Selçuk DÜZGÜN

Selçuk DÜZGÜN

NOEL Mİ? HEMREYLİK Mİ?

NOEL Mİ? HEMREYLİK Mİ?

NOEL Mİ? HEMREYLİK Mİ?

 

Kapitalizmin içimize soktuğu YENİ YIL veya NOELkutlamalarındaki çılgınlıkları görünce aklıma Azerbaycan`da kutlanan bir bayram geldi.

 

Bu bayramın adı 'Dünya Azerbaycanlılarının Hemreylik (Birlik ve Dayanışma)' günüdür.

 

31 Aralık Dünya Azerbaycanlıların Hemreylik (Dayanışma) Günü, Azerbaycan Türklerinin sembolik olarak birlik ve beraberlik günü bayramıdır.

 

Azerbaycan Türkleri'nin kaderide 1828'de Rusya ve İran’ın yaptıkları Türkmençay anlaşması acı bir gündür. O gün  Azerbaycan Güney ve Kuzey Azerbaycan olarak ikiye parçalanır. Güney Azerbaycan İran’ın işgali, Kuzey Azerbaycan ise Rus işgali altına girer. Azerbaycan Türklerinin bir kısmı yurtlarından kovulmuş, sürgün edilmişler, birbirlerinden ayrı kalmışlardır. Bu nedenle Azerbaycanlılar kendi topraklarından bütün Dünyaya yayılmışlardır.

 

Azerbaycan halkını birbirinden ayıran sınırlar Aras Nehridir. Bu nehrin her iki tarafı dikenli tellerle sarılmıştır. Parçalanmış Azerbaycan Türklerini birbirlerinden ayrı tutmak ve gelecek nesillere kardeşliklerini unutturmak için İran’ da Azerbaycan Türklerine Azerbaycan Türkü demek yasaklanmış, Türk denilmesine izin verilmiştir. Azerbaycan’ da ise tersine Türk demek yasaklanmış ve Azerbaycanlı ismi verilmiştir. Sovyet İmparatorluğu zamanında ise, Türk kelimesini söyleyen insanlara ya Panturanist ya da Panturancı diyerek kurşuna dizip öldürmekteydiler.

 

Sovyet Bloğunun dağılmasının son yıllarında 31 Aralık 1989’ da Azerbaycan Halk Cephesinin lideri E. Elçibey’in talimatı ile Nahçıvan Halk Cephesi üyeleri Aras Nehrinin sınırında her iki devletin ciddi teziklerine rağmen yürüyüş yaparak, dikenli telleri kırarak kardeşlerine kavuşmak için kendilerini nehrin sularına attılar. Aras nehrinin her iki tarafına toplanan insanlar haftalarca gece-gündüz birleşmek sloganlarıyla Azerbaycan Türklerinin bir millet olduğunu Dünya gündemine bir daha getirdiler. Bu nedenle Dünya Azerbaycanlıların Hemreylik (Dayanışma) gününün esası 31 Aralık 1989’ da Nahçıvan’ da sınırların (Sovyet Bloğu-İran Sınırları) dağılması zamanında konuldu. Güney ve Kuzey Azerbaycan’ ı birbirinden ayıran sınırların direkleri dağıtıldı. 1993’ te Azerbaycan Cumhurbaşkanı H. Aliyev 31 Aralık’ ı Dünya Azerbaycanlıların Hemreylik (Dayanışma) Günü bayram olarak ilan etti. Bu bayramın esas amacı, ayrı ayrı ülkelerde yaşayan Azerbaycanlıların birbirleri ile ilişki kurarak birlik ve beraberliğinin sağlanmasıdır.

 

31 Aralık Dünya Azerbaycanlıların Hemreylik Dayanışma Günü bayramı dünyanın 70’ ten fazla ülkesinde Azerbaycanlılar tarafından kutlanmaktadır. Hemreylik (Dayanışma) günü Azerbaycan Diasporası için en önemli Bayramdır. Yeni yıl ise ondan sonra gelmektedir.

 

Anlaşılan o ki 31 Aralık gününün bayram edilmesinin bir sebebide  kapitalizmin çılgınlığı olan NOEL`in etkisinden uzak kalma isteğidir, zamanlanmasının 31 Aralık edilmesinin sebebide budur.

 

Haklı ve çok doğru bir karar!

 

Öyle ya; Bir milleti ayakta tutan, güçlü kılan en önemli unsurlar; dil, din, tarih gibi ortak değerlerdir. İşte bir millet yok etmek isteyenler bu değerlere yönelik bilinçli bir politikalar üreterek kara propaganda o millete kendi kültürlerini unutturmaktadır.

 

Hani bazen anne, baba, dede, nenelerinizle çok azda olsa çay sohbetlerine oturursunuz ve onlar anlatmaya başlarlar “biz eskiden” diye...

 

Biz eskiden; arkadaşlıklarımızı fedakarlılarla kurar, onlar için canımızı verirdik. Öyle günübirlik çıkar ilişkileriyle kurulmazdı dostluklarımız. Severdik sayardık birbirimizi. Sevgi, saygı ile beraber büyür, yaşlanır; beraber genç kalırdık oluşan yüz çizgilerimizi fark edemezdik.

 

Biz eskiden; yalan söylemekten korkardık; annemiz dilimize acı biber sürerdi ve her yalanda ses tonumuz, yüzümüzün rengi ve biçimi bizi ele verirdi.

 

Aldatmak; vicdan azabı gecelerimizin gelişiydi.

 

 Kırmak; yemekten içmekten kesilmemizdi. Ve her olayda karşımızdakinin yerine kendimiz koyar çözüm arardık. Birimiz hepimiz içindi. O yüzden komşuluklarımız külümüzle ateşlenirdi.

 

Biz eskiden; birbirimizden selamı esirgemezdik. Sanal alemlerde bağışıklık sistemi oluşturmuşcasına ruhumuzu boş odalara hapsetmezdik. Toplanırdık komşuluk çaylarında, kır gezilerinde omuz verirdik birbirimizin dertlerine…

 

Biz eskiden;   bildiğimiz masalları heyecanla aktarmak isterdik sevdiklerimize. Fıkraları kendimize saklamazdık, paylaşırdık hep birlikte gülmek için. Kitaplarımız özenle okur, yıpratmazdık yapraklarını bir sonraki kuşağa hediye edebilmek için.

 

Biz eskiden; dünyayı her yeniden keşfedişlerimizde heyecanlanırdık. Bilgi peşinde koşar ve asla, "artık her şeyi biliyorum!" diyip kapılmazdık nefsimize. Unutmazdık hiç bir şeyi! Hele-hele bize yapılan iyilikleri asla unutmazdık. Gözümüzün içine baka baka yalan söyleyenleri de unutmaz ve asla alkışlamazdık; aksine şıp diye tanır, onlara karşı isyan kültürümüzü genişletirdik.

 

Biz eskiden; bu kadar `şıp sevdi`de değildik. 3 günde sevip sonra vazgeçip, acısını içki şişelerinde aramazdık. Aşkımızın büyüklüğü “ ayrılığında sevdaya dahil” olduğunu vura vura gönlümüze kazırdı. Yüreğimiz o kadar ucuz değildi ki, havasını atalım. Çünkü tek kazancımızdı yüreğimiz.

 

“Biz eskiden, biz eskiden…” diye uzanıp gider sohbetler…

 

Ve sonra bir gün “Noel Baba!“ geldi!..

 

“Çocuklar size hediyeler getirdim” dedi. “Mektuplarınızı okudum ve size hediyeler getirdim. Çok uzaklardan geldim, Ren geyiklerimle geldim. Alın bu hediyeleri ve bana her yıl mektup yazın , dilek dileyin ben siz ne isterseniz yine getireceğim.” Evet o tonton görünüşü ve umut tacirliği ile geldi girdi hayatımıza…

 

Ve eski gerçeklerimizin yerini yeni hayaller aldı!

 

Çalışan, üreten , paylaşan olmaktan çıktık umutla yaşamaya başladık. Hayaller kurup kendi kendimizi avuttuk. Yeni hayatımız; reyting avcıları, aç para babaları ucuz ve sanal ürünler aldı.

 

“Her şey çok güzel olacak” masalları başladı. Koptuk kabuğumuzdan. Aza kanaat dönemimizi market raflarını boşalttık; yabancı sigaralara, çeşit çeşit peynirlere, içkilere, giysilere, vs... sarıldık.

 

Yetmedi, silahlandık, bütün teçhizatı donanıp birbirimize saldırdık. Fiziksel ya da ruhsal, nereden vurup yok edebileceksek karşımızdakini oradan vurduk. İnsanların önce zayıf yanlarını öğrendik; ilerde gerekirse kullanılacak birer stratejik hedef tahtası belledik onları.

 

Hiç de adetimiz olmayan yapay, ticari özel gün kutlamalarına gark olduk.  İlişkiler bu yapay pamuk ipliklerine bağlandı.

 

Elimizde tuttuklarımızın, üstümüze giydiklerimizin, yediklerimizin nereden geldiğini sorgulamadık hiç.

 

Çanakkale'de ölen binlerce fidanı, Kıbrıs`ı, Kerkük`ü,  Karabağ`ı günlük hesaplarımızla unuttuk!

 

Oysa vatan-millet sevgisi bu kadar hafife alınmazdı eskiden.

 

Herkes vatan sevgisinde hem fikirdi.

 

Bilerek, hissederek inanır, bağlanırdık değerlerimize.

 

Başkası gibi yaşamak, başkası olmak gibi kaygılarımız yoktu.

 

Aslında çok değil, bundan yıllar önce... merhametliydik, hissedebiliyorduk hâlâ. Ve yine bundan yıllar önce Rıdvan, Tanju, Hakan… her gol attığında milyonlarca yürek aynı atar ve gözyaşlarına boğulurdu.

 

Biz eskiden severdik, gerçekten severdik.

 

Biz eskiden gerçekten yaşardık…

 

Ve biz eskiyi unutunca, eski de uçup gitti elimizden.

 

Yeni gelenler ise bizden ayrı, bize yabancıydı.

 

Gelin bizden sonrakilere eski onurumuzu geri verlelim ve bizden sonrakiler Türk Kültürüne, ahlakına bizden daha fazla sahip çıksınlar.

 

Gelin biz eski de kalalım ama geleceğe eski inançlarımızla, adamlığımızla, şerefimizle yol alalım….

 

Gelin bu yılbaşını NOEL diye değil `Dünya Azerbaycanlılarının Birlik Günü`olarak kutlayalım ve bügünün sadece Azerbaycan Türkü`ü için değil, tüm Türk dünyasında bugünün birlik olabilmesi için çalışalım.

 

Rahmetli Gaspıralı`nın dediği gibi `Dil de, fikir de, işte birlik` işte bu önemli günlerde birbirimizle, bizim açımızdan, biz olarak kucaklaşmadan geçer.

 

Selçuk Düzgün - Bakü

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selçuk DÜZGÜN Arşivi