Nihat Genç'ten Ahmet Hakan'ın yengesi Kübra Par'a: 'Nagehan Alçı türevleri hiç bitmiyor'

Nihat Genç'ten Ahmet Hakan'ın yengesi Kübra Par'a: 'Nagehan Alçı türevleri hiç bitmiyor'

Mehmet Çilingiroğlu’na ‘şarlatan’ diyen Kübra Par, Çilingiroğlu'nun CNN'e gitmesinin ardından Ahmet Hakan ile ters düştü.

Veryansın Tv yazarı Nihat Genç, bugünkü köşe yazısında 'Ahmet Hakan’ın yengesi ekranların tenekesi: Kübra Par' başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Nihat Genç yazısında Habertürk’e Amerika’dan bağlanan doktor Mehmet Çilingiroğlu'nun programı terk etmesinin ardından CNN'de yayına çıkmaya başladığını ve bu nedenlede mahkemelik olduklarını kaleme aldı.

Genç yazısında Habertürk ekranını terk eden Mehmet Çilingiroğlu’na ‘şarlatan’ diyen de Kübra Par'ın Ahmet Hakan’ın yengesi olduğunu, Çilingiroğlu'nun CNN'e gittiği içinde ikili arasında gerilim yaşandığını yazdı.

 

İşte Genç'in yazısı:

 

Corona günlerinde Habertürk’e Amerika’dan bağlanan doktor Mehmet Çilingiroğlu papyonlu neşeli dalgacı ve sakınmasız diliyle pek bir şöhret oldu. Habertürk ekranını terk edince Çilingiroğlu’nu CNN kaptı, aralarında laf atmalar kavgalar mahkemeye vermeler ve vatan haini-şarlatan gibi ağır altından kalkılmaz yenmez yutulmaz küfürler havada uçuşmaya başladı.

Mehmet Çilingiroğlu’na ‘şarlatan’ diyen de Ahmet Hakan’ın sinemacı kardeşinin eşi Kübra Par, uzun süredir Habertürk ekranında program yapıyor. Kübra Par’ın görevi de, ekrana hasret aklı kıt öngörüsüz zavallı bir kenara sinmek zorunda kalmış âleme rezil rüsv olmuş FETÖ gazına gelip kendilerini bitirmiş liberal isimlere yeniden ‘itibar’ ‘görünürlük’ sağlamak.

Bu hanımefendi ayrıca Habertürk’te de yazıyor, Çilingiroğlu kendisine ‘vatan haini mi’ ne demiş o da Çilingiroğlu’na ‘şarlatan’ diyor, ayrıca Çilingiroğlu’nu papyon takıp şov yapmakla şarkı türkü söylemekle suçluyor.

Oysa şov’un dik alasını yapan Fatih Altaylı’nın gözdesi Celal Şengör de ‘papyon’ takıyor, acaba Celal Şengör’ün papyonunu niye eleştiremiyor, çünkü, Mehmet Çilingiroğlu Habertürk’ü terk etti. Ayrıca bir bilim programı olan Tarih’in Arka Odası’nda yıllarca şarkılar söyleyip fasıllar geçen Murat Bardakçı’ya neden saz çalıyor şov yapıyorsun diyemiyor? Çünkü Çilingiroğlu kaçtı, nereye Kübra Par’ın kayınbiraderi Ahmet Hakan Coşkun’un programına, Çilingiroğlu yâd ellere kaçtı bu yüzden Habertürk başını taştan taşa vuruyor.

Şayet Çilingiroğlu ekranı terketmeseydi bu kadar şovcu şarlatan şarkıcı papyonlu gibi lafların hiçbiri söylenmeyecekti, işte ne kadar kıldan tüyden şeyler, huma kuşu yükseklerden pardon Amerikalardan ses eder.

Bu zavallı acınası hanım kızımız Boğaziçi mezunu, ‘liberal’ mikrobu fena kapmış, yani renksiz, yankısız, içi boş laf çevirme şampiyonu bunlar. Liberal mikrop nedir, bir daha iflah olmaz demek, kendini bir şey sanma Avrupacı NATO’cu küreselleşmeci olmayan herkesi horlama aşağılama ya da yok sayma, ve temelsiz güçsüz iflas etmiş içi boş kavramlarla gaydırıguppak konuşma hastalığı, demek.

Salgın dünyada hayatı durduruyor bir tarih bitip yenisi başlıyor ama üfürüp sallamaları boş konuşmaları dangalaklıkları bu mikrop tedavi edilemiyor. Çünkü başka bir ‘dil’ (diskur-söylem) bilmiyorlar, aşısı yok, hepsini onlarca yıl karantinaya alsan da tedavileri bilgi sahibi olmaları akıllarının başlarına gelmeleri vicdanın ahlakın elif ba’sını sökmeleri mümkün değil, döner döner bina okur.

Boğaziçi’de zaten bunlar öğretiliyor, kızım, barış demokrasi küreselleşme, her cümlene bu üç kelimeyi yerleştir, sırtını sıvazlayıp hadi yolun açık başaramayacağın iş yok gönlün ferah olsun deyip, diploma verip ya Allah ekranlara salarlar.

Yani, normal aklı başında bir insan olmak ağırlarına gidiyor, çünkü Bogaziçi’de hocaları bunlara dünyayı öğretmemiş-öğretememiş sadece üç beş cafcaflı kitapla beyin yıkayıp ‘şartlamış’, bu zavallılarla bu üç-beş kelimeyle kendilerini ekranda dünyanın fikir mimarları sanarlar.

Virüs salgınıyla herkes gibi biz de dünyayı izliyoruz, İtalya, Almanya, İspanya, Amerika, ne yazıyor çiziyor ne söylüyorlar, diplerde kalmış makalelere göz atıyoruz, sevgili okuyucu, salgın sonrası kamu politikalarını konuşmayan, ağzından kamu politikası çıkmayan, eğitim sağlıkta kamu yaklaşımını sorgulamayan tek yer Habertürk televizyonu.

Tam tersine sağlık ve eğitimde kamu politikalarını aşağılayıcı laflar etmek için mezarlarında unutulmuş liberalleri henüz çürümemiş kefenleriyle işte bu hanım kızımız can havliyle ‘yetiş ya Ali yetiş ya Muhammed’ çığlıklarıyla liberalleri programına çıkartıyor.

Bu hanım kızımızın kocası da Ahmet Hakan’ın kardeşi, sinemacı, bu film işlerinden çok iyi anlarım, filmlerine bakın, utanırsınız, şu dükkan önlerindeki güvenlik kameralarındaki düz sokak görüntülerinin başına bir jenerik yerleştirin, daha ‘konu’lu daha hareketli daha anlamlı bir film olur.

Entel fantezisi, berbat. O kadar paraya yazık diyorsun, TRT’ler, kültür kurumları işte bu bomboş işlere para dökmüş, yani birileri niyeyse bu saçma sapan adamlara-kadınlara ‘yürü ya kulum’ demiş, şimdi güya bir şey olmuşlar ona buna şarlatan diyorlar, tutiyi mucizeyi guyam ne desem laf değil.

Film ne kadar sıkıntının daniskasıysa Kübra Par’ın programları da aynısı, bir problem var ama ne olduğunu anlamıyorsun, bir ‘böbürlenme’ aşırı kendine güvenme var, ama, sebebini bilmiyorsun. Bir bilmişlik var ama konuyla alakası ne çözemiyorsun. Her şeyi biliyorlar her şeyi konuşuyorlar ama hiçbir şeye yere ulaşılamama paniği. Ve niyeyse sözlerini dinletememenin kahrını filozofik yalnızlıkların(?!) acısını yaşıyorlar. Tenezzül içinde yüksek tepelerden boşa konuşuyoruz edaları, ekranda kurtarıcı pozlar veriyorlar, biz de şaşkınlıkla yine bir fırıldaklık mı içindeler, diyoruz.

Biz de ekran başında bu laflar küresel piyasalardan İtalyan mutfak sanatına nasıl geldi, semavi dinlerden Çin’den ışık hızı bir yolculuk, bu laflar neler oluyor, ekran başında evlerinin önü bakla güvercinler atar takla kıvamına nasıl geldik?

Sonunda herhalde konuşup konuşup ekrana çıka çıka kelimeler üstünden takla ata ata ebedi huzura kavuşup rahat ediyorlar.

Bu kadar ‘bozuk’ insanı hangi süreçler hangi fikirler hangi kumpas dümenler bir araya toplayıp tasarlayıp ekranlara çıkartmış.

Evet bir fikirleri var, orayı anladım, piyasacı, sıcak paracı, küreselleşmeci, NATO’cu, Amerikancı vs. hepiniz tanıyorsunuz, AKP’si, Babacan’ı, İyi Partisi, Devası belası, Yeni CHP’si, hepsi bu piyasanın partileri? Eşek değilim burayı anladım?

Peki, bu ülkede ikinci bir fikir yok mu?

Yani bu herkesin peşinden koştuğu sıcak paracı, küreselci, NATO’cu vs. fikirler dışında bu ülkede başka bir fikir-düşünce hiç olmadı mı?

Bakıyorsun Cumhuriyet, Sözcü gazetesine, bir tek istisna, onlar da herkesin peşinden koştuğu bu sıcak paracı fikirlerin peşinde! Hepsi güya AKP’ye muhalif ama hepsi aynı bu vahşi piyasanın kulu-kölesi, müridi, takipçisi.

İşte burayı anlamadım, muhalif fikir dedikleri de sadece isimler farklı.

Piyasa fikirleri aynı ama siyasi isimler değişik, yani, anladığımız AKP giderse aynı piyasalar bu yeni isimleri görünce korkup silkinip toparlanacak sıcak paralar şelaleler gibi akacak.

Peki kardeşim, bütün dünya konuşuyor işte, herkesi eşitleyen yurttaşlık ve cumhuriyeti savunan, eğitim ve sağlıkta kamu politikalarını şart koşan, bu sömürge düzenine karşı ikinci bir düşünce tarzı hiç yok mu?

AKP gitse yerine gelecek olanlar da aynı piyasanın aynı İslamcı-liberal ‘milkshake’nin partileri, değişecek olan ne, (milkshake, sütlü-çilekli içecek, sallıyorsun?).

Celal Şengör de sallıyor, şarkı söylüyor, dalgasını geçiyor, papyonunu takıyor Çilingiroğlu da aynı şovda gerdan kırıyor, ancak annelerinin yemeklerini dahi üst perdeden yukardan burunları havada sallıyorlar, işte, aralarındaki fark nedir?

Eğitim ve sağlıkta herkesi eşitleyen ve kimseyi torpilli ayrıcalıklı kılmayan yurttaşlık ve toprak bütünlüğü ve kendine yeten bir ekonomiyi, kıvırmadan ağzını büzmeden savunacak tek bir isim o ekranlarda niye konuşamıyor, niçin yok?

Çünkü proje bu, bir şarlatandan yorulur yeni bir şarlatan ararlar, ondan da bıkar şarlatanın yenisini ararlar, al gülüm ver gülüm, bu ekranlar onuruna ve kişiliğine düşkün tek bir tartışmacıyı konuşturmaz, dümen bu, oyuncuları da sen tayin edeceksin muhalifleri de sen.

(En çok da neye sinir oluyorum, bütün dünya durmuş kimse kımıldayamıyor, saatler durmuş zaman durmuş, sabah öğle akşam rutinler değişmiş, ama ekranda spiker kızcağız, ‘lütfen son birkaç cümle, zamanımız kalmadı’ diyor, şışt abla, hangi zaman kalmamış, zamandan çok ne var, hala neyin peşindesin?)

Cumhuriyet’i, bağımsızlığı, toprak bütünlüğünü, eğitim ve sağlıkta devlet kontrolünü yok saymak hiç tartışmamak gömüp unutturmak için işte bu Boğaziçili kızlarımız uzun yıllardır pek revaçta.

Hayrını çok görmüş olmalılar Nagehan Alçı türevleri hiç bitmiyor, yeri gelir toplum huzurunu bozup galeyana getiren en kışkırtıcı laflar onlar da, günü gelir, bilimadamlarına dahi şarlatan gibi galiz küfürler onlar da, günü gelir, PKK’lı isimlere ruh hastası liberallere dahi mikrofon tutup Cumhuriyet’e Atatürk’e küfrettirme onlarda.

Hatırlayın, Habertürk ekranlarına aydın kimliğiyle çok takdir toplayıp beğeniyle izlenen emekli general bir Ahmet Yavuz vardı, artık o ekranlara uzun süredir neden çıkmıyor? Çünkü, Habertürk’e şunları söyledi: Nagehan Alçı gibiler özür dilemeden o ekrana çıkmam. Peki Habertürk kimi tercih etti? Nagehan Alçı’yı.

Kübra Par Hanım ve Habertürk, ‘şarlatanlardan’ rahatsız olsalar onurlu bilgili Cumhuriyet ve bağımsızlığı ve kamu politikalarını savunan gururuna düşkün tek bir isme ekranlarını açarlar.

Boşalan New York-Paris sokaklarına dahi sincaplar geyikler türlü hayvan türleri girmeyi başardı, ama, Habertürk vb. ekranlarına cumhuriyet ve bağımsızlık ve eğitim sağlıkta kamucu konuşan tek bir ‘yaratık’ türü çıkartılmaz, yani, piyasacı AKP’yi yalayacaksın ya da yine piyasacı sıcak paracı şaibeli muhalifler yanında konuşacaksın, başkasına yollar kapalı.

İşte burayı anlıyorum: Cumhuriyet’in kurucu değerlerine vatanın bağımsızlığına özelleştirilen okullara hastanelere karşı çıkacak bir tek sese kişiye tahammülleri yok, çünkü bunların şirketlerinin yazarlarının ciğerlerini tıynetlerini otuz uzun yıldan bu yana başımıza açtıkları felaketlerden rezilliklerden biliyoruz.

Birbirlerine şarlatan diye küfretmelerine de asla aldanmayın, çünkü onlar ‘şarlatan’ değil ekranların en ‘mükemmel eserleri’.

Ekran başında kendileri uyuyan insanları uyutan ekran başında trompet eşliğinde çağıl çağıl osuran, milleti osurtan, çağıl çağıl özgürlük kokan, mükemmel afyon, mükemmel uyku hapları, mükemmel şahsiyetler.

Hiçbiri haysiyetine, insanlık onurunu düşkün toprak bütünlüğümüze, herkesi eşitleyen yurttaşlık fikirlere ‘akraba’ ‘bir yakın’ hiç değil. Hiçbir zaman olmadı. Ekranda görülmüş olmaları onları doyuruyor. Hukuk, adalet, eşit ve kardeş bir dünya, hiçbiri için ‘ekranda görülmüş’ olmanın ekrana çıkmanın tadını lezzetini vermez, bu şarlatanlara!

 

YOUTUBE KANALIMIZA ABONE OLMAYI UNUTMAYIN!

Siyasetcafe.com

 

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.