Mürteza ÖZTÜRK

Mürteza ÖZTÜRK

Cumhuriyetin 96. Yılında tarikatlar

Cumhuriyetin 96. Yılında tarikatlar

Ulu Başbuğ Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin 96. Yıl dönümünü büyük bir coşku ile kutladık. 96 yıllık Cumhuriyet’in kuruluş felsefesine aykırı olan ve Atatürk tarafından yasaklanan tekke ve zaviyelerin bu günkü durumu ise her gün tartışılan büyük bir tehlike olarak önümüzde duruyor.

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile yüzlerce yıllık Halifelik tarihe karıştı. Halifelik ile birlikte Türkiye “Din Devleti” daha doğrusu mezhep devleti olmaktan çıkarak laik hukuk devleti oldu. Atatürk’ün gerçekleştirdiği birçok devrimin yanı sıra en önemli olan ve sosyal-içtimai hayata en çok tesir eden din-devlet ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi oldu.

Aradan geçen 96 yıllık süreçte bu devrimlerin toplumda kabul görüp benimsenerek bütün katmanlara yayılması ve uygulanması beklenirken tam tersi oldu. Tarikatlar ve cemaatler bir laik, hukuk devletinde olmayacak kadar yönetime hâkim oldular.

 

“TEKKE VE ZAVİYELER BİR HURAFE MERKEZİ İDİ”

Atatürk “Tekke ve zaviyelerin” kapatılması hakkında şunları söylüyor

 

"Efendiler, tekke ve zaviyelerle türbelerin kapatılması ve bütün tarikatlar­la şeyhlik, dervişlik, müritlik, çelebilik, falcılık, büyücülük ve türbedarlık vb. gibi birtakım unvanların yasaklanması ve ilgası da Takrir-i Sükûn Kanunu devrinde yapılmıştır. Bu husustaki icraat ve tatbikat, toplumumuzun hurafeperest, ilkel bir kavim olmadığını göstermek bakımından ne kadar elzem idi, bu, takdir olunur.

Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyitlerin, çelebilerin, babaların, emirlerin arkasından sürüklenen ve falcılara, büyücülere, üfürükçülere, muskacılara ta­lih ve hayatlarını emniyet eden insanlardan meydana gelen bir kütleye, me­denî bir millet gözüyle bakılabilir mi? Milletimizin hakikî mahiyetini yanlış manada gösterebilen ve asırlarca göstermiş olan bu gibi unsurlar ve müesse­seler, Yeni Türkiye devletinde, Türk Cumhuriyeti'nde devam ettirilmeli miy­di? Buna ehemmiyet vermemek, ilerleme ve yenileşme namına, en büyük ve telafi edilemez hata olmaz mıydı? İşte biz, Takrir-i Sükûn Kanunu'nun yürür­lükte olmasından istifade ettik ise, bu tarihî hatayı işlememek için, milletimi­zin alnını olduğu gibi açık ve pak göstermek için, milletimizin mutaassıp ve Orta Çağ zihniyetinde olmadığını ispat etmek için istifade ettik."

 

Atatürk’ün “Milletimizin Orta Çağ zihniyetinde olmadığını ispat etmek için istifade ettik” dediği kanun bugün rafa kalmış, tarikatlar ve cemaatler toplumu ve devleti kuşatmış hale gelmiştir.

 

TARİKATLARIN BUGÜNKÜ DURUMU

Demokratik, laik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti Atatürk’ün kuruluş felsefesindeki fikirlerinden saptığı için tarikatların saldırısı altındadır.

Daha “dün” diyebileceğimiz yakın bir tarihte Türkiye’de her kesimden büyük itibar gören bir cemaat gizli emelini uygulamış ve devleti işgal etmeye çalışmıştır. FETÖ’nün darbe teşebbüsü önlenmiş olsa da yarattığı tahribat ile devletin ve toplumun içine akıttığı virüs hala temizlenememiştir.

Hal böyle iken bugün hala mevcut tarikat ve cemaatlerin yaratacağı tehlikeyi görmezden gelmek akla mantığa sığmaz bir aymazlıktır.

 

TEHLİKE BÜYÜK

Fetullahçı diye bildiğimiz ve başka bir ismi de hizmet olan FETÖ’nün beslendiği fikir kaynağı Nurculuktur. Nurculuk ise Nakşiliğin bir koludur. Başta nurcular olmak üzere, geçmişi bin yıla dayanan Nakşibendi tarikatının bugünkü uzantılarının oluşturduğu cemaatlerin hiçbirinin nakşi öğretisi ile ilgisi kalmamış, hepsi birer cemaat cumhuriyeti kurarak bağımsızlığını ilan etmiştir. Bu cemaatlerin tamamın şeyhleri biri holding kurmuş, mürit toplayıp, para kazanıp birer güç haline gelmişlerdir. Devlete sızarak siyasi etkinlik sağlama işini de ihmal etmemişlerdir.

 

DİYANET TEHLİKEYİ RAPOR ETTİ

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “gizli” ibaresi ile hazırlanan ve daha sonra basına sızdırılan raporda tehlikenin büyüklüğü ve vahameti korkulacak boyuttadır. Raporda tarikatların yabancı servis bağlantılarından tutun da devletin içine nasıl sızdıklarına kadar bütün detaylar yazılı.

Cemaat şeyhleri, her gün ekranlarda, sosyal medyada veya kendi iletişim ağları aracılığı ile “Atatürk’ün hurafe olarak tarif ettiği” öğretilerini halka aktararak mürit ve para toplama yarışına girerken bir taraftan da devlet içerisindeki ilişkilerini, hangi bakanlığı nasıl ele geçirdiklerini alenen söylemekten geri kalmıyorlar.

 

TÜRKİYE’DE KAÇ TARİKAT VAR?

Konunun başına dönecek olursak, Atatürk’ün “Milli ve Bilimsel” eğitim anlayışını, Milli Eğitim müfredatı dahil, hangi kanallarla gençlere anlatıyor, öğretiyoruz? Kaç tane STK var bu konuda çalışan? Milli Eğitim müfredatı ne kadar milli ne kadar bilimsel? Bu sorulara maalesef “hiç” olarak cevap vermek durumundayız.

Ancak, Atatürk’ün kanun ile yasakladığı (tekke ve zaviyeler), şeyhlik, dervişlik, müritlik ve tarikat cemaat medreseleri, yurtları işte tamda bu işi yapıyor. Atatürk’ün eğitim politikası yerine hurafeleri din diye anlatıyorlar.

Türkiye’de 10’u aşkın tarikat ve bunların uzantısı 100’e yakın cemaat var. Bunların ekonomik ve siyasi etkilerini bir yana koyarak bu acı gerçeğe bakalım: Bütün bu 100’den fazla tarikat ve cemaatin binlerce okul, yurt, medrese, kurs ve dergahlarında Atatürk ilkelerine ve Cumhuriyet’in kuruluş felsefesine aykırı din adı altında hurafeler öğretiliyor. Milyonlarca çocuğun gencin kaderi, geleceği bu şeklide tarikat ve cemaatlerin insafına terk edilmiş. Aksini söyleyenler için tek bir soru sorayım: Neden hiçbir tarikat-cemaat yurdunda, dergahında okuyan öğrencileri milli bayramlarda toplu olarak gösterilere getirmiyorsunuz?

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Mürteza ÖZTÜRK Arşivi