Korkut Boratav'dan ekonomi analizi Berat Albayrak boşa konuşuyor
Ekonomist Korkut Boratav, 'Türkiye ekonomisi “makro-ekonomik dengelenme içinde değildir. Uluslararası sermaye ve AKP iktidarının yarattığı bir kriz içindedir.' değerlendirmesinde bulundu.
Ekonomist Korkut Boratav, 'Millî Gelir Temmuz-Eylül istatistikleri' başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Boratav, yazısında 'Türkiye ekonomisi “makro-ekonomik dengelenme içinde değildir. Uluslararası sermaye ve AKP iktidarının yarattığı bir kriz içindedir.' değerlendirmesi yaptı.
İŞTE O YAZI;
TÜİK Temmuz-Eylül 2018’in gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) istatistiklerini yayımladı. Bu istatistikler önemlidir; zira Mayıs’tan itibaren döviz piyasalarından finansal sisteme yayılan krizin reel ekonomiye yansımasına ışık tutuyor.
Verileri, ileride ayrıntılı inceler, tartışırız. Şimdilik ana gözlemleri vurgulamakla yetineceğim.
TÜİK, Temmuz-Eylül döneminde GSYH’nın yüzde 1,6 oranında büyüdüğünü belirlemiş. Sektörlere ve harcama kalemlerine baktığımızda, ekonominin üretken, dinamik çekirdeğinde zafiyet belirtileri, küçülme eğilimi ağır basmaktadır.
Üretken sektörler küçülmeye başlamıştır
Üretime göre hesaplanan millî gelir verilerini gözden geçirelim:
Ekonominin üç temel üretken sektörü küçülme veya sıfır büyüme güzergâhına girmiştir. Sektörlerin Temmuz-Eylül 2018’deki (parantez içindeki) değişim yüzdelerine göz atalım: Tarım (1,0), sanayi (0,3), inşaat (-5,3)…
TÜİK, millî gelir istatistiklerinden önce 2018’in bitkisel üretim tahminlerini yapmıştı. Buna göre tahıl üretimi yüzde 4,2 oranında düşecek; sebze ve meyvede de yüzde 3’lük ve 1,7’lik gerileme gerçekleşecektir. Tarımsal GSYH Temmuz-Eylül döneminde zirveye oturur. TÜİK, düşen üretim tahminlerine rağmen bu üç ayda tarım sektörünün yüzde 1 büyümesini nasıl açıklayacaktır? Çiftçinin eline geçen göreli fiyatlar (iç ticaret hadleri), üretimdeki düşmeyi fazlasıyla telafi edecek oranda sıçradı mı?
İSO’nun sanayi sektörü için hesapladığı PMI endeksleri Temmuz-Eylül 2018’de aylık ortalama yüzde 5’lik küçülme belirledi. TÜİK’in GSYH tablolarında sanayi sektörü için belirlenen yüzde 0,3’lük büyüme dahi ileriki aylarda aşağı çekilebilir.
Ekonominin en şişkin sektörü olan hizmetler, yüzde 4,5’lik büyüme temposu ile üretken sektörlerdeki sıfır büyüme / küçülme olgusunu telafi etmiş; toplam millî gelirin daralmasını önlemiştir. Bu büyümenin kaynağı ise seçim ekonomisidir. Bu durumu harcamalara göre millî gelir verilerine eğildiğimizde gözlüyoruz.
Millî gelir üretime (sektörlere) dayanılarak tahmin edilir. Harcamalara göre yapılan ikinci bir hesaplama ek bilgiler sağlar ve önceki ile tutarlı olması gözetilir.
Harcamalara göre GSYH hesabında, özel tüketim, devletin cari harcamaları ve gayri safi sermaye birikimi (yatırımlar) iç talebin üç öğesidir. Dış ticaretin katkısı ise, mal ve hizmet ihracatı eklenerek, ithalat çıkarılarak belirlenir.
Bu beş kalem, böylece GSYH toplamını verir. Birkaç saptama yapalım.
Millî gelirin gelecekteki büyüme potansiyelini belirleyen en stratejik harcama kalemi yatırımlar, yani gayri safi sermaye birikimidir. TÜİK verileri, Temmuz-Eylül 2018’de sermaye birikiminin yüzde 3,8 oranında düştüğünü belirliyor. Ekonomik dinamizmin aşınmasının anlamlı bir göstergesi daha…
Aynı dönemin özel tüketim harcamaları ise durgunlaşmaktadır; ortalama büyüme hızı yüzde 1,1’dir. Buna karşılık, iç talebi canlı tutan tek kalem, cari devlet harcamalarındaki yüzde 7,5’lik büyümedir. Seçim ortamında hükümetin “can havliyle” cari kamu harcamalarını pompalaması, millî gelir verilerine böyle yansıyor.
Seçim ekonomisi, sektörel yapıyı nasıl etkiledi? Yanıt, yukarıda değindiğimiz hizmetler sektöründeki büyümenin ayrıştırılmasında yatıyor. Bu sektörün GSYH’da kapladığı büyüklüğün yüzde 50’si kamu yönetiminden oluşur ve millî gelire katkısı, bütçeden yapılan cari harcamalarla ölçülür. Temmuz-Eylül 2018’de hizmetler sektörünün alt-kollarındaki büyüme tempolarını karşılaştıralım: Yüzde 10,2’lik bir tempoyla açık-ara en hızlı büyüyen kesim de kamu yönetimidir. Seçim ekonomisi, böylece, üretken olmayan, özel tüketimi dahi besleyemeyen devletin şişkinleşmesi sonucunu vermiştir.
Berat Albayrak, son üç ayda ekonominin cari işlem fazlası vermesini “makro-ekonomik dengelenme” olarak gösteriyor. Doğru mu?
Dış denge hesabının millî gelirdeki boyutuna göz atalım.
Harcamalara göre sabit fiyatlı (“hacim endeksli”) GSYH verilerine göre, Temmuz-Eylül 2018’de ithalat yüzde 16,7 düşmüş; ihracat yüzde 13,6 artmıştır. Bu iki etken birlikte millî geliri yukarıya çekmiştir. Döviz krizi ile ortaya çıkan dışsal şokun ekonomik uzantıları söz konusudur. Dış dengenin düzelmesine ithalattaki düşmenin katkısı, artan ihracatın önüne geçmektedir.
Bu hesaplama, dolarla hesaplanan dış ticaret verilerini TL’ye ve 12 ay öncesinin sabit fiyatlarına dönüştürerek yapılar. Aynı hesabı doğrudan doğruya ödemeler dengesinin Temmuz-Eylül dolarlı verileri ile tekrarlayalım: İthalat yüzde 14,9 düşmüş; ihracat sadece yüzde 4,7 oranında artmıştır.
İşin özü şudur: Ekonomi küçülmeye, toplum yoksullaşmaya başladığı için ithalat talebi de düşmektedir: Yatırımlar düşmüş, yatırım malı ithalatı daralmıştır. İnşaat sektörü küçülmüş; sanayi sıfır büyüme konumuna geçmiş; bu üretken sektörlerin girdi ithalatı düşmüştür. Türkiye ekonomisi birden bire eskiden ithal ettiği yatırım mallarını ihraç etmeye mi başlamıştır? İhracat verilerine niçin yansımadı? Sanayinin temel ara-mallarında aniden ithal ikamesi mi gerçekleşti? Sanayi üretimine niçin yansımadı? Demek ki dış bağımlılığı hafifleten yapısal ve dinamik bir dönüşüm söz konusu değildir.
Dış ticaret dengesindeki düzelmenin yoksullaşmadan kaynaklandığına ek gösterge verelim. TÜİK’in gelirler yoluyla hesaplanan GSYH istatistiklerinde yer alan ücret / millî gelir payının seyrini, 2017 ve 2018 Temmuz-Eylül ayları için karşılaştırın: %31,7 → %31,2… Üstelik 2016 ile karşılaştırılırsa ücret payındaki gerileme 2 puana çıkacaktır. Ücretlerdeki aşınmanın bir başka sonucu da var: Özel tüketim harcamalarının son üç ayda yüzde 1,1 oranında büyümesi, nüfus artışının gerisindedir. Yani halkımızın kişi başına tüketimi düşmektedir.
***
Berat Albayrak boş konuşuyor. Türkiye ekonomisi “makro-ekonomik dengelenme içinde değildir. Uluslararası sermaye ve AKP iktidarının yarattığı bir kriz içindedir.
Temmuz-Eylül millî gelir verilerini Ağustos-Ekim ödemeler dengesi istatistikleriyle birleştirin, krizin işlevi, kime, nasıl yaradığı da ortaya çıkacaktır: Finans kapitalin alacakları ve Türkiye burjuvazisinin talepleri, cari işlem ve bütçe fazlaları yaratılarak; ekonomi küçülerek, toplum yoksullaşarak karşılanmaktadır.
siyasetcafe.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.