Mürteza ÖZTÜRK

Mürteza ÖZTÜRK

Cemaatler ve Müritleri

Cemaatler ve Müritleri

 

1970’lı yıllar…

 

İnsanların bir kurtuluş kapısı olarak sunulan Menzil köyüne gitmeye başladıkları yıllar.

Sağ-Sol olaylarının yeni yeni alevlendiği, sokağa hâkim olmaya başladığı yıllar.

Gittikçe artan şiddet ve bölünen iller, ilçeler hatta mahallelerden oluşan bir Türkiye.

Gençlik kamplara ayrılmış, kutuplaşmış sokaklarda terör kol geziyor.

1970’li yılların sonuna doğru gençliği yeni bir akıma sürüklemeye, başka bir karanlığın içine hapsetmeye başladılar.

Sağ-Sol ayrımı yetmemişti. Bu ayrışmaya başka bir “kutsallık” ile katkı sağlamak gerekiyordu.

Sağ’da ve Sol’da yeni kamplar oluşturuldu.

Sağ Din sosu ile muhafazakâr gençleri Sol da Özgürlük adı altında Alevileri örgütledi.

Aynı kandan gelen Türk Irkının gençleri kardeş olmalarına rağmen iki büyük emperyalist gücün çarkları arasında öğütülmeye başlandı.

Sağ’da emperyalizm karşıtlığı bir tek ABD için geçerli değildi. Çünkü ABD ve AB tarikat-cemaat dostu, Müslümanları komünizm tehlikesine karşı koruyan, dinsizliğe savaş açmış bir önderdi sağ için.

Bu algı kısa sürede yayıldı ve tarikat-cemaat örgütlenmesine Sağ’dan malzeme çıkarma zor olmadı. Sağ bu işi çok iyi biliyordu. Artık Menzil köyü Necat bulmak! isteyenlerin adresiydi. Hidayete ermek isteyenler, kötü alışkanlıklardan kurtulmak isteyenler kafileler halinde otobüslere bindirilerek Menzil köyüne götürülüyordu. Şeyh’inin El alma-El verme ritüeli ile günahlarından arınacağı ve hidayete ereceğine inandırılan gençler artık yeni bir tarikat ordusunun gönüllü askerleriydi.

**

 

2000’li yıllar…

Siyasal İslam’ın “Din elden gidiyor” sloganı ile başlattığı kampanya neticesinde dindarlar haricinde herkes bu kampanyadan payına düşeni aldı. En büyük parsayı da tarikat ve cemaatler kaptı. Dini korumak adına ne kadar dinsizlik varsa hepsini mubah sayarak imparatorluklar kurdular.

Adaletten, Emniyete, Eğitimden ticarete bütün alanlara hâkim olan FETÖ sonunda 15 Temmuz darbe girişimi ile nihai hedefini ve maksadını ortaya koydu.

 

**

Günümüzde tarikatlar Cumhuriyet tarihinin en parlak dönemini yaşıyor. Dinin ibadet kuralları İslam dünyasında zamanla farklı biçimlerde yorumlanmış, her yorum farklı bir yol olarak ortaya çıkmış ve bu Allah’a giden yol anlamına gelen “tarikleri, tarikatları oluşturmuş.

Tarikatlar içerisinde küçük gruplar halinde başlayıp sonra etki alanını genişlettikçe taraftar toplayan cemaatler ise süreç içerisinde o kadar büyüdüler ki mensup oldukları mezhep ve tarikattan bağımsız olarak kendi isimleri ile anılmaya, tanınmaya başladılar.

Artık kendi yolları, ritüelleri, tapınma şekillerini oluşarak çoğunlukla menkıbelerden ve kaynağı kesin olmayan uydurma hadislerden ibaret olan sohbetler ile tamamen şekilci bir din anlayışı yarattılar.

Müritlerini “Tarik” tarikat kavramından yola çıkarak Allah’a ulaşmak için tek yolun seçtikleri tarikat-cemaat şeyhlerinin yolu olduğu fikrine inandırdılar.

Bu inanç aslında psikolojik bir şartlanma. Düşünmeden, sorgulamadan inanmanız için “boyun eğme” öğretisi tarikatların ilk dersidir. Tarikat kapısından girenlerin boyun eğmesi, el öpmesi, el verip-alması ilk öğretilen en önemli ritüeldir. Böylelikle kapıdan girince boyun eğerek şahsiyetinizi, sorgulama ve düşünme yetinizi de kapıda bırakmış olursunuz. Artık hiçbir fikre karşı çıkmayacak savunmasız bir mürit olma adayısınız.

Şartlanmıştık hali; beynin kısmen devre dışı bırakılarak, dikte ettirilen belli komutlara, nesnelere, kavramlara, sorgusuz sualsiz itaat etme halidir.

Şimdi anlatacağım olayda böyle bir örneği aktaracağım. Bu ilk değil son da olmayacak, binlerce, yüz binlerce insanı bu hurafeler ile şartlandırıp köleleştiriyorlar.

 

Yer: İstanbul Topkapı,

 

Otomobil tamircilerinin olduğu sanayi sitesinde küçük bir börekçi dükkânı.

Bir masada 2 kişi oturuyor. Sakallı ve takkeli olan diğer kişiye hararetli hararetli din dersi veriyor.

Bu arada bir kadın elinde çorap satıyor, bir içeri bir dışarı girip çıkarak “Kızını okuttuğunu, paraya ihtiyacı olduğunu” dramatik bir şekilde anlatarak satış yapıyor.

 

Oturduğum yan masadan bir iki cümle ile sohbete müdahil olunca, sakallı ve takkeli olan sofi masama geldi, izin istemeden oturdu.

Biraz tebligat (!) yaptıktan sonra;

Sana bir şey söyleyeceğim, bunu hiç kimseyle paylaşmam ama seni farklı gördüm diyerek takkesini çıkardı. Takkesinin içinde sakladığı plastik, bir tarafı şeffaf diğer tarafı siyah olan ve içinde resim olan (vesikalık resimlerin konduğu) resimliği çıkardı. Resmin arka beyaz tarafı görülüyor kime ait olduğu belli değil. Resmi aniden burnuma doğru uzatarak bunu bir kokla dedi. Ani bir refleksle geri çekilmeme rağmen ısrarla elinde tutuyor kokla diye rica ediyordu. Biraz yaklaştım.

Ne kokuyor? diye sordu

Mistik bir koku, gülsuyu ter karışımı berbat bir koku var dedim. Biraz suratı asıldı, bu defa çorap satan kadına uzattı resmi. Kadın zaten olayı izliyor o anı bekliyordu.

Kadın resmi kokladı, kokladı içine çekti ve büyük bir mutlulukla, Ohhhh Resulullah kokuyor dedi!

Resulullah’ın kokusunu nereden biliyorsun diye sordum. Hissediyorum dedi.

Sofi çok özel bir sır paylaşır gibi resmin kime ait olduğunu yavaş yavaş göstermeye başladı.

Başının üstünde taşıdığı ve Resulullah koktuğunu iddia ettiği resim Menzil Şeyhi’nin resmiydi.

O’na göre bu resmi taşımak Resulullah’a yakın olmak gibiydi. Böyle şartlandırılmış, bu şekilde mürit olmuştu. O da bu yolla yeni müritler kazanarak büyük bir sevap işediğini sanıyordu.

**

Din elden gidiyor kampanyası ile din’i korumak ve kurtarmak iddiası ile yola çıkan siyasal İslamcılar sayesinde din gerçekten elden gitmiş, tanınmaz hale gelmiş.

Protez kolu öpmenin, cansız bir resmi başının üstünde taşımanın, şeyhinin yemek artığını, peçetesini yemenin ibadet sayıldığı yeni bir cemaat /tarikat dini oluşmuş.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mürteza ÖZTÜRK Arşivi