Selçuk DÜZGÜN

Selçuk DÜZGÜN

SUR'dan TOVUZ'a ORTAK ŞEHADETLER!

SUR'dan TOVUZ'a ORTAK ŞEHADETLER!

SUR`dan TOVUZ`a ORTAK ŞEHADETLER!

 

Akşam Türkiye`den haberleri izliyorum…

 

Yine Sur, yine Nuseybin, yine Cizre yine şehitler sıra sıra…

 

Ve şehitlerin defin edilişleri; kalabalık hüzünlü, halk dolu gözlerle gidenleri izliyorlar…

 

Millet sabırlar dişlerini sıkıyor…

Ya aileler?

 

Babalar, Kardeşler, Evlatlar “Vatan sağolsun” diyor…

 

Aman yarabbi hiç mi isyan eden bir şehit ailesi yok , hiç mi?

 

Herkes vakur, herkes gururlu, herkes `bir oğlum olsa onu da feda ederim` dercesine olaya yorum yapıyor…

 

Ya anneler?

 

Cenin`den Can vermeye kadar süreçte onları karnında taşıyan, Can`dan canan olmaya giden yolda onları emziren, zerre zerre yiğitliğe giden yolda onu gözünden sakınan ve vatan müdafaasına gönderen anneler…

 

O müdafaada bir it`in kurşununa o evladını teslim eden anneler…

 

Aman yarabbi, o ne vakurluk, o ne asalet, o nasıl bir şehadeti kabullenme…

 

Sanki cenneti ayakları altına almışlar da, yeryüzünden son acılarını yaşıyorlar…

 

Ya Şehitler!

 

Bir de o şehitlerin tek tek hayat hikâyelerini veriyor TV`ler…

 

Her biri ne kadar temiz, her biri ne kadar asil…

 

Yarabbi sanki seçip seçip alıyor bu dünyadaki en temiz çiçekleri.

 

Her biri sanki cenneti alaya seçilmiş sıra sıra uçan melekler…

 

Dünyaya insan kılığında inmişler de, Mevla “görev süreniz bitti geri dönün” diyor…

 

Tüm bu ailelerin ve şehitlerin en belirgin ortak özellikleri: fakirler ve her biri yetim Anadolu`nun unutulmuş çocukları…

 

Şahadet şerbeti içmeden önce  kimsenin aklına gelmeyen insanlar…

 

Anavatanımdan bu manzaraları izlerken Ata vatanımda bir yolculuğa çıkıyorum…

 

Tovuz`a yolculuk!…

 

TÜSİAB`a bağlı işadamlarımızın sınır bölgelerine ve şehit ailelerine gıda yardımlarını dağıtmak üzere yola çıkıyorum.

 

Ve yaklaşık 3 saatlik bir yolculukla şehre varıyorum.

 

TOVUZ Başken Bakü`ye 360 km uzaklıkta, Azerbaycan`ın Ermenistan`la sınır kentlerinden biri.

 

Burada yaklaşık 25 yıldır sürekli silah sesleri var…

 

Tovuz`un medeniyeti çok eski Türk Tarihlerine dayanmasına rağmen 1930`yılında kurulmuş ve yaklaşık 13 bin nüfusu var.

 

“TAUV” ve “OĞUZ” kökünden bir raya gelen TOVUZ`un % 80`i dağlık araziden oluşmaktadır.

 

“TAUV" eski Türkçede “DAĞ” demektir, “OĞUZ” ise “Türk Soyu” demektir.

 

İkisinin birleşmesinden oluşan “TOV-UZ” bir araya gelince “Oğuz Yurdu “ veya “Dağ Oğuzları” anlamını taşımaktadır.

 

İşte böyle bir Türk diyarında bölge milletvekili Ganire Paşayeva`nın organizasyonu ile şehit aileleri ve sınır köyleri ile buluşuyoruz…

 

Ciğerlerimiz sanki Türk`ü soluyor!…

 

İlk olarak sınır köylerine de gidiyoruz, köye girerken dikkatimizi bazı evlerin duvarlarındaki kurşun izleri çekiyor.

 

Sınırdaki askerler bizim güvenliğimiz için daha fazla bölgeye yaklaştırmıyorlar…

 

Örneğin; Tam sınır bölgesi olan Alibeyli Köyündeyiz ve bir okuldayız…

 

Yanımıza öğrenciler yaklaşıyor, san ki Erzurum`un bir köyünde veya Anadolu'nun bir yaylasında ışıl ışıl, çilli çilli çocuklarla karşılaşıyorum…

 

Çocukların oyun tarzları da dikkatimi çekiyor…

 

Sanki `savaşa hazırız` dercesine oyunlar oynuyorlar…

 

Öyle önemli şeyler, öyle güzel şeyler ve ayrıca öyle hüzünler görüyorum ki, gönlüm bin yıl öteye gidiyor, kelamım ve kalemim bunları nasıl cümlelere dökelim diye içimden dertleşiyorlar…

 

Derken akşam üzeri bir şehit evindeyiz!…

 

Şehre karanlık, o eve sanki nur çökmüş.

 

Şehidin 40`ını okutuyorlar…

 

Biz şehidin annesinin yanındayız, ben yüzüne bakamıyorum, ne yapayım benimde zaafım bu, şehit annelerinin yüzüne bakamıyorum…

 

O şehit annesi anlatıyor:

 

“Olay gecesi rüya görmüştüm, anne sakın ağlama dedi bana. Asker olmaya Türkiye`deki “Sakarya Fırat “ dizisini izleyince karar vermişti…” diyor ve dalıp gidiyor…

 

-Aklıma Sur`da şehit düşen bir yiğidin kurduğu aynı cümleler geliyor…

 

Biraz sonra, “ Biliyor musunuz onun bütün arkadaşları geldiler, onu okadar çok seviyorlar ki, hakkında okadar güzel şeyler söylediler ki…” sonra yine dalıyor…

 

Ben halen yüzüne bakamıyorum…

 

-Aklıma Cizre`de şehit düşen bir onbaşının annesinin kurduğu cümleler geliyor…

 

Çocuğu anlattıkça anlatıyor, o anlaştıkça bizler bir meleğin bu dünyadan göçtüğüne şahit oluyoruz…

 

-Gözlerimin önünden Mehmetçikler geçiyor…

 

Ve şöyle bitiriyor sözlerini “ benim evladım diye söylemiyorum, 20 yıllık hayatında bir kez dahi beni üzmedi, bir kez dahi hakkında şikayet almadım. Okadar farklıydı ki, ben o eve girince bir nur sanki evi aydınlatıyor hissediyordum. Bana okadar iyi davranırdı ki, okulda hocaları, komutanları bu farklı bir dünyanın insanı” derlerdi…

 

Ben daha fazla duramadım orada, annenin elini öptüm ve çıktım…

 

Ne sözüm kalmıştı kurmaya, ne içimdeki gözyaşlarıma artık engel olamıyorum…

 

Aklıma Çanakkale, Sakarya, Karabağ, Kıbrıs ve öteleri geliyordu…

 

Allah bir ki; Türk dünyasının her yerinde şehitlerimiz ve şehadetleri bile ortak,

 

Allah bir ki; Türk dünyasının her ocağında ağıtlar, acılar aynı…

 

Allah bir ki; Türk Dünyasının her yerinde Analar`da, onların duaları da, okudukları ninnilerde aynı…

 

Ve ALLAH bir ki; Türk`ün düşmanları da hep aynı…

 

Son söz:

 

Tüm bu acılar, çileler, düşmanlar ortasında Ne mutlu Türk Kalabilene…

 

Vesselam


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selçuk DÜZGÜN Arşivi