Röportaj: Stratejist Suat Gün'den Beyrut Limanı'nda yaşanan patlama ile ilgili önemli açıklamalar

Röportaj: Stratejist Suat Gün'den Beyrut Limanı'nda yaşanan patlama ile ilgili önemli açıklamalar

Siyasetcafe yazarımız Stratejist Suat Gün ile Beyrut Limanı'nda yaşanan patlama sonrası bir röportaj gerçekleştirdik.

Siyasetcafe yazarımız Stratejist Suat Gün ile Beyrut Limanı'nda yaşanan patlama sonrası bir röportaj gerçekleştirdik. Gün, Beyrut'ta yaşanan patlama ile ilgili çok önemli detaylar paylaşırken, patlamaya ilişkin sabotaj iddialarına da yorumda bulundu.

 

İşte o röportaj; 

 

1- BEYRUT LİMANINDA YAŞANAN PATLAMA HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ? YAPILAN AÇIKLAMALARI NASIL YORUMLUYORSUNUZ, SİZCE KAZA İFADESİ TEKNİK OLARAK DURUMU AÇIKLAMAYA YETERLİ Mİ?

 

Beyrut patlaması kaza olarak söylense de, kaza değil sabotajdır. Bunun böyle olduğunu doğrulayan yüzlerce delil gösterilebilir. Bana gelen bazı videolarda havadan füze atıldığına dair görüntüler var.

Bu çekimlerin yer ve tarihinin doğrulanması gerekiyor. Sahada füze parçalarının aranması gerekiyor. Radyasyon ölçümleri yapılması ve radyoaktif kalıntılar aranması gerekiyor. Ancak amonyum nitratın depolandığı bölmeler arasında irtibat ve bölmelerin sızdırmazlık, elektrik tesisatının durumu, bölmelerin yapılarının kontrol edilmesi gerekiyor. 

Normalde biz ağır top mühimmatını şöyle atarız. Mermi namluya sürülür, arkasına sevk barutları koyulur. Kama kapatılır. Kamanın üzerindeki fünye yuvasına fünye konur, biz buna iş’al (parlatma-tutuşturma) hakkı deriz. Önce fünye ateşlenir. Bu büyük bir alev çıkartır.

Bu alev sevk barutlarını yakar, oluşan yüksek basınçla top patlar, mermi namludan hızla dışarı çıkar. Yani kara barut olsun, amonyum nitrat olsun, nispeten yanma hızı yavaş olan patlayıcılar bir iş’al hakkı olmadan kolayca tutuşmaz. Filmlerde görmüşsünüzdür.

Köprülere sabotaj düzenleyen artistler; köprülerin ana kirişlerine tahrip kalıplarını döşerler, bunların arasında yanan fitil döşenir. Fitil gelir fünyeyi alevlendirir. Fünye tahrip kalıbını ateşler. Patlama gerçekleşir.

Patlayıcı madde depolamada Emniyet Mesafesi şöyle hesaplanır.  

Emniyet Mesafesi (m) = 130 x formülü ile hesaplanabilir.

Ağırlığı 195 kg dan fazla olan imla hakları için emniyet uzaklığı ~750 metredir. Bu formüle göre tahrip maddesi miktarını 2750 ton=2.750.000 Kg olarak yazar, küp kökünü alırsak ne çıkar: 140 metre çıkar, bununla 130’u çarparsak emniyet mesafesi 18 Km civarındadır.

Tabiî ki ki rakam TNT gibi yüksek patlayıcılar içindir. Amonyum nitratın patlama gücü az olduğu için bu mesafe 4-5 kat kısalır. Emniyet mesafesi kabaca 5 Km kabul edilebilir. Patlamanın basınç tesiri deniz tarafına niçin gitmemiştir, bu konunun da incelenmesi gerekir.

Bir defa bu kadar büyük miktarda patlama özelliği olan gübrenin şehirle iç içe depolanması hatadır. Emniyetli bir yere taşınmasına niçin müsaade edilmedi, niçin taşınmadı, patlamadan bir iki gün önce kapı pencere takılması işi esnasında neler oldu bitti bilmiyoruz.

Normal mantığa göre emniyet tedbirleri alınırsa patlayıcılar durduk yere patlamaz, yanmaz. Ancak bu madde uzun müddet rutubet emdiği için düşük hızda yanar.

Patlamanın süratine- hızına, yayıldığı alana, tahrip ettiği tesislere baktığınızda amonyum nitratın bu şekilde devasa bir şiddetle patlamaması gerekirdi.

Belli ki bu konu üzerinde ilmi şekilde çalışılmış, çok profesyonel bir operasyon yapılmıştır. Çok kuvvetli şekilde iddia ediyorum ki sabotajdır. Su uyur düşman uyumaz. Gelir evinizde vururlar.

SİZCE BU KAZA DEĞİL Mİ?

Kaza değil, sabotaj… Kesin… İsrail bu eylemi yaptı hemen telaşa kapıldı. Bizim Hayfa limanında 12 bin ton amonyak bulunuyor dediler.

Tabi buralarda petrol depolama tesisleri var. Hayfa Limanı’da çok hassas bir hedef… Zaten İsrail eski Meclis Başkan Yardımcısı İsrail'deki sağcı Zehut (Kimlik) Partisi Başkanı ve eski Moshe Feiglin, Beyrut Limanı'nda meydana gelen patlama hakkında "Muhteşem bir havai fişek gösterisi seyrettik" ifadelerini kullandı.

Feiglin, "sevgililer günü onuruna bu harika kutlamayı düzenleyen gerçek kahramanlara" da teşekkür etti.

Bundan daha açık itiraf olur mu?

KAZA OLMADIĞINI ANLAMAK İÇİN PATLAYICI TEKNOLOJİSİ HAKKINDA BİRAZ BİLGİ VERMEK İSTİYORUM:

Tahrip işlerinde kullanılan maddelerin patlama hızı saniyede 1000 - 8500 metre kadardır. Alçak patlayıcı maddeler,  nispeten yavaş olarak infilak eder saniyede 400 metreye kadar süratle yayılırlar. Patlayıcılar maddenin 4 halinde de bulunabilirler:  Sıvı –(Nitro gliserin), Katı – (Dinamit, TNT), Gaz –(Likit gazları, buharlaşmış nitro gliserin), plazma-(nükleer patlayıcılar-nükleer maddeler). 

Nitro Gliserin: Güçlü patlayıcıdır. Saf halinde sıvı şeklinde bulunur. Sıvı olarak muhafazası güç olduğundan amonyum nitrat odununa emdirilmek suretiyle muhafaza edilir.

Amonyum Nitrat: Askeri tahrip maddeleri içinde patlamaya karşı en isteksiz olanıdır. Başarıyla infilak ettirilebilmesi için yemleme imla hakkıyla ateşlenmelidir. Patlamayı hızlandırmak için iş’al hakkına ihtiyaç duyar. Bir fünye ile patlatılır. Hassasiyet zayıflığından dolayı amonyum nitrat daha süratli patlayıcı maddelerle birleştirilerek kullanılmaktadır. 

Düşük maliyeti nedeniyle, esas olarak çukur ve hendek açma imla hakkı olarak kullanılmaktadır. Ticari olarak taş ocaklarında, yol yapımlarında, tünel açmada çokça kullanılır. Amonyum nitrat aşırı derecede nem çekici olduğundan hava geçirmez kaplarda korunmazsa niteliğini kaybeder, sönük alevle yanar. Okuyucularımızı sıkmamak için patlayıcı teknolojisi hakkında ilave bilgiler vermek istiyorum. Bu bilgileri dipnot olarak yayınlayalım. İsteyen neden sabotaj dediğimi anlamak için aşağıdaki teknik bilgileri okusun .

Şimdi size soruyorum 6 seneden beri limanda bekleyen, yanma hızı odun kömürü seviyesine düşmüş bu madde nasıl oluyor da nükleer patlama gibi patlıyor? Günümüzde nükleer eşdeğeri patlama gücü üreten klasik patlayıcılar üretildi, patlama nano seviyede başlatılıyor, 40-50 metre derinliklere kadar nüfuz ediyor.

Bu konuda bizim l. Dünya Savaşında Başımızdan geçen Haydarpaşa Gar yangını olayı var. O makaleyi bu yazıya ilave olarak yayınlayın; Kâinatta hiçbir şey tesadüfen olmaz.

 

2- EĞER KAZA OLDUĞUNU DÜŞÜNMÜYORSANIZ BÖLGEDEKİ GERİLİM GÖZ ÖNÜNE ALINDIĞINDA LÜBNAN’DA HANGİ ÜLKE VEYA GRUPLAR KİMLERE NE MESAJ VERMEK İSTEYEBİLİR?

 

Osmanlı’nın çekildiği bütün coğrafyalarda kan ve gözyaşı var. Balkanlar, Kuzey Afrika, Doğu Afrika, Ortadoğu, Hindistan, Keşmir, Arakan, Somali, Sudan, Doğu Türkistan kan revan içinde…

Şimdi Osmanlı çekildikten sonra Lübnan’da ne oldu? Fransızlar işgal etti. Katolik Marunîleri desteklediler, bunların başkanlığında hükümetler kurdular. Lübnan’da kimler var? Şiiler var (Hizbullah), Dürzîler var (değişik bir Müslüman), Sünniler var (Bunlar Türkiye’ye ve geçmişte Osmanlıya sadakat duyan unsurlar.

(Hariri Ailesi bunlardan biri.) Filistinli Mülteciler var ve ciddi bir sayıdalar %35 gibi. Sünniler biraz çoğunlukta ama bir nüfus dengesi var: Cumhurbaşkanı Marunî, Başbakan Sünni, Meclis Başkanı Şii… Ordu karma bir yapı, Hizbullah’ın askeri gücü Lübnan Ordusu’ndan daha fazla…

İsrail diyor ki; hemen kuzey hududumda Şiiler-Hizbullah var kendimi emniyet içinde hissetmiyorum . Hizbullah burayı terk etsin. Hizbullah’tan önce buralarda Sünniler ağırlıkta idi İsrail saldırdığı için iç bölgelere kaçtılar meydan Hizbullah’a kaldı.

Biliyorsunuz; Şiiler Hizbullah’tan önce Emel Hareketi içinde örgütlenmişlerdi. Bunlar dünkü hareket değiller. Biz vatanımızı savunuyoruz. Siz dağdan geldiniz, bağdakini kovuyorsunuz diyorlar. İsrail son 20 senede en önemli rakiplerini güç olmaktan çıkardı. Irak artık İsrail’e kafa tutan bir güç değil, Suriye iç harbe sürüklendi mukavemet edecek gücü yok, rejim İran ve Rusya sayesinde ayakta duruyor.

İran, Suriye ve Lübnan’da etkili olursa İsrail’in önünü tıkar. Suriye’de muhalifler yönetime gelirse; Batı ve İsrail bakış açısına göre daha azılı düşmanları iktidara gelmiş olur. Bu durumda İsrail için en iyi hal tarzı çatışmanın sürmesi, halkın mülteci duruma düşüp kaçması, bölgenin istikrarsızlığının devam etmesidir.

Ben bizim yazarlarımızdan Prof. Yusuf Kaplan’ı severim, milli duruşu, analiz yeteneği muazzamdır. Geçmiş yazılarında sık sık şunu vurgulardı: Batı, İran’ın önünü açıyor, Şii Hilali için İran’a yol veriyorlar. Aslında bu durum görünüşte böyleydi. İslam içi çatışmayı hızlandırmak için batı hem Şiilerin önünü açıyor, hem El Kaide’yi, İŞİD-DEAŞ’ı ve sayısı belirsiz cihatçı örgütleri (BOKO HARAM-EL ŞEBBAB), etnik yönden savaşan PKK gibi örgütleri kurup sahaya sürüyordu.

Batı için esas olan İslam içi çatışma, tabir doğru ise Müslümanlar birbirini yesin… Arakan’da, Orta Afrika’da, Keşmir’de ve Doğu Türkistan’da İslam’a dair hiçbir iz kalmasın, hedef buydu.

Mesela bakınız El Şebab Somali’de ne yapıyor? Türkiye’ye saldırıyor: Türkiye orada devlet otoritesi kurmaya çalışıyor, ordu kurup milleti devlet ve refaha kavuşturmaya çalışıyor, onlar gelip bizim doktorlarımızı, diplomatlarımızı, kuyu açan yardım görevlilerimizi, Kızılay personelini vuruyorlar. Bu adamlar milli İslami kimliğe sahip olsalar böyle yaparlar mı? İpleri başkalarının elinde olmazsa Türklere saldırırlar mı?

Şunu söylemek istiyorum: Batı-İsrail için esas olan kaos ve denge, bunalım ve buhran, kargaşa ve istikrarsızlıktır. 

Yusuf Kaplan’dan söz açmıştık, onun dediği gibi; Batı İran’a İslam içi çatışmayı hızlandırmak için yol verince İranlı politikacılar bunu essah zannettiler. İran, en büyük hatasını 2003’de yaptı. Irak’da Sünni direnişi ezmek için ABD ile antlaşma yapıp Kasım Süleymani’nin adamlarını Irak’a soktu. Direniş ezildi. Irak dolayısıyla İslam dünyası savaşı kaybetti, (Aslında İran’da kaybetti) Süleymani aklı sıra 2017’den itibaren ABD’yi Irak’tan çıkartmaya kalkınca nalları havaya diktiler.

İslam dünyası şunu anlamalıdır: Sünni-Şii savaşının hedefi yoktur, sonu yoktur, kazananı yoktur. Cihatçı örgütler şunu bilmelidir: İdeolojileri, savaşma teknikleri, İslami değildir, Harici mantıklı savaşma azimleri ve itikatları doğru yolda değildir.

Şii-Sünni çatışmasında 10-15 asırlık husumet hikâyelerini tekrar etmenin mantığı yoktur. Faydası yoktur. İşte el gelir, bütün dünyanın gözü önünde Limanı vurur 10-15 milyar dolarlık hasar açar, limanı imha eder, 1500-2000 kişiyi öldürür bir o kadarını sakat bırakır, 300 bin insanın evini, işini yıkar. Sonuç budur. Birkaç bin yıllık İslam şehirleri harabeye döner.

Lübnan’da 1975'ten savaşın sona erdiği 1990 yılına kadar yaklaşık olarak 150.000 - 230.000 insan ölmüştür, ne için ölmüştür, niçin ölmüştür, hangi zaferi kazanmıştır, taraflar ne elde etmiştir bilen var mı?  

Kafkassam Başkanı Hasan Oktay diyor ki; bu patlama Türk-İsrail ilişkilerini geliştirir, ll. Beyazıt zamanındaki gibi Türk Yahudi ittifakı olur. 

Bu bakış açısı külliyen yanlış bir analiz saplantısıdır. Günümüz gerçekleriyle bağdaşmayan hayali bir kurgudur. Bu günün dünya şartları 1492’deki Yahudilerin zayıf, Osmanlı’nın güçlü, Yahudilerin korunmaya, Osmanlı’nın nam salmaya ihtiyaç duyduğu şartlarda değildir.

Adamlar küresel bir ekonomik düzen kurmuşlar, dünyanın ortak para birimi dolar onların, FED ve bütün merkez bankaları onların, dünya ticareti onların kontrolünde, Çin emirlerinde, Çin’deki fabrikalar onların, İngiltere-Londra, ona bağlı olarak Kanada-Avustralya-Yeni Zelanda-Yeni Gine-Falkland Adaları-Tasmanya onların, ABD yönetimlerini boyunduruk altına almaya çalıştıkları bir dönemde böyle bir ortaklığa razı olurlar mı? 

Türk-Yahudi ittifakı tehdit algılama kabiliyetimizi körelterek tarihten silinmemize sebep olur.

 

3- SİZ BU PATLAMAYI 100 YIL KADAR ÖNCE 1917 YILINDA HAYDARPAŞA LİMANINDA MEYDANA GELEN GAR PATLAMASI İLE İLİŞKİLENDİRİYORSUNUZ, SİZCE NEDEN BU İKİ PATLAMA ARASINDA BİR BAĞLANTI VAR?

 

Sadece iki patlama arasında bir bağlantı yok… Beş patlama arasında bir bağlantı var: Nuri Killigil Paşa  yüksek vatansever bir komutanımızdır. Ürettiği silahlar Filistin, Suriye ve Mısır’a gittiği için şehit edilmiştir. 

3. Patlama Irak’ın kurduğu nükleer santrale karşı İsrail’in yaptığı Osirak saldırısıdır. 1981 yılında İsrail Hava Kuvvetleri tarafından, Irak'a ait Osirak nükleer deneme reaktörünün imhasına yönelik gerçekleştirilen hava saldırısı.

Irak 1970'lerde Fransa ile yürüttüğü iyi ilişkileri enerji ve askeri alanlara taşımıştı. Bu amaçla 1979 yılında Fransa'dan Osiris sınıfı nükleer reaktör satın aldı. İsrail Askeri İstihbarat Servisi bunun, gelecekte nükleer silah üretimine yönelik plütonyum imalini amaçlayan bir hareket olarak değerlendirdi, 7 Haziran 1981 reaktöre nükleer yakıt konulmadan önce imha edilmesine karar verdiler ve imha ettiler. Tabiî ki reaktörde çalışan yüzlerce mühendis, bilim adamı ve personel öldü.

4. Saldırı olayı ise İsrail’in Deyr ez Zor’a hava taarruzudur. 5 Eylül 2007'de saat 22.30'da sekiz jet İsrail'in güneyindeki iki üsten havalandı ve Akdeniz, Türkiye-Suriye sınırı üzerinden Deyr ez Zor'a uçtu. Deyr ez Zor Şam'ın 450 kilometre kuzeydoğusundaki bir şehirdir. Irak hududuna yakındır. Bu saldırı ile İsrail ordusu,  Deyr ez Zor eyaletinde bulunan ve inşası tamamlanmaya yaklaşmış El Kubar tesisine yönelik bir hava operasyonu düzenlemiş ve tesisi imha etmiştir.  Bu işin utanç verici yanı şudur. Gidiş dönüş Türkiye Suriye hududu boyunca uçan İsrail uçakları yakıt depolarını Türkiye topraklarına atmış ve bu uçaklar yolgeçen hanı gibi Türkiye üzerinden geçmiştir. O dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’tır.

Beşincisi bu Beyrut Liman saldırısıdır…

Türkiye’nin İsrail’e yakın bölgede bulunan; Adana, İskenderun, Antalya Limanları stratejiktir. Yumurtalık boru hattı, bölgede bulunan rafineri, İskenderun Demir Çelik Fabrikası ve Akkuyu Nükleer Enerji santrali çok stratejik tesislerdir. Türkiye bu tesislerini korumaya mecburdur. Bu tesislerin havadan ve karadan gelecek her türlü saldırıya karşı hazırlıklı olması, iyi korunması gerekiyor.

 

4- BU ANLATTIKLARINIZIN SONUCUNDA YAKIN DÖNEMDE ORTADOĞU VE KUZEY AFRİKA İÇİN HANGİ ÜLKELERİN PLANLARINI ÖNGÖRÜYORSUNUZ?

 

İsrail’in planları tıkır tıkır işliyor: Sudan bölünecek dediler, böldüler, Somali ve Yemen’de iç savaş sürüyor. Hindistan-Pakistan arasındaki gerilim ve Keşmir sorunu, Balkanlarda soydaşlarımıza karşı yapılan asimilasyon ve etnik arındırma programı sürüyor. Libya, Mısır, Fas, Tunus, Cezayir, S. Arabistan’ın bölünmesi programı üzerinde çalışılıyor. Türkiye’nin etnik yönden parçalanması planı işliyor. Irak, Suriye ve Ürdün İsrail’e mukabele edecek güç olmaktan çıkartılmıştır. Kafkaslarda Ermenistan Azerbaycan’a karşı kışkırtılıyor, İran baskı altında tutuluyor, Afganistan’da iç savaş kışkırtılıyor. Doğu Türkistan’ın durumu ortada… Dünyada Müslümanlar, Türkler, Afrikalılar ve fakirler eziliyor. Bütün bu kışkırtıcı, insanlığın huzurunu bozan yapıyı ateizmi ve Allah’a kafa tutan satanizmi onlar destekliyorlar. Bu plan Siyonist plandır. Bu planı çökertme yönünde çalışmalıyız. Bize dokunmayan yılan bin yaşasın mantığı stratejik intihar mantığıdır. 2003’de İran’ın yaptığı hataya düşersek “Tanrıyı Kıyamete Zorlayanlar kazanır.”

Kafkassam Başkanı Hasan Oktay’ın söylediği, Türk-İsrail ittifakı Türkiye’nin intihar planıdır.

 

5- KIBRIS TÜM AKDENİZ’İN EN STRATEJİK MEVKİSİ, KIBRIS’TA BEKLENMEDİK YENİ GELİŞMELER YAŞANABİLİR Mİ, ASKERİ BİR HAREKETLİLİK BEKLİYOR MUSUNUZ?

 

Şu an bir askeri hareketlilik beklemiyorum.  Türkiye Doğu Akdeniz’de enerji çıkartmak için acele etmemeli, zaten enerji fiyatları düştü. Petrol ulaşım sektöründen 2030’dan itibaren hızla çekilecek bundan dolayı fiyatları pek yükselmeyecek. Türkiye enerji depolama sahaları yapmalı, LPG ve sıvılaştırılmış petrol gazı depo ve limanları yapmalı, doğalgaz ve petrolü aldığı ülke sayısını çeşitlendirmeli, nükleer enerjiye yüklenmelidir. 2030 kadar en az 5 tane Nükleer Güç Santrali yapmalı, silah sanayinde sürpriz silahlar yapacağı sektörlere yönelmeli, nükleer eşdeğeri klasik mühimmatlar, balistik füzeler, uzay araştırmaları (Bu konuda Kazakistan ile ortaklaşa çalışabiliriz.) nükleer silahlar yapmalıdır. Zenginleşmeye değil güçlü devlet inşasına ağırlık vermelidir. Dayanışmacı, orta sınıfın kuvvetlendiği, bilim ve teknolojiye sanayileşmeye ağırlık veren bir model üzerinde çalışmalıdır. Şartlar l. Dünya Savaşı öncesi gibi, bize aniden saldırabilirler. Yarın saldıracaklarmış gibi hazırlıklı olmalıyız.

 

6- TÜRKİYE’NİN AKDENİZ KIYILARINDA VE ARAP YARIMADASINDA YÜRÜTTÜĞÜ POLİTİKAYI NASIL DEĞERLENDİRİYORSUNUZ, LİBYA’DAKİ ASKERİ OPERASYON VE UMMAN’DA ÜS KURULMASI ÇALIŞMALARI ETKİLENİR Mİ, BU PATLAMADAN SONRA NASIL BİR POLİTİKA DEĞİŞİKLİĞİ YAŞANABİLİR? 

 

Şimdi konu çok uzadı. Bu sorduğunuz sorular her biri iki sayfada özetlenecek mevzular. Bu sorunuza başka bir röportajda cevap vermek isterim.

Teşekkür ederim.                                                                                 

 

Beyrut patlaması ile ilgili röportaj ve dipnotları;

Amonyum Nitrat Gübresi, azotu iki ayrı formda ihtiva eden, granül yapıda, suda erime oranı yüksek bir gübredir. Bünyesindeki %33 oranındaki azot (N) hem amonyum (NH4), hem de nitrat (NO3) biçiminde bulunmaktadır. Amonyum Nitrat gübresi toprağa verildiğinde toprak suyunda hızla eriyerek (çözünerek) (+) elektrik yüklü amonyum ve (–) yüklü nitrat iyonları haline gelir. Toprağı besler. Amonyağın oksitlenmesiyle oluşan nitrik asit, amonyakla birleştirilerek elde edilir ve formül olarak şöyledir: NH3 + HNO3 —> NH4 NO3 + H2O. 

Amonyum nitrat, kimyasal formülü NH4 NO3 olan bir azotlu bileşiktir. Amonyum nitratın üretimi sanayide oldukça basittir. Amonyak molekülü ile nitrik asit gibi güçlü bir asit bileşiğe sokularak amonyum nitrat elde edilir. Toz alüminyum ile amonyum nitrat karışımı olan amonallerin yükseltgen maddesini oluşturan bu bileşik, başka patlayıcılarının patlama hızını azaltmak amacıyla da kullanılır. Yani amonyum nitrat yüksek hızlı patlayıcı değildir. 169,6 derecede erir. Yani kolay kolay yanmaz. Amonyum nitrat, farklı maddelerle güçlendirilerek nükleer bombalardan dahi daha güçlü patlamalara sebebiyet verebilir.

Bomba = Patlayıcı Madde + Başlatıcı + Muhafaza Kabı (Kapalı yer) olmak üzere 3 elemandan oluşur.

Amonyum Nitrat: Askeri tahrip maddeleri içinde en an hassası olup, başarıyla infilak ettirilebilmesi için yemleme imla hakkıyla ateşlenmelidir.  Düşük hassasiyetinden dolayı amonyum nitrat daha hızlı patlayıcı maddelerle birleştirilerek kullanılmaktadır. Fünye olmadan, emniyetli patlatma mesafesi elde etmek için fitil olmadan kolayca ateşlenmez.

Patlayıcı madde deyince amonyum nitrat gübresini çok abartmamak lazımdır. Aşağıdaki maddelerde patlayıcıdır.

Cıva, Yumurta akı, Toz şeker, Kükürt, Naftalin, Mangal kömürü, Bal mumu, - Vazelin 

Evet, inanılmaz ancak bildiğimiz vazelin plastik patlayıcıların ana ham maddesidir. Yumurtanın akı patlayıcıdır, mikro dalgada çiğ yumurtayı ısıtırsanız patlar.

Soruyorum: Limanda 6 yıldan beri bekleyen gübre, patlama niteliğini yitirmiş, rutubet çekmiş bir madde, nükleer mantar bulutu meydana getirerek nasıl patlıyor?

(2)Aslında İsrail Güney Lübnan’ı topraklarına katmak istiyor. Litani Nehri’ni ele geçirmek için uğraşıyor.

(3)Enver Paşa'nın kardeşi, Kut'ül Amare Zaferi Fatihi Halil (Kut) Paşa'nın da yeğeni olan Nuri Paşa, Trablusgarp'ta, Balkan Savaşları'nda bulundu. I. Dünya Savaşı'nda Enver Paşa tarafından yerli halkı teşkilatlandırarak İtalyan ve İngilizlere karşı savaşmak üzere Trablusgarp'a tekrar gönderilen Nuri Paşa, başarılarından dolayı 1918'de 28 yaşındayken yarbay rütbesine terfi ettirildi. Kafkas İslam Ordusu Komutanlığı'na getirilen Nuri Paşa, Bakü ve Dağıstan'ı Rus işgalinden kurtarmasının ardından Anadolu'ya geçerek Kazım Karabekir Paşa'nın kolordusuna katıldı.

"Nuri Paşa, Zeytinburnu’nda metal eşya üreten bir fabrika kurdu. Bu fabrikayı 1946'da Sütlüce'ye taşıdı. Nuri Paşa, Sütlüce'deki fabrikayı geliştirerek, matara, gaz maskesi, çelik başlık, soba gibi eşyaların yanında tabanca, 81 milimetre havan, mühimmat, tapa, uçak bombası, tahrip kalıpları da üretti. Mısır, Pakistan, Suriye gibi ülkelere de silah sattı. Bu durum İsrail’in hoşuna gitmedi. Nuri Paşa'nın Sütlüce'deki fabrikasında 2 Mart 1949'da yaşanan patlama sonucu fabrika havaya uçtu, Nuri Paşa’nın birkaç parça vücudu bulunup defnedildi.

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.