desin onlara siyasi hayatları boyunca kazanamayacakları bütün güçleri Tayyip Erdoğan vermiştir.

 

Arınç Erdoğan için ağlamadan sorumlu iyi bir kadro olmuştur ama toplum nazarında o Erdoğan`sız bir hiçtir.

 

Ve Davutoğlu`nun yetersizliğine rağmen AKP`ye zararları çok dokunamayacaktır.


Ben Arınç`ı oldum olası samimi bulmadım.

 

Bugünlerdeki açıklamalarını da onun vicdanının sesi olarak değil, hırsının tezahürü olarak görüyorum.


O cümleleri ile hafızasını kaybetmiş herkesi kandıra bilir ama beni asla.


Zira vicdanlı adam sorun varken tavrını ve tepkisini ortaya koyardı.
Gemiden atıldığında kaptana küfür edecek olanın adamlığı, karaya vurana kadardır.

Oda şimdi `Ar`ını  pazara çıkarmış (h)ınç`ından saldırıp duruyor.


Acaba gözyaşı kalmış mıdır?

 

Acaba ağlarsa inanacak olan kalmış mıdır?

 

Acaba onu TRT`ye çıkarmadılar diye DAĞA ÇIKAR nı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selçuk DÜZGÜN Arşivi